Biz niye kendi kendimize gelin güvey oluyoruz ki?

Biz niye kendi kendimize gelin güvey oluyoruz ki?

Biz niye kendi kendimize gelin güvey oluyoruz ki?

Biz niye kendi kendimize gelin güvey oluyoruz ki? Bilgisayarın başına oturup yazı yazdığım, bazı zamanlarda bahsettiğim ve gerçekten de var olduğunu belirtmek istediğim bir pencerem var benim. Bunu bir kaç defa yazmıştım, yine yazmak istedim. O pencereden; bakmak istediğim olaylara, çalışmalara, projelere bakar ve kafama göre de gördüğüm şeylere yorum yaparak yazıya dökmüşlüğüm çok olmuştur. Bazen siyaset, bazen ekonomi ve bazen de bu şehrin masallarına takılıp kalırım. Siyasetimiz her geçen gün değişmekle beraber keyifle yaşanabilecek hale geldi, gibi. Ekonomimiz; bazı kurumların veya oluşumların sayesinde rakamsal olarak anlamasak ta, her halde iyiye gidiyorMUŞ, öyle diyorlar. Raporlarında ve hatta ahkâm kesmek için önlerine uzatılan her şeyde başlıyorlar anlatmaya. Neymiş efendim; falanca tarihten filanca tarihe kadar bölgemizin ve hatta şehrimizin bu kadar bölgesel, bu kadar genel ve toplamda da şu kadar yatırım teşvik belgesi alınmış, mış. Dedik ya anlamıyoruz ama her halde iyi bir şey anlatıyorlardır. Masalına takılıp kaldığımızda da; son yüz yıldır hep aynı masalları dinlesekte, anlatanların maharetinden olsa gerek hayal âleminde kaybolup gittiğimiz için, kendimize gelip geri dönene kadar araya başka masallar girdiğinden ve masal dinlemeye doyamadığımızdan geçinip gidiyoruz vesselam. Anlatan memnun, dinleyen memnun, yancılar memnun, mekânın asıl sahibini sorarsanız şayet o daha bir memnun… Neden olmasın ki? Her hâlükârda o kazanıyor. Dinleyen olunca masal anlatmak nedir ki? Bu yönden dünyanın en şanslı ili bana kalsa Erzurum’dur. Gece yarısı, normal her insanın yaptığı gibi ben de uyuyorum ve bir rüya gördüm “hayırdır inşallah” diyerek yataktan kalktım ama hatırlayamadım. Gece yarısı bilmem saat kaçta kalmış ve ben kafam karışık bir vaziyette geldim yine penceremin önüne. Demledim çayımı, aldım ince belli minik bardağımı elime ve başladım memleketimin ahvalini seyretmeye. Birden bire rüyamı hatırlamaya başladım. Mehmet Başkanım bu şehirdeki görevini tamamladığından dolayı, başka bir şehire atanıyordu. Belki İstanbul, belki Antalya veya ne bileyim rüya bu belki de İzmir’ di. Tam seçemedim ki. Hem ne fark ederdi ki? Bu saydığım ve saymadığımız bütün iller bizim değil mi? Bu ülkenin bir parçası değil mi? Ve bizler de her vatandaş gibi bu ülkenin verilmiş kimlik nolu vatandaşı değil miyiz? Ve anayasamıza göre siyaset yapma ve belirli şartları taşıdıktan sonra her çalışmaya aday olma hakkımız yok mu? Elbette ki var. Dolayısıyla bunda yadırganacak veya şaşılacak bir durum yok, hem bu bir rüya. Ama yine de belli olmaz. Çıkacağı tutar… İşte o zaman Erzurum bir kez daha kazanır haberiniz olsun. Benden demesi. Çünkü zamanın birisinde ben Mehmet Başkan için “ben yazarken yoruldum, bu adam yaparken yorulmamış mı?” diye bir hafta boyunca yazı yazdığım vakitlerde, bana farklı bakanlara bir şeyler söyleme hakkımı, işte o zaman kullanacağım da ondan. O gün yazdığım ve söylediğim her kelimenin arkasındayım. Ben olaylara masal dinleyenlerin mantığıyla “bir varmış, bir yokmuş” misali bakamıyorum, ne yapayım huyum kurusun. Mehmet Sekmen, bu şehir için gerçekten bir şanstı. Bu şehir için gerçekten bir veli nimetti ve bu durumu da görevde olduğu her dakika da gösterdi ve kaldığı müddetçe de göstermeye devam edeceğini görmekteyiz. Ve Sekmen bu şehir için gerçekten birkaç gömlek fazla gelmiştir. İstenmediğini, aday olması durumunda kabul görmeyeceğini, bilhassa il merkezinde çoklarının canını yaktığını, “dediğim dedik” tarzında hareket ettiğini ve daha sayamayacağım onlarca olumsuz yanının olduğunu biliyorum. İlimiz siyasetinde ve yönetim cenahında birçok kimseleri “takmadığını” da biliyorum. Yönetim kadrosu içerisinde birçok vizyonsuz ve menfaat için çalışanlarının olduğunu da biliyoruz. İşte bu yüzden bazıları tarafından bilinçli olarak yalnızlaştırıldığını ve istenmeyen adam olarak ilan edildiği gerçeğinden yola çıktığımız zaman mesai harcayarak yapmış olduğu çalışmaların ve hayata geçirdiği projelerin ve dahi hayalini kurduğu ve yapmayı planladığı projelerin kapasitesinin anlaşılması beklenemez. Ama bildiğim başka bir şey daha var ki; o da Mehmet Sekmen gerçeğini birçoğumuzun halen daha algılayamamış olmasıdır. Biz bu şehirden çok adamın kıymetini bilmeden uğurlayarak ardından mendil salladık. Sonrasında pişman olup bunu neden yaptığımızın merakına dahi düşmedik. Çünkü içimizdeki bizim gibi görünen ama bizden olmayanların istediği de buydu zaten. Erzurum sakın ola ki bir adım ileri gitmesin… Bu demek değildir ki Mehmet Sekmen bu şehirden gidince elini eteğini çekecek ve bir daha buraya gelmeyecek. Gittiği her neresi olur ise olsun Erzurum mesaisi devam edecek ender insanlardan birisidir. Yerine aday olarak gösterilecek olanı az çok tahmin eder gibiyim ama siyasettir bu, seveni olduğu gibi sevmeyeni haddinden fazla olduğu kesindir. Resmi açıklama yapılana kadar isim zikretmek ihanetin diğer adıdır. Hatta geçenlerde bir isim atıldı ortaya, daha şimdiden adamın ayağını kırdılar. Ama şunu rahat bir şekilde ifade edebilirim ki bahsedilen isim, var olan isimden daha eftaldi… Dedim ya ben olaylara “bir varmış, bir yokmuş” mantığıyla bakamıyorum. Aslında lafı çok fazla hırpaladım ama dayanamıyorum ne yapayım. Çayım da soğudu bu arada. Hava aydınlanmaya da başladı… Dedim ya rüyadır bu, belki çıkar. O zaman var ya değmeyin siz bu şehrin keyfine; Sayın Sekmen İzmir’e veya İstanbul’a veya ne bileyim Antalya’ya Büyükşehir Belediye Başkanı olur ve Erzurum’daki projelerine destek vererek devam eder. Ama korkum odur ki aklımızdaki değil de siyasetin tespit edeceği ve Mehmet Sekmen Başkanım kadar vizyon sahibi olmayan birisi başımıza gelir ise diğer belediyelerden “bank” istemekle geçer vaktimiz… Sonrasında kendi kendimize gelin güvey olmuş oluruz maazallah…

Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku