Mir Kamil Kaşgarlı
Günümüz dünyasında savaşlar artık sadece topla, tüfekle yapılmıyor. Akılla, parayla, teknolojiyle ve en önemlisi algıyla yürütülen “hibrit” yani karmaşık ve görünmez bir mücadele yaşanıyor. Bu yeni denklemin merkezinde, ekonomik bir dev olmanın ötesinde, dünyaya kendi sistemini ve medeniyetini dayatma iddiası taşıyan Çin bulunmaktadır. Türkiye için bu durum, basit bir ticaret veya diplomasi meselesi değildir. Bu, hem dışarıdan hem de içeriden yürütülen operasyonlarla milletimizin istiklalini, ümmetin bize emaneti olan mazlumları ve geleceğimizi ilgilendiren, derin bir basiret ve feraset gerektiren tarihi bir imtihandır. Bu yazı, Çin’in ülkemize yönelik çok yönlü ve sessizce işleyen nüfuz operasyonlarını ve bu operasyonların yerli uzantılarını deşifre etmeyi ve bu imtihan karşısında almamız gereken İslami ve milli duruşu ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. Aklın ve Bilginin Kalbine Yönelik Tehditler: “Truva Atı” Operasyonları
Bir milletin en büyük hazinesi, tankları veya fabrikaları değil, imanlı gençlerinin aklı ve ilmidir. Çin’in stratejisi, tam da bu hazineyi hedef almaktadır.
Çin’de bulunduğu süre boyunca Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine ve kültürel soykırıma varan uygulamalara karşı sessiz kalmış, hatta rejimin asimilasyonist politikalarını meşrulaştırmaya yönelik projeler geliştirmiş bir bireyin, “Profesör” unvanıyla Türkiye’ye gelmesi, ulusal güvenlik açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir gelişmedir. Bu durum, potansiyel bir “Truva Atı” senaryosunu akıllara getirmektedir. Söz konusu kişi, sahip olduğu Uygur kimliğini kullanarak Türkiye’deki savunmasız Uygur diaspora toplulukları içine sızarak bilgi toplayabilir. Eş zamanlı olarak, akademik kimliği altında Türk aydınları hakkında istihbarat toplayarak Çin’e aktarma potansiyeli taşıyabilir. Bu tür faaliyetler, Çin Komünist Partisi’nin yurt dışındaki etki operasyonlarını yürüten Birleşik Cephe Çalışma Departmanı gibi yapılar tarafından yönlendirilebilir. Yakın zamanda Avrupa’da ortaya çıkan casusluk vakaları, Çin’in akademik ve siyasi çevreleri kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanmaya çalıştığını göstermektedir.
Bu, ilmin ve etnik kimliğin istismar edilerek bir istihbarat silahına dönüştürülmesinin somut bir örneğidir. Dolayısıyla, Çin’den akademik unvanlarla Türkiye’ye gelen kişilerin durumunun titizlikle incelenmesi bir zorunluluktur. Bu incelemede, ilgili kişilerin unvanlarını uluslararası geçerliliği olan bilimsel çalışmalara mı, yoksa Çin devletine sadakatlerinin bir mükafatı olarak mı aldıkları netleştirilmelidir. Bu, Türkiye’nin akademik bağımsızlığını ve ulusal güvenliğini korumaya yönelik stratejik bir tedbirdir.
Dinimiz, müminlerin izzetini ve onurunu korumasını, başkalarına muhtaç ve bağımlı hale gelmemesini emreder. Çin’in ekonomik hamleleri, bu izzeti ve bağımsızlığı hedef almaktadır.
Belki de en acı operasyonlar, Türkiye’ye sığınan mazlum Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz üzerinden yürütülmektedir. Bu, hem milli güvenliğimize hem de İslami vicdanımıza yönelik doğrudan bir saldırıdır.
Bir devletin sinir sistemi, iletişim altyapısıdır. Bu altyapı kimin kontrolündeyse, devletin mahremiyeti de onun elindedir. Çin’in 5G altyapı ihalelerinde öne çıkan Huawei ve ZTE gibi şirketlerinin uluslararası sicili, tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir.
5G teknolojisi, sadece daha hızlı internet değildir; o, akıllı şehirleri, otonom araçları ve savunma sanayii sistemlerini birbirine bağlayacak olan omurgadır. Bu omurganın inşasını, sicili bu kadar karanlık ve yasalarla devlete hizmete zorunlu kılınan şirketlere teslim etmek, dijital kalenin anahtarlarını, hırsızlığı tescilli bir yapıya kendi elinizle teslim etmektir.
Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesinin parlak vitrininin arkasında, modern bir sömürgecilik aracı olan “Borç Tuzağı Diplomasisi” yatmaktadır. Sistem şeytani bir basitlikle işler: Çin, gelişmekte olan ülkelere devasa altyapı projeleri için geri ödenmesi zor krediler sunar. Ülke borcunu ödeyemediğinde ise Çin, alacağına karşılık o ülkenin stratejik varlıklarına el koyar. Sri Lanka’nın, aldığı kredileri geri ödeyememesi sonucu Hambantota Limanı’nı 99 yıllığına bir Çinli şirkete kiralamak zorunda kalması, bu tuzağın en somut ve bilinen örneğidir.
Çin’in Türkiye’ye yönelik tehditleri sadece dış kaynaklı değildir. Tehlikenin en can alıcı boyutu, Pekin rejiminin politikalarını Türkiye içinde savunan ve özellikle Doğu Türkistan’daki soykırımı inkâr eden yerli aktörlerdir. Bu alanda en belirgin örnek, Doğu Perinçek liderliğindeki Vatan Partisi ve ona bağlı yayın organlarıdır.
Bu faaliyetlerin amacı, Türkiye kamuoyunda Doğu Türkistan davasına yönelik hassasiyeti köreltmek, Türk milleti ile Doğu Türkistanlı kardeşleri arasındaki bağı koparmak ve Çin zulmünü normalleştirerek Türkiye’nin Pekin ile ilişkilerinde bu “insani sorunu” ortadan kaldırmaktır.
Bu çok katmanlı tehdit ağına karşı atılması gereken adımlar nettir:
Karşımızdaki bu çok yönlü tehdit, sadece devlet kurumlarının alacağı tedbirlerle aşılamaz. Bu, 85 milyonun imanı, basireti ve ahlakıyla verilecek bir topyekûn mücadeledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Ashabı, Mekke’den hicret eden mazlum Muhacirlere kucak açan Ensar olmuşlardır. Bugün Türkiye’nin görevi de, çağın Ensar’ı olmaktır. Bize sığınan kardeşlerimize sahip çıkmak, hem imani hem de tarihi bir borçtur. Onları korumak, sadece Çin’in fiziki takibinden değil, ruhlarını ve birliklerini hedef alan fitne operasyonlarından ve bu zulmü yurt içinde meşrulaştırmaya çalışanlardan da korumayı gerektirir.
Bu, “Mü’min, bir delikten iki defa ısırılmaz” hadis-i şerifinin gereği olarak uyanık olmak, dostu düşmanı bilmek ve kendi milli ve manevi değerlerimizi her şeyin üzerinde tutmaktır. Korunması gereken sadece topraklarımız değil; aklımız, fikri mülkiyetimiz, ekonomik bağımsızlığımız, dijital egemenliğimiz ve en önemlisi, bir milletin kendi kaderini tayin etme izzetidir.
Kaynaklar:
The New York Times, “Buying Influence: How China Manipulates Facebook and Twitter”
U.S.-China Economic and Security Review Commission, “China’s United Front Work Department”
Perspektif, “Çin’in İstihbarat Yasası ve Uluslararası Hukuk”
Anadolu Ajansı, “Çin’in Ulusal İstihbarat Yasası küresel teknoloji şirketlerini nasıl etkiliyor?”
BBC News Türkçe, “Çin’in ‘borç tuzağı diplomasisi’ nedir?”
Anadolu Ajansı, “Sri Lanka ‘borç tuzağı’ yüzünden limanını Çin’e devretti”
Safeguard Defenders, “110 Overseas: Chinese Transnational Policing Gone Wild”
Deutsche Welle (DW) Türkçe, “Türkiye’deki Uygurlar: ‘Çin bize burada da rahat vermiyor'”
Defence Turk, “Çin, Afrika Birliği’nin verilerini 5 yıl boyunca çalmış”
T.C. Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü (ZTE’nin ABD yaptırımlarını ihlali hakkındaki dava bilgileri)
Milliyet, “ZTE’ye 1.2 milyar dolar ceza”
NTV, “Avrupa’dan Çinli teknoloji şirketleri Huawei ve ZTE’ye kısıtlama”
Independent Türkçe, “ABD’den sonra hangi ülkeler Huawei’yi yasakladı?”
Bloomberg HT, “ABD’den Huawei ve ZTE’ye bir yasak daha”
Voice of America (VOA) Türkçe, “FCC’den Çinli Şirketlere Yeni Kısıtlamalar”
Marksist.org, “Sri Lanka: Borç tuzağı ve emperyalist gerilimler”
Aydınlık, “Aydınlık heyeti Urumçi’de: ‘Uygur Soykırımı’ yalanı ve gerçekler”
Vatan Partisi, (Partinin Doğu Türkistan ile ilgili resmi açıklamaları ve raporları)
Veryansın TV, “Perinçek’in Uygur raporu: Kamplar mesleki eğitim merkezi”
Ulusal Kanal, (Kanalda yer alan ve Çinli yetkililerin konuk olduğu, Doğu Türkistan politikalarını öven programlar)