Bu vebalin altından kalkamazsınız; benden demesi!
Fi tarihinde falan değil, çok uzun zaman da geçmedi aradan ve henüz çeyrek asır öncesindeydi…
Ne güzel alışmıştık; asker havaalanında esas duruşta uçağımızı beklerdik. Uçuş saatine doğru alana alınır, uçaktan inince de bavulumuzu alıp hemen uzaklaşırdık,.Ayaküstü bir sohbet keyfi dahi olmazdı, olamazdı…
Çünkü “yassah”tı hemşerim.
Çünkü bizim yani bu şehrimizin bir sivil havaalanı yoktu.
Ve ne yazıktır ki yine çok değil, yüz yıl öncesinde özellikle nahiyemiz olan il ve illerde dahi sivil ve üstelik uluslararası hava alanı varken; birileri bu kadim şehri, bile-isteye, kasıtlı olarak ve hatta kendi egolarının tatmini noktasında geri plana atıveriyordu. Öyle ki bize bu sivil hava alanı onlardan çok çoookkkk uzun yıllar sonra yapıldı.
Sonrasında kara trenimiz vardı ortalama yirmi saate Ankara’ya gidebildiğimiz. Ankara’dan başka şehir tanımadığımızdan dolayı olsa gerek, hep Ankara’dan gelen bir dayımız olsun isterdik. Ama ne yazıktır ki “o” olmayan dayımız da hiç gelmedi.
Yine Ankara’ya bir o kadardan biraz daha az zamanına gidebildiğimiz ve batıya açılan tek kapımız özelliği olan Ilıca’dan öteye çıkarken kullandığımız, sözde uluslar arası olan ama ne hikmetse; ne uluslarını, ne de arasını bir türlü göremediğimiz bir tane de kara yolumuz vardı. Gariban gecekondu görünümündeki Pasinler'den giriş yapılan ve yine o ayarda Ilıca' mızdan batıya/ hep batıya çıkış yapılan…
Bazı yerlerde tek ama çift şeritliydi ve umut doluydu, hasret doluydu, hasret yüklü yolcuları olmasına rağmen yarınlar için hayalleriyle birlikte gayretleri olan ve üstelik “yassah”ları olmayan… Adını da unuttum gitti artık.
Biliyor musunuz?
Denizimiz olmadı bizim hiç.
Kaç zaman oldu denizlere kısa yoldan ulaşma hayallerimiz de çıkmaz bir tünelin karanlık dehlizlerinde, tıpkı umutlarımız gibi kayboldu gitti.
Yani demem odur ki;
Ulaşılması zor olsa da bir şekilde ulaşılan şehirdi Erzurum.
İpekyolu özelliği bilinçli olarak tüketilse de, yine yol üzerinde bir yerlere “lütfen” ulaşılınan bir şehirdi Erzurum…
Sonrasında,
Sonrasında birilerinin duası kabul olmuş olacak ki; değişim ve gelişim rüzgârları Palandöken’in eteklerine de ulaşmaya başladı.
Öncesinde sivil ve uluslar arası olan bir hava alanımız yapıldı.
Her ne kadar istenilen seviyede ve yeteri kadar uçağı olmasa da en azından adı vardı ya!
Günlük binleri bulan yolcu sayısına rağmen, halen daha ek sefer konulmamak için gayretler gösterilen ve hatta hatta ülke genelinde ihtiyaç halinde seferden alınacak ilk uçağın dahi bu güzergâhtan çekildiği öylesine bir alanımız oldu.
Komşunun bire bindiğini bizim beşe bindiğimiz…
Defaatle dile getirdiğimiz ama gerçek anlamdaki sahipsiz şehir oluşumuzdan kaynaklanan bir yetimlik serzenişiyle yaşadığımız, varlık içerisinde yokluğa mahkûm olma durumumuza neden çare bulunamadığını da anlamış değiliz.
Yani diyoruz ki THY bizi pek tınlamıyor. Yeseniz de bu, yemeseniz de bu diyor…
Bu durumdan Koca Reisin haberinin olduğuna da ben hiç ama hiç inanmadım. Yoksa rotası ve uçuş mesafesi bizden daha çok olan bir komşu şehrin, bizden çok daha ucuza uçmasındaki hikmeti hiçbir mantık bana anlatamaz.
Umutsuz vaka dedikleri bu olsa gerek!
Gerçi uçağı diledikleri vakit kullananların, biletleri kendi imkânlarıyla almadıkları için tuzları kuru olduğundan; bu derdin çaresi konusunda kimselerle kötü olmamaya dikkat etmelerine şaşırmıyoruz!
Sonraları bu şehire otoban özelliğinde yollar yapıldı.
Hiç görmediğimiz güzellikte ve özellikte olan kaymak gibi yollar.
Kadim şehrimden kontağı açıp kimselerle karşı karşıya gelmeden; İzmir’de, Aydın’da, Antalya’da ve hatta İstanbul’da kontağı kapattığımız enfes yollar. Biraz olsun nefes aldık ve daha kolay bir şekilde ulaşılabilir bir şehir olduk. Gerçi yine en bildik, aşina şehrimiz Ankara’ya 12 saatte gitsek de daha bir kısaltmaya gücümüz de, imkânımız da yetmiyor.
Bırakın Ankara’yı en yakın komşuya bile 2 saatten aşağı gidemiyoruz. Komşu derken sakın aklınıza Erzincan veya Trabzon falan gelmesin. Onlar komşumuz olmaktan çoktan çıktılar da, bizim çoğumuzun haberi dahi yok. Çünkü onlar çağ atlayarak cemiyete üye olalı neredeyse onlarca yıl geçti ama biz halen daha Kop’u bile delemedik. Belki sıcak denizlere inebilirsek biraz olsun ekonomik huzura ve iklim rahatlığına ulaşırız dedik ama ışığına hasret kaldığımız tünellerin adını unuttuk bile.
Umut bu ya elbet bir gün bizim de bir ucundan girip öteki ucundan çıktığımız nur topu gibi tünellerimiz olacaktır elbet!!!
Tüm bunlar yapılır yapılmasına da, asıl sıkıntımız bizim kara trenimizde.
Ne günah işledikse kara trenimiz hep gecikti biliyor musunuz? Bu kara tren, halimizi bilmediği gibi hiç te sormadı.
Daha iki gün evvel kaymak gibi yolları hem de kaplumbağa hızıyla etrafı seyredip, arşınlayarak; taa Bursa’dan geldim.
Gördüğüm manzaraların karşısında nasıl ah/vah çektiğimi Palandöken’e anlatsam zavallım kahrından tuz/buz olur yeminle.
Ve bir kez daha anladım ki halkımın serzenişleri ve sahipsizlik kavramı gerçekten de tescilliymiş.
Makyajla avutmuşlar bizi hep.
Kara trenin rengini kırmızıya boyayarak, dumanını kesmişler hepsi bu kadar.
Önümüzdeki yıl Sivas’ın devamında Erzincan’a da hızlı tren gelir ve oradan da Trabzon’a döner, sonrasında tüm Karadeniz sahil yolunu dolaşarak, adını “kandırma” koyacakları bir hızlı tren vagonuyla Samsun’a yeni bir çıkarma yapar (lar)…
Bu defa ki çıkarma denizden değil, hemi de demir yoluyla…
Yazın bunu bir kenara.
Ve Erzurum’da gariban dadaşım umut pilavına kaşık sallamaya devam etsin dursun.
Hem de, nasıl olsa bir gün yatırım programına alırlar hayal hoşafıyla birlikte…
Biz daha şehir içi ulaşımda bile rayı rüyamızda görmemişken, adamlar Sivas’tan İstanbul’a 7 saat 7 dakikaya sefasını sürüyor. Aynı saatten biraz azına biz Erzurum’da Abdurahman Gazi Tokilerden, Şehirlerarası Otobüs Terminali hattında özel halk otobüsü kaldırıyoruz.
Gel de inanma!
Ve ne yazıktır ki ağlanacak halimize de gülüyoruz…
Seçim dönemlerinde de bizden “rey” almak için hayallerimize “ray” umudu ekenlerimize bile derdimizi anlatamamışken, biz neyin hayalini kuruyoruz ki?
Allah aşkına, bu şehir sizce de hiç binlerce yıllık tarihi olan bir şehire benziyor mu?
Mademki verdiğiniz sözleri yerine getirmeyecektiniz, öteleyecektiniz ve hatta oyalayacaktınız neden o zaman bu halka yenilik yolunu açarak alıştırdınız? Değişim diyerek, gelişim diyerek bizlerden söküp aldığınız en büyük zenginliğimiz neydi biliyor musunuz?
Bir yol kenarındaki Bozüyük İlçesi kadar gerçekleşemeyen umutlarımızdı…
Yoksa biz eski Erzurum’un daracık sokaklarında, tarih kokan ama tarihi olmadığını bildiğimiz gecekondu mahallelerimizde, bir sokak ötedeki hastanemize giderken yolda selamlaştığımız kırk yıllık dostlarımızın komşuluğundan memnunduk.
Dar bir alana sığdırılmış olsa da yarınlarımız, en azından menfaat kokmuyordu.
Ne yaptınız?
Siz geldiniz ve bu şehire yenilik getirdiniz evet farkındayız ama eksik,
Ama yetersiz,
Ama kâfi gelmiyor,
Ve
Hiç birimiz ama hiç birimiz memnun değiliz artık bu durumdan.
Bir yerlere hızlı tren gidebiliyor ve Anadolu’muzun ilk giriş kapısı olan kadim şehir Erzurum’a uğramıyor ise bu işte çok şeyler eksik demektir.
Anadolu’da ve hatta Avrupa’da en pahalı uçak seferleri bu kadim şehirde ise bu işte bir ilgisizlik, umursamazlık var demektir.
Birkaç yılda tüm Karadeniz’in tamamına yakını onlarca, belki de büyüklü/küçüklü yüzlerce tünellerle, bağlantı yollarıyla, otoban tarzı çok şeritli duble yollarla, köprülerle, viyadüklerle vs hizmet eserleriyle donatılıyor ve Palandöken’in eteklerine sıkışmış bu yapa yalnız şehirde, birkaç tünelin halen daha ışığı görünmüyorsa, bu iş te bir oyalama ve hatta bir umut tacirliği var demektir.
Çok iyi inanıyoruz ki Erzurum sevilen ve gerçekten de göz önünde bulundurulan bir şehir olarak, dayımızın olmadığı Ankara’da farklı bir yerdedir.
O zaman sorun nerede?
Bu garip şehrin unutulmuşluğunun, değilse; umursanmazlığının sebebi nedir, nerede veya kimdedir?
Ankara’da mı?
Şehir de, biz de mi?
Vekâlet verdiğimiz ama sözümüzü dinletemediğimiz ve hatta hatta sözümüzün geçmediklerinde mi?
Sorun nerede?
Bir yerlerde iletişim bozukluğu var farkındayız.
Farkında olduğumuz bir şey daha var ve bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Ve diyorum ki;
Bu vebalin altından da kolay kolay kalkamazsınız, benden demesi…