BEN Mİ KAZANDIM ÇOCUĞUM MU?
BEN Mİ KAZANDIM ÇOCUĞUM MU?/Kübra Genç
Eski isimleri Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS), Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS), Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) günümüzde ise Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) olan üniversiteye giriş imtihanının yerleştirme sonuçları geçtiğimiz haftalarda açıklandı. Kimi öğrencilerimiz istediği yeri kazandı, kimi öğrencilerimiz kazanamadı, kimi ise ailesinin istediği bölümü kazandı. İşte bu son madde için şunu sorarım, ailesinin istediği bölüme yerleşen çocuk kazandı mı gerçekten, yoksa kayıp mı etti?
Biliyoruz ki liseler arasında Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Fen Lisesi, Proje Okulları gibi çeşitli türler var. Ve yine biliyoruz ki liselerin kendi içinde de sözel, eşit ağırlık ve sayısal gibi bölümleri var. Her eşit ağırlık okuyana geleceğin avukatı, savcısı, hakimi; her sözel okuyana geleceğin edebiyatçısı, tarihçisi; her sayısal okuyana geleceğin doktoru, diş hekimi, eczacısı gözüyle bakarsak hapı yuttuk gitti. Halkla, hakla, hukukla, kanunla hiç alakası olmayan genci sırf kendini tatmin etmek için zorla hukuk okumaya zorlarsan okur, evet okur ama adaleti bilmez, liyakati bilmez, zorbalık yapıldığı için zorba olur. İnsanları dinlemekten hiç hoşlanmayan; fizyolojiden, biyolojiden, etten kemikten hiç hoşlanmayan genci tıp okumaya zorlarsan okur, ama tıpçı olmaz insan kasabı olur. Psikolojik durumu elverişli olmayan, çocuk sevmeyen bireyi ille de öğretmen olsun diye zorlarsan geleceği katleder. Öğrenci değil psikopat, sosyopat kişilikler yetiştirir. Böyle bir toplumda huzur olur mu? Böyle bir toplumdan bir şey beklenir mi? Seni eller pohpohlasın, çocuğun ellerin çocuklarıyla yarışsın diye bir gençlik heba edilebilir mi? Edilemez, edilmemeli! Bunların hiçbiri reva değil. Bu hepimizin boynuna vebaldir. Bunun adı çocuğun geleceğini düşünmek değil psikolojik şiddettir.
“Ben çocuğumun geleceğini düşünüyorum, çocuğum için en iyisini ben bilirim, benim çocuğum en iyisi olmalı, vs, vs,” gibi istekler anne babalar için en tabii istekler. Buna lafımız yok. Ama bunları isterken anne baba ne yapıyor ona bir çift lafımız var. Ebeveynler, sırf kendi gururları okşansın diye, eller desin diye evladını sorular hücresinde boğuyorsa orda bir dursunlar. Çocuğun özel yetenekleri varsa; resim, müzik, sahne sanatları, vb. sanat dallarına ilgi duyuyorsa ve bunlar da aile tarafından görmezden geliniyorsa bunu da bir sorgulasınlar. “Ben ne yapıyorum, öncelik çocuğum mu yoksa benim maymun iştahlı kibrim mi; kendimi mi düşünüyorum, çocuğumu mu; ben mi kazandım, çocuğum mu; çocuğumu mu kazanmak istiyorum, ellerin övgüsünü mü?” Bunların en sağlıklı cevabı siz anne babalarda ve çocuklarınızı gerçekten tanıyor oluşunuzda. Çocuklarınızın kararında onları yalnız bırakın demiyorum, rehberlik edin sadece, çocuğun fikir tarlasına rençperliği kendisine bırakın. Çocuğunuzun kararlarına yeteneklerine saygı duyun. Sudaki balığın ağaca tırmanmasını beklemeyin. Çocuğunuzun işi dünyada ise ondan uzaya çadır kurmasını beklemeyin. Bir daha dönmemek üzere ruhunu fırlatırsınız, ne olduğunu bile anlayamazsınız. Anlayınca da iş işten geçmiş olur.
Her zaman her yerde dedim, diyorum ve diyeceğim: Geleceğe sağlam dimağlar yetiştiremediğiniz her evlâd-ı ârifân, evlâd-ı ziyan haline gelecektir. Bu ziyanın hesabını tek kişi değil tüm toplum ödeyecektir. Bu yüzendir ki sınavlar uğruna çocuklarınızı, çocuklarınızın geleceğini, ruhlarını, bedenlerini ziyan etmeyin. Sağlam kararlar alın, sağlam adımlar atın; yormayın, yorulmayın. İnanın hayat sandığınız kadar zor değil. Hayatı hep yarış zannettiğimizden zorlaştıran biziz. Hayat bir yarış değil bilesiniz. Bizler ve bizlerden arta kalan gençler de yarış atı değil. Herkes kendi gücü miktarınca yaşıyor, herkes fıtratı gereğini yapıyor. Bu yüzden herkes fıtratına uygun olanı yapmalı; zorlamamalı, zorlaştırmamalı…
Zorlaştırmadan kolaylaştıranlardan olmak ümidiyle…