FAZIL SAY'IN Bhttps://www.tum1haber.com/kose-yazarlari/fazil-sayin-bize-ogrettigi.htmlİZE ÖĞRETTİĞİ

FAZIL SAY

FAZIL SAY'IN Bhttps://www.tum1haber.com/kose-yazarlari/fazil-sayin-bize-ogrettigi.htmlİZE ÖĞRETTİĞİ

Piyanist Fazıl Say, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in isteği üzerine Cumhuriyetimizin 100. yılı için bir marş bestelemiş. Bütün Türkiye beğenmedi, Fazıl Say’ın marşını. Bir tek Tunç Soyer beğendi. Marşın tanıtım konserinde şöyle konuştu Soyer: “Ne kadar şanslıyız İzmir. Çok şanslıyız ve çok gurur duyuyoruz. Bu marş aslında ikinci yüzyılın müjdecisi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına böyle büyük bir müjdeyle giriyoruz. Hiçbirimiz bugünkü Türkiye’yi hak etmiyoruz. Ve çok daha güzel bir Türkiye mümkün. Fazıl, olağanüstü bir insan. Hep söylüyorum, ikinci yüzyıla girerken akıl, vicdan ve cesarete ihtiyacımız var. Bir de onun üstüne olağanüstü bir yetenek var. Öyle olduğu için de bu marş ortaya çıktı. Tüm İzmir adına şükranlarımı sunuyorum. Bize hayatımızın en güzel hediyelerinden birini verdin. Biz on yıllardır hep cumhuriyetin 10.Yıl Marşı’nı söyleyerek büyüdük, yaşadık. Şimdi 100.Yıl Marşı geldi. Bundan sonra bütün Türkiye’de göğsümüz kabara kabara 100. Yıl Marşı’nı söyleyeceğiz.” Marşı dinledikten sonra, Soyer’in bu konuşmasını okuyunca, insanın “şaka mı bu?” diyesi geliyor! Bu ifadelerle yorum yapabilmek için gerçekten müzik alanında aşırı eğitimsiz olmak gerekiyor. İkinci ihtimal ise, harcanan tonlarca paranın hatırına, iyi bir şey başarmış gibi yapmak! Evet, kimse sormuyor, ama gerçeklerin bir gün su yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır. Benim tavsiyem, o gün gelmeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in kendi tabiriyle “olağanüstü yetenek” Fazıl Say’ın anında unutulmaya yüz tutan bu marşa benzeyen bestesine ne kadar harcandığını birinci ağızdan açıklamasıdır. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Soyer’in “Yunan” adını geçirmeden kutladığı 9 Eylül Kurtuluş Günü için düzenlediği konserde de önce Tarkan’ın ödeme almadığını belirttiği ama, gerçeğin bu açıklamanın hilafına olduğunun sonradan ortaya çıktığını unutmadık. Biraz daha geriye gidersek, sonunda tüm tarafların birbirinden davacı olduğu bir sürece yol açan, “okuryazarlık dersi” vermeye meraklı Enver Aysever’in aldığı ücretin ifşası olayı var! Yani, İzmir BB sanatçı-aydın zevata para dağıtırken eli ayağı birbirine dolanıyor, galiba! Fazıl Say konusunda da “yandı gülüm keten helva!” demeden, maliyet rakamlarının açıklanmasında zaruret var, düşüncesindeyim. Tabii, bu arada, 1921’de Birinci Meclis’in sahip olduğu demokrasi kültürüne İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sahip olmadığının kanıtı olarak, bir yarışma düzenleyerek tüm müzisyenlere kendisini kanıtlama fırsatı vermek yerine, siparişle Fazıl Say’dan medet ummayı da tarihe kaydedelim. 100 yıl sonra ulaştığımız “demokratik kültür” seviyesini işaretleyelim. YETENEKLİ FAZIL SAY! Doğrusunu söylemek gerekirse, klasik müzikle oldukça marjinal bir kesim ilgilendiği halde, Fazıl Say’ın ülkede bu kadar popüler olabilmesi büyük bir PR başarısıdır. Bu açıdan Fazıl bey annesine ne kadar teşekkür etse az gelir! Bu yazıyı yazmadan önce, hata yapmamak için dünyaca ünlü klasik müzik sitelerinde bir kez daha araştırma yaptım. Acaba, “2016, Uluslararası Beethoven Ödülü” sahibi Fazıl Say, dünyanın en iyi Beethoven yorumcuları arasında kaçıncı sırada gösteriliyordu? İlk 10? Hayır! İlk 50? Hayır! İlk 100? Hayır! Peki, o halde Alman Beethoven Akademisi, Fazıl Say’a bu ödülü neden vermişti? Fazıl Say, ne anlama geldiği anlaşılamayan “...büyük gurur kaynağı. Sadece Beethoven yorumcusu veya bestecisi olduğumuz için değil, Beethoven'ın ideallerini de kapsayan bir ödüldür.” şeklinde konuşsa da, dönemin Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Gerd Müller törende yaptığı konuşmada, ödülün “Türkiye'de insan hakları ve özgürlük için” verildiğini açık açık belirtti. Yani, uzun lafın kısası, dünya Beethoven yorumcuları arasında hiçbir hükmü bulunmayan Fazıl Say’ın 2016’da Uluslararası Beethoven Ödülü almasının da sanatsal yeteneği ve Beethoven yorumculuğu ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. 