ERZURUM

ERZURUM Haberleri

Erzurum’u tanıyıp, hatırlamak

Erzurum’u tanıyıp, hatırlamak

Erzurum’u tanıyıp, hatırlamak

Erzurum’u tanıyıp, hatırlamak Bu şehrin tarihini gerçek manada bilenler kimler diye sorulacak olunsa, Doğan Hoca bu isimlerden sadece bir tanesi olur. Bu şehrin tarihini gerçek manada bilenler; görsel materyaller desteğinde anlatmaya kalksa, anlatabileceklerin bir kısmı Doğan Hocanın eserlerini kullanarak, Doğan Hoca ise kendi alın teri ile bu görevi yerine getirebilecek tek isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Elbette ki hepsinin değeri de, yeri de ayrı olduğu gibi anlatım tarzlarıyla birlikte, anlaşılma durumları da farklılık arz etmektedir. İşte biz Erzurum olarak, Erzurumlular olarak bir takım şeyleri ya çok abartıyoruz, ya da hiç umursamıyoruz. Ve ne yazıktır ki her iki durumda da bu şehir gerçekten de çok büyük zararlar görmektedir. Hep yazıldı, çizildi ve anlatıldı bu şehir. Hep bir yerlerde hedef gösterildi, kimi zaman baş üstünde gezdirilirken; kimi zamanda da akıllara dahi getirilmedi bu şehir. tum1haberözel İşte bütün bu aşamalar içerisinde iken; Erzurum Büyükşehir Belediyesi ve Erzurum Teknik Üniversitesi’nin ortaklaşa yapmış oldukları bir çalışmanın tamamlanarak halkımıza sunumu yapıldı bugün. Erzurum Kültür-Sanat Evi’nin açılışı için bir tören düzenlendi. Törene; ilimiz protokolünün, siyasetinin, akademisyeninin, iş dünyasının, esnafının ve vatandaşlarımızın yanı sıra, yerli ve yabancı ziyaretçilerinin ilgisi gerçekten de fazlacaydı. Halkımız bu tür etkinliklerin eksikliğini yaşadığı için gerçek manada arzu duyarak ve ilgi göstererek katılım sağlıyordu. Büyükşehir Belediyemizin, Erzurum Kalesi ve çevresinde yapmış olduğu ve yer yer devam eden “kültür yolu projesi” kapsamında yapılmış olan, Kale çevresindeki Erzurum Konaklarından birisinde  “kültür ve sanat evi projesi” tamamlandı ve ziyaretçilerinin beğenisine sunuldu. Erzurum Kültür-Sanat Evi’nde bu şehrin tarihi, kültürü, sosyal yaşantısı ve tarihte sadece bazı şehirlere özel olan özellikleri halka arz edilmektedir. Denildi ki; Geçmişle bugün arasına bir bağ kuruyoruz… Bu şehrin diğer bazı şehirlere nazaran gerçekten çok değerleri ve değeri bulunmaktadır. Bizler bu durumun ya farkındayız ya da farkında olduğumuz halde az önce ifade ettiğimiz gibi, umursamıyoruz. Akşam saatlerinde gittik bu Kültür ve Sanat Evinin ziyaretine. Kalabalık çekilsin, şöyle keyif alarak nereye ve nasıl baktığımızı anlamamız açısından, özellikle seçilmiş bir saatte… Ne mümkün; yoğunluk, açılış saatini aratmayacak derecede aynı orantıda devam ediyor. Birileri giriyor tarihin derinlik arz eden güzelliklerine kulaç atmaya, birileri de yaşanan o güzellikler karşısında duygusallaşıp yüreğini yakıp çıkıyor. Bu şehirde gerçekten güzel şeyler olmaya başladı. Geri dönüşü yok bu işin. Geri dönmeye kalkan veya engel olmaya kalkanlar ve hatta hatta bu durumu kendi menfaatlerine doğru çevirmeye kalkanlar öyle bir şekilde kaybolur gider ki, kimseler izlerini bulamaz. Tarihin gerçek çöplüğü, bu kaybolup gidenlerle dolu. Kimseler adlarını hatırlamıyor bile. Evden içeri daha ilk adım attığımız andan itibaren, rahat bir 40-50 yıl gerilere gitmiştik. Duygusallaşmamak için kendinizi ne kadar sıkarsanız sıkın fayda etmiyor, belli bir noktadan sonra o muhteşem atmosferin girdabında kaybolup gidiyorsunuz. Kimisi anasını görür gibi olmuştur eminim o tandır başında veya eve ilk girişte merdiven basamaklarında, kendisini karşılayan; kimisi babasını. Kardeşlerinden birisi çıkacak gibi olmuştur, anılarında dahi olsa hemen giriş yanındaki küçük odadan. İstenildiği takdirde bu tür etkinliklerin olabileceğini ne rahat görüyoruz artık değil mi? Bizim de şehir olarak paylaşabileceğimiz ve hatta insanlarımıza, yarınlarımıza sunabileceğimiz; üstüne üstlük gurur duyarak, övünebileceğimiz ne çok değerlerimiz varmış, en azından bunun farkına vardık. Merdivenlerden çıkarken Doğan Hocamın sesin duyar gibi olduk, odadan dışarı taşan kalabalığın ortasında kalmış ve elinde lazer kalemiyle bin bir emekle yapmış olduğu eserinin başında, pür dikkat dinleyenlerini 1800 lü yılların Erzurum’ununa götürmüştü. “o yıllarda ilimizde; başta Amerika olmak üzere, Almanya, Rusya, Fransa…….. gibi bir çok devletin başkonsolosluğu bulunmakta idi. Hatta Amerikan Hastanesi, bir çok ibadet hane ve onlara benzer değerde mimari eser bulunmakta idi.” Kulak kabartıp gözlerimizi de kapatarak tarihin derinliklerine inen bu merdivenden aşağı düşmemek için ne yapmak lazımdı ki? “O tarihlerde ilimizin bulunduğu konum bunu gerektiriyordu. Çünkü dünya ticaretinin en etkili unsuru olan İpek yolunun bu şehirde değer kazanması başka bir özellik olarak karşımıza çıkmakta idi.” Doğan Hoca öyle bir lezzet pınarı içerisinde anlatıyordu ki bildiklerini, kim susamışsa kana kana içiyordu. “Erzurum’a sahip olan, Erzurum’da sözü geçen; bütün Türkiye’ye ve hatta Avrupa’ya ve hatta 3 kıtaya birden sözünü geçirebiliyordu. Elbette ki, dolayısıyla da dünyaya…” “İspatını mı istiyorsunuz? İşte tarih. Sadece size onuncu asırdan başlayarak kısa değerlendirmelerde bulunsak bu bile yeterli olur, bu şehirde hangi devlet bayrağını dalgalandırmış ise en etkili merkezlerinden birisi olarak görmüş ve değerlendirmiştir. Bakınız Selçukluya, bakınız Osmanlıya ve son olarak bakınız Gazi Mustafa Kemal’in Cumhuriyetin ilk adımında attığı o tarih adıma.” “Sizce bu Erzurum’a verilen değer nedir?” Doğan Hoca tarihin içerisinde yaşamış olmanın verdiği hazla bütün bu bilgileri aktarırken, hem isim olarak hem de elindeki lazer kalemi vasıtasıyla mekân olarak tek tek işaret ederek sunuyordu bizlere. Elbette ki o an için. Ya yarın? Yarın, Doğan Hoca olmayabilir; kim anlatacak yapılmış olan o kadar eserin tarihçesini? Kimler aktaracak yarınlara bu güzel değerleri?  Tarihi ve durumu anlatacak olan birkaç kitabe hazırlanarak duvarlara asılıp halkın bilgisine sunulması, gerekli olan bir çalışmamıydı bilemem ama yarın yalnız başına o binayı gezen birileri Doğan Hocayı orada bulamayacakları için o yapılanların sadece bir görsel olmadığını ve gerçek tarihin kendisi olduğunu nereden bilecekti ki?  İşte bu aşamada geçmişle bugün arasında perçinlemiş olduğunuz o bağı yarınlara nasıl aktarmayı düşünüyorsunuz? Kaldı ki o 1800 lü yıllarda bize kadar gelemeyen binlerce yıllık tarihin, birkaç yılda heba olması ve tümden kaybolup unutulmaması da içten bile değildi. Bir Harput Kapının, kimler tarafından tekrar toprağa gömüldüğünü, İstanbul Kapısının mevcut durumunu ve Kars Kapısının tel örgülerinin ardındaki esaretinin ne zaman biteceği de ayrıca merak konusu olarak değerlendirilebilir. Eşe dosta haber salalım, gelsinler gezsinler bu tür yerleri. Tarihlerini öğrensinler veya yâd etsinler. Yarınlara aktarsınlar bu şekilde. Okullarda gezi programlarına dâhil etsinler. Tıpkı Başkan Mehmet Sekmen’in ifade ettiği gibi önce kendimizi “tanıyalım ve bilelim”. Yarınlara ne kadar bu değerleri ulaştırabilir isek, gücümüz de o derece artar. Dününü bileyen toplumların nasıl kayboldukları ve yarınlara çıkamadıkları ortada iken, bizim bu tür değerlere sahip çıkmamız artık mecburiyetten öte şart olmuştur. Bu aşamada bu tür etkinlikler ile emeklerini ortaya koyan hemen herkesin gönüllerde yarın başka bir yeri olacağı da kesindir.

Haber Editörü

Dikmen Hakan

hakandikmen30@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku