Yüzü görünmeyenlerin dev gölgelerle dolaştığı bir çağdayız.
Konuşmadan ahkâm kesen, bilgisi olmadan bilge pozları takınan ne kadar gölge varsa, baş tacı ediliyor. Sadece sesi çok çıkanlar değil artık, yansıması çok büyüyenler saygın kabul ediliyor. Gerçeğin ne olduğuna kimse bakmıyor; kimin gölgesi daha büyükse o "gerçek" sanılıyor.
Sosyal medyada filtreyle cilalanan hayatlar, birkaç rötuşla kahraman yapılan hayat hikâyeleri… Herkes gölgesini pazarlıyor. Hatta bazıları, o gölgede insan ezip geçiyor.
Işık kaynağını doğru yere koyan değil, en dikkat çeken açıyı bulan kazançlı çıkıyor. Gölgesi büyük olanın geçmişi sorulmuyor, ahlâkı sorgulanmıyor, doğruluğu tartışılmıyor. Sadece "vay be, ne adam!" deniliyor. Oysa o “adam”, belki de sadece ışığın oyunuyla kocaman görünen bir boşluk…
Kimi insanlar var, gerçek gibi duruyor ama üzerine yürüyünce içinden geçiliyor. Kimi duruşlar var, cesur gibi görünüyor ama ilk rüzgârda dağılıyor. Çünkü gölge ne kadar büyükse, arkasındaki ışık o kadar yanıltıcıdır.
Gerçek insanlar göz kamaştırmaz. Gölge yapmaz. Ses getirmeye çalışmaz. Onlar sadece dururlar. Sessizce, dimdik.
Ama işte onları fark eden az… Çünkü gözler gölgede, kulaklar uğultuda.
Bugün çevrene bir bak. Kim gerçek, kim gölge?
Ve kendine şu soruyu sor:
Ben gerçekten var mıyım, yoksa sadece gölgemi mi büyütüyorum?