2016, Batı’nın Türkiye’ye karşı hamle yaptığı yıldı ve bu hamlenin bir parçası olmayı kabul eden Fazıl Say, tıpkı Orhan Pamuk projesi gibi, “Türkiye'de insan hakları ve özgürlük için vereceği mücadelede” cesaretlendirilmek ve teşvik edilmek isteniyordu. Say’dan bir önceki yıl da, Batılı savaş kışkırtıcıları kendi dezenformasyon çalışmalarında istismar ettikleri Suriyeli piyanist Aeham Ahmad’a aynı ödülü ilk kez vermiş olduklarını hatırlatayım. Ahmad, Şam yakınlarındaki Yermuk Filistin mülteci kampının yıkıntıları arasında piyano çalmıştı! Yani, ödülün adına bakıp, geleneksel bir müzik ödülü olduğunu düşünmeyin! FAZIL SAY’IN “YOL” KAZASI ÖMER HAYYAM Fetöcü Taraf gazetesi ile girdiği polemikte, “Bir de eklemek isterim, Orhan Pamuk için 2005 yılındaki aydınlar bildirgesini ilk imzalayan bendim. Ermeni meselesi açıklamasından sonra, başı iyice dertteyken. Yani, insaf” diye cümle kuran Fazıl Say’ın bir dönem gündemden düşmeyen “sorunu” da, paylaştığı ve Ömer Hayyam’a ait olduğunu “sandığı” bir dörtlüktü: „Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun. Cennet-i alâ meyhane midir? Her mümin'e iki huri diyorsun. Cennet-i alâ kerhane midir?” İlk kez Sencer Rıza tarafından 1861 yılında çevrilen Hayyam Rubaileri sonrasında Muallim Feyzi Efendi, Abdülbaki Gölpınarlı, Rüştü Şardağ, Sabahattin Eyüpoğlu, A. Kadir ve daha nice uzman araştırmacı tarafından da yayımlandı. Ancak, hiçbir yayında bulunmayan bu dörtlüğü Fazıl Say nereden bulmuştu? Elbette, her türlü yalan, dezenformasyon, gerçekdışı bilginin havuzu olan sosyal medyadan! Öte yandan, Fazıl Say Klarnet ve Orkestra için yazdığı “Khayyam” (op. 34) adlı eserinin ilk seslendirmesini 2011 yılında yapmıştı. Yani, Fazıl Say sadece Ömer Hayyam’ın bir şiirini internet ortamında paylaşan sıradan bir kişi değildi. Ömer Hayyam hakkında müzik eseri yazmıştı. Peki, Ömer Hayyam’a ait rubaileri ayırt edemeyen birisi nasıl olur da Hayyam için beste yapabilir? Bu sorunun cevabını okur verecektir. BEETHOVEN, HAYYAM, CUMHURİYET! Ömer Hayyam için beste yapan ve bu bestesi için Almanya’da bir kuruluştan yüklüce para alan Fazıl Say’ın Ömer Hayyam’ın rubailerini ayırt edemeyecek bir bilgi düzeyinde oluşu, dünyaca ünlü olmadığı ve dünyanın en iyi ilk 100 Beethoven yorumcusu arasında gösterilmediği halde, Alman Bakanın belirttiği gibi, “Türkiye'de insan hakları ve özgürlük için” Uluslararası Beethoven Ödülü almış olmasının ardından Fazıl Say projesinin ulaştığı son nokta Cumhuriyet’siz bir marş bestelemek oldu! Aslında, pek şaşılacak bir durum yok. Böyle olacağı ve başka türlü olamayacağı belliydi! La, la, la, la! “Adam”, marş diye sadece futbol takımlarının “marş”larını dinlemiş olmalı! Bilinir; dünyada Almanlar ve Ruslar en önemli iki marş bestecisi ulustur. Öte yandan, Fransızların ve İngilizlerin de unutulmayacak marşları vardır: Fanfare du Printemps, The British Grenadiers vd. Hiç birini dinlemedin mi, be adam?! Hadi, yüksek müzik standartını yakalayabilmen çok zor, kabul ediyorum. Ama, hiç değilse, 10. Yıl, 50. Yıl marşlarımıza bir göz atmak da mı aklına gelmedi? 100. yılda Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımları, yerleştirdiği ve geleceğe miras olarak aktaracağı değerlerin müzikal olarak ifade edilmesi ve metinde yer alması gerektiğini de mi idrak edemiyorsun? Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, Fazıl Say bizzat kendi elleriyle, kendisi hakkında bir hüküm verilmesini sağlayacak, yine kendi tabiriyle “ürün” ortaya koydu. Bu noktadan teşekkürü hak ediyor. Dolayısıyla, İzmir'de yaşanan “yüzüncü yıl şeysi” bu bakımdan hayırlı ve öğretici olmuştur, diyebilirim.

Haber Editörü

Dikmen Hakan

hakandikmen30@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku