KÜLTÜR SANAT

KÜLTÜR SANAT Haberleri

Balkanları Gezelim

Balkanları Gezelim

Uzun zamandır merak ettiğim Balkan ülkelerini vize problemi olmaksizin gezme imkanı doğunca bir tura katılarak gezdim. Gezi izlenimlerimi sizlerle paylaşayım.

Önce Denizliden Izmire otobüsle transferimiz sağlandı. Izmir'den Üsküp' e uçakla geçtik. Üsküp ' e  oranin saati ile 01 35 de vardık. Bizi otele götürdüler ve biraz uyuyup dinlenme imkanı bulduk. 
Sabah kahvaltımız otelimizde aldıktan sonra, MAKEDONYA’nın beşinci büyük kenti olan KALKANDELEN (TETOVA)’e doğru yola çıktık. Şar dağlarının eteklerinde kurulu ve Pena Nehri kenarında bulunan kente ulaştıktan sonra; sanat dünyası için çok önemli bir yapı olan Alaca Camiini ziyaret ettik.  Daha sonra, Balkanlar’ın en eski şehirlerinden biri olan Makedonya’nın tarih ve kültür cenneti  MANASTIR’a (Bitola) gittik.

Önce Büyük Önder ATATÜRK’ün okuduğu Askeri İdadi’yi, (Askeri Lise) Atatürk Müzesinini ziyaret ederken gözlerimiz yaşlandı.Atamixin okuduğu okulu görmek hepimizde diygu seli oluşturdu.  

Yürüyüş turumuz esnasında, Şirok Sokakta Osmanlı’dan kalan Orduevi, Atamiza mektup yazan Eleni’nin Evi, Saat Kulesi, Pekmez Meydanı, İshakiye Camii, Yeni Camii, ünlü türküye ilham olan havuz ve çeşmeyi gördük.  

Manastır'ı gezdikten sonra, yolumuzun üzerinde bulunan II. Abdülhamid’in meşrutiyeti yeniden ilan etmesiyle sonuçlanan Jön Türk Devriminin öncülerinden Niyazi Bey’in memleketi olan RESNE’ye uğruyoruz. Resneli Niyazi Bey Sarayını görerek, OHRİ’ye hareket ediyoruz. Niyazi bey için  ne şehittir ne gazi derler ya işte o Niyazi bey.

Ohri’ye ulaştığımızda Osmanlı’nın Balkanlardaki önemli üslerinden biri olmuş, Ohridlilerin ‘‘Tanrı cenneti çamurdan yaparken, bir parça kopup Ohrid in üzerine düşmüş’’ tanımlaması ile ünlü tarihi OHRİD şehrinde yerel rehