BU EMEĞE BU ÜCRET REVAMI…
Her gün ülkemizin güvenliği için gecesini gündüzüne katan bir grup var ki, çoğu zaman ne isimleri duyulur ne de emeğin büyüklüğü yeterince anlaşılır. Onlar, Türk savunma sanayisinin görünmeyen yüzü; uçakların, tankların, denizaltıların, İHA ve SİHA’ların arkasındaki alın teri, savunma sanayi işçileri.
Bugün kamu işçileri arasında en düşük ücretle, en ağır iş yükü ve sorumluluğu taşıyan kesim, savunma sanayiinde çalışan emekçilerdir. Bu bir çelişkidir, hem de büyük bir adaletsizliktir. Düşünün; bir yanda ülkenin bağımsızlığı için kritik öneme sahip sistemleri üretip montajını yapan işçiler, diğer yanda bu emeğe biçilen kıymetin yetersizliği. Bu tablo kabul edilemez.
Bu insanlar teknisyendir, mühendistir, ustadır; en önemlisi sanatkârdır. Onların ürettiği her cıvata, her parça bir uçağın havalanmasını sağlar, bir tankın hareket etmesine, bir fırkateynin denize açılmasına imkân tanır. Yani onların emeği sadece üretim değil; milli güvenliğin ta kendisidir.
Gazeteci Mete Yarar'ın da dediği gibi, “Savaşı sürdürebilmek için savunma sanayi işçilerine ne kadar ihtiyaç olduğunu, bir şeyler bozulduğu ya da yapılamadığı zaman anlarsınız.” İşte tam da bu yüzden, geç olmadan bu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor.
Savunma sanayi işçileri, artık klasik kamu işçisi kalıplarına sığmıyor. Onlar özel bir statüde değerlendirilmeli, toplu sözleşme görüşmelerinde ayrı başlık altında ele alınmalıdır. Bugün silahlı kuvvetlerin vurucu gücü varsa, bu güç yalnızca mühimmatla değil; arkasındaki alın teriyle, bilgi birikimiyle ve fedakârlıkla mümkündür.
Bu bir ücret pazarlığı değil, milli bir görevdir.
Savunma sanayi işçilerine hak ettiği değer verilmeden, yerli ve milli savunma sanayii hedeflerinin sürdürülebilir olması mümkün değildir. Bu yüzden çağrımız nettir: Savunma sanayi işçileri yalnızca işçi değil, bu ülkenin stratejik emekçisidir.
Hep birlikte bu sessiz kahramanların sesine kulak verelim. Çünkü onların sesi, geleceğimizin garantisidir.
Kalın sağlıcakla.