Bir Zamanlar Doğu’nun Paris’i
Erzurum, tarih boyunca Doğu’nun kültür, eğitim ve medeniyet merkezlerinden biri olarak anıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’nun stratejik ve manevi başkentiydi. Atatürk’ün “Erzurum Kongresi”yle başlattığı milli direnişin simge şehriydi.
Ama bugün dönüp baktığımızda, o eski ihtişamın yerinde sessizlik, beklenti ve kırgınlık var. “Doğu’nun Paris’i” diye anılan şehir, ne yazık ki son yıllarda ülke kalkınma yarışında gerilere düşmüş durumda.
Peki ne oldu da Erzurum, bu kadar geri planda kaldı?
Hizmette Adaletsizlik, Payda Eksiklik
Öncelikle, devletin kaynak dağılımında Erzurum’un uzun yıllardır “hak ettiği payı” alamadığı açık bir gerçek.
Hazineden ayrılan bütçeler incelendiğinde, Erzurum gibi stratejik bir ilin aldığı pay, hem nüfusa hem potansiyele göre oldukça düşük kalıyor.
Doğu Anadolu’nun kalbi olan bu şehir, hem lojistik hem de jeopolitik konumu itibarıyla ciddi bir merkez olabilecekken, hizmet ve yatırım konusunda üvey evlat muamelesi görüyor.
Diğer iller raylı sistemlerle, dev ulaşım projeleriyle çağ atlamışken Erzurum hâlâ temel ulaşım sorunlarını çözemedi.
Yani mesele sadece “para yokluğu” değil; önceliklendirme, planlama ve samimiyet eksikliği.
Yatırımcı Kaçıyor, Gençlik Göç Ediyor
Erzurum’un bir diğer büyük sorunu da yatırım çekememesi.
Şehir, özellikle son 20 yılda sanayi açısından ciddi bir ivme yakalayamadı. Bürokratik engeller, teşviklerdeki karmaşa ve fiziki altyapı eksiklikleri, yatırımcıyı adeta “kaçırıyor”.
Bir yandan yüksek eğitimli genç nüfus, işsizlikten dolayı batı illerine göç ediyor; diğer yandan şehir, dinamizmini kaybediyor.
Bu da Erzurum’un “yaşlanan şehir” olma riskini büyütüyor.
Kısacası, Erzurum sadece ekonomik olarak değil, demografik olarak da kan kaybediyor.
Kayak Pistimiz Var, Ama Ruhumuz Kaymış
Palandöken gibi dünya çapında bir kış turizmi merkezine sahip olmak, çoğu şehir için büyük bir avantaj olurdu.
Ama Erzurum bu değeri tam anlamıyla markalaştıramadı.
Erciyes modeliyle kıyaslandığında, Palandöken hâlâ “potansiyel” aşamasında.
Uluslararası etkinlikler zaman zaman yapılıyor ama sürdürülebilir bir turizm politikası yok.
Kentin ekonomisine, esnafına, gençliğine doğrudan katkı verecek bir “turizm aklı” henüz inşa edilemedi.
Yani, kayak pistimiz var ama ruhumuz kaymış; potansiyel vitrinde kalmış, sahaya inememiş.
Siyaset mi, Sahipsizlik mi?
Tüm bu tabloya bakınca şu soru kaçınılmaz hale geliyor:
Erzurum’un geride kalmasının sebebi siyaset mi, sahipsizlik mi?
Aslında ikisi de.
Yıllardır seçilen milletvekilleri, belediyeler, bürokrasi… hepsi bir şekilde “Erzurum’un hakkını” Ankara’da güçlü biçimde savunamadı.
Koltuklar doldu ama şehir boşaldı.
Siyasi dengeler, gerçek ihtiyaçların önüne geçti.
Bu yüzden Erzurum, artık sadece yatırım değil; “sahip çıkılma” eksikliğini yaşıyor.
Çünkü bir şehir, önce kendi insanının sesini duymadığı sürece büyüyemez.
Umut Var Ama Uyanış Şart
Erzurum hâlâ potansiyelini yitirmiş değil.
Üniversitesiyle, genç nüfusuyla, doğal güzellikleriyle, kültürel birikimiyle yeniden ayağa kalkabilir.
Ama bunun için öncelikle “neden geri kaldık?” sorusunun cevabını içtenlikle kabul etmek gerekiyor.
Sorun dışarıda değil, içeride: planlamada, vizyonda, yönetimde.
Gerçek bir bölgesel kalkınma hikayesi yazmak istiyorsak, önce Erzurum’un kaybolan özgüvenini geri vermeliyiz.
Yoksa bir zamanlar Doğu’nun Paris’i olan bu şehir, sessizliğin başkenti olmaya devam eder.
Uçak için komşu illere giden bir şehir kendi kalkınma uçağını da KAÇIRIR