Bizim Evi Kim Geçindirecek?" – Sorumluluk, Adalet ve Gelecek Kaygısı Üzerine

Bizim Evi Kim Geçindirecek?

Günümüz toplumunda sıkça sorulan, belki de en ağır sorulardan biri: "Bizim evi kim geçindirecek?" Bu soru, yalnızca maddi bir geçim meselesini değil, aynı zamanda toplumsal adalet, sorumluluk paylaşımı ve gelecek kaygısını içinde barındırıyor. Ailelerin, bireylerin ve toplumun omuzlarına yüklenen bu soru, bazen sessiz bir isyanın, bazen de kaçınılmaz bir kaderin ifadesi haline geliyor.

Sadece Baba mı Çalışmalı? Kadınların ve Gençlerin Yükü
Geçmişten beri yerleşmiş bir düşünce var: "Evi geçindirmek babanın görevidir." Oysa günümüzde ekonomik şartlar ağırlaştıkça, tek bir kişinin kazancıyla bir ailenin geçinmesi neredeyse imkânsız hale geldi. Kadınlar iş hayatına daha fazla katılıyor, ancak bu sefer de “Hem çalış hem evi çekip çevir” baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Çalışan kadınlar, iş yerinde emek verirken, eve geldiklerinde ikinci bir mesaiye daha başlamak zorunda kalıyorlar.

Peki ya gençler? Daha eğitimlerini tamamlamadan, "Eve katkın ne olacak?" sorusuyla karşı karşıya kalıyorlar. Gençlerin, hayata hazırlanmak yerine erken yaşta geçim derdine düşmesi, onların hayallerini ve potansiyellerini yok ediyor. Aileler, geçim sıkıntısı nedeniyle çocuklarını okuldan almak zorunda kalıyor, gençler ya düşük ücretli işlerde çalışmak ya da umutsuzluk içinde kalmak zorunda bırakılıyor.

Ekonomik Adalet Nerede?
Gelelim asıl soruna: Bir evin geçimini sağlamak neden bu kadar zor? İnsanlar sabahın erken saatlerinde işlerine gidiyor, saatlerce çalışıyor ama ay sonunda faturalarını ödeyip ödeyemeyeceklerini düşünüyor. Çalışan insanlar neden hâlâ yoksulluk sınırında yaşıyor?

Bunun sebebi, gelir dağılımındaki adaletsizlik, ağır vergi yükleri ve yükselen yaşam maliyetleridir. Asgari ücretle geçinen bir aile için kira, faturalar, gıda ve eğitim masrafları bir araya geldiğinde, geriye nefes almak için bile bütçe kalmıyor. Üstüne üstlük, işsizlik oranlarının yükselmesi, insanların iş bulma şansını da azaltıyor. Birçok insan “çalışarak yoksul kalma” gerçeğiyle yüzleşiyor.

Devletin ve Toplumun Rolü
Bir ailede geçim sıkıntısı varsa, bunun sorumluluğu sadece o ailenin değil, aynı zamanda devletin ve toplumun da meselesidir. Adaletli bir ekonomi politikası olmadan, insanların geleceğe güvenle bakması mümkün değildir. Ücretlerin adil olması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekir.

Toplumda da değişmesi gereken şeyler var. Kadınların ekonomik yükünün hafifletilmesi, gençlerin eğitime devam edebilmesi için desteklenmesi, sadece "kim para kazanıyor?" sorusuna değil, "Herkes insanca yaşayabiliyor mu?" sorusuna da odaklanmamız gerekiyor.

Sonuç: Geçim Kaygısı Değil, Umut Dolu Bir Gelecek
"Bizim evi kim geçindirecek?" sorusu, aslında bir yardım çığlığıdır. Bu çığlığı duymazdan gelmek yerine, çözüm üretmek zorundayız. Aile içinde adil bir iş bölümü, çalışma hayatında eşitlik, devlet politikalarında sosyal adalet sağlanmadıkça, bu soru her geçen gün daha fazla insanın boğazında düğümlenecek.

Yaşam, yalnızca hayatta kalmak için çalışmaktan ibaret olmamalı. İnsanlar, sadece geçinmek için değil, mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebilmek için çalışmalı. Bu yüzden, sormamız gereken asıl soru şu: "Biz nasıl bir sistem inşa edeceğiz ki, kimse geçim derdiyle umutsuzluğa kapılmasın?"

Yunus Uzun



Haber Editörü

TÜLAY DİKMEN İLE CUMA KÖŞESİ

admin@tum1haber.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku