Erzurum Kartalları (1)
Erzurum Kartalları (1)
Siz hiç tek bir damla yağmur içerisinde koskocaman bir nehrin oluşmasını gördünüz mü? Veya bir tek kristal kar tanesinin koskocaman bir çığ oluşturmasını. Küçücük bir kum tanesinin koskocaman bir sahili veya çöl oluşturmasını…
Ben gördüm;
Küçük bir tohumun nasıl bir çınar ağacı olduğunu gördüm.
Küçük bir fidanın nasıl da meyve ağacına dönüştüğünü, dallarına inat nasıl da meyveye durduğunu ve bu dallardan etrafa saçılan meyvelerin, nasıl da tüketildiğine şahit oldum.
Bu hengâme içerisinde; bazen dalları kırılır, bazen gövdesinde derin yaralar açılır açılmasına da, o köklerinden aldığı azim ve şevk ile çevresine meyve vermeye devam eder durur, sitem etmeden, gönül koymadan…
Kara kış derler bizim buralarda; kış mevsiminin, zemherinin ve hatta nefes alınan her yerin, ayaz kokusuna durduğu zamanların sessiz çığlığı olarak dünyaya gelmiştir. Yokluğun, acımasızlığın ve gurbet gecelerinin hasrete durduğu zamanların…
1956 yılının karakışının, Aralık ayında dünyaya gelmenin izleri hep yüreğiyle birlikte, gözlerinin içinde de hep var olmuştu. O yüzden yüzünde tebessüm eksik olmazdı, o yüzden kimselerin kalbini kıramaz, kimselere hayır diyemez, kimselerin dara düşüp sıkıntı çekmesini hiç istemezdi ki. Kara kışın diğer adıydı ya yokluk.
İşte o yüzden di, yokluğun karşısına çıkmak için sanki de hep var olmuştu. Kime ne verdiğini kendisi de bilmezdi.
Ne zaman kar fırtınası çıksa, ne zaman zemheri olup ortalığa ayaz kokusu yayılsa bir de bakarsın ki kömür karası gözleriyle dalar uzaklara, ufkun geçmişle birleştiği o erişilmez çizgiye. Alnında birkaç tane çizgi belirir o an ve anlarsın ki yine attı içerisine bir şeyler…
Dayanamaz ki, üzülür işte; aklına ne taktıysa artık.
Varlığın içerisinde yokluğu yaşamaya başlar işte o zaman.
Erzurum sevdasıyla büyüdü, bu sevdayla hayatın en derin girdaplarında kulaç attı. Boğulma, kaybolup gitme korkusuna kapılmadan. O yüzdendir ki hep risklerle doludur hayatı.
Ve Erzurum sevdasıyla kar yağdı saçlarına, tıpkı dünyaya geldiği kara kışın zemheri beyazında olduğu gibi. Alnındaki çizgiler daha bir yoğunlaşmış, daha bir çoğalmıştı bu sıralar… Erzurum için, Erzurumlu için gecesini gündüzüne katarak büyüdü. Yılmadı, yılgınlık göstermedi. İşin içerisinde bu şehir var ise Erzurum var ise hiç bir zaman, hiçbir kimseye küsmedi.
Ayağı tökezlese, her hangi bir şeye takılıp düşse yeniden kalkmasını bildi hep.
Öyle ya; ne karakışlar görmüştü…
Anladığımız kadarıyla, yanında çalışanların sayısını artık kendisi bile tam olarak bilmiyordu, alnındaki kırışıklıkların tadı buradan geliyormuş onu hssettik. Açılan her yeni şubede, atılan her yeni bir adımda, doğduğu karakış ayazının kokusunun yerine, bir Temmuz gecesinin ılık serinliklerini yaşıyor sanki de. Sıkıntılarla baş etmek için savaşmayı büyük bir görev olarak görüyordu. Ki; öylesine keyifli, öylesine mutlu ve öylesine sevecen.
Erzurum gibi kültür hamurunun renkli olduğu bir yerde; İskender Düzgün olmak için kaç karakış atlatmak gerekir bilir misiniz siz? Erzurum gibi tarih zenginliğinin olduğu bir yerde, İskender Hoca olabilmek için kaç gece sabahlara kadar ayaz yemek gerekir, bilir misiniz siz? Erzurum gibi uçsuz bucaksız ova içerisinde yitip/kaybolmadan, Palandöken gibi yalçın dağın zirvesine çıkmayı başarabilmek ve hatta o zirvede kalmayı göze alabilmek için kaç zemheri üşümek lazım gelir, bilir misiniz?
Kartal olabilmek için önce gökyüzüne bakmayı öğrenmek gerekir, uçurumlardan atlamayı göze almak gerekir, engin denizlerin mavisinde kaybolmayı bilmek gerekir, yem yeşil ormanların içerisinde yeniden kök salıp, yeniden fidan olmayı, meyve veren bir ağaç olmayı arzu etmek gerekir.
İşte bu yüzden İskender Düzgün; ayaz gecelerinin bağrında aldığı ilk nefesini, Erzurum’un kimsesizlik günlerinde yoğurarak korkusuzca ufuklarda kaybolmuş bir candır.
Bu şehrin kalkınması için elinden gelen her türlü çalışmanın içerisinde bizatihi bulunmasına rağmen, sosyal yaşantının ve sosyal çevreninde vaz geçilmezleri arasındadır. Yapmış olduğu faaliyetler çerisinde elde ettiği her geliri, kuruşu kuruşuna varana kadar yine bu şehire yatırım olarak kullanması da bilinen güzel özelliklerindendir. Düzgün Yerel Market zincirinin, aile şirketi olma ve çevre desteği hususunda yaşanılan en güzel örneklerinden birisi olma özelliğinin tek sebebi ise İskender Düzgün’ün alnında ki kırışıklıklara rağmen, yüzünden hiçbir zaman eksik olmayan gülümsemesidir.
Şube sayısı her arttığında “ailem genişliyor” diyebilecek bir teveccüh sahibi olan ve yanında çalıştırdığı personellerine ailesi gözüyle bakan bir Erzurum Kartalıdır, İskender Düzgün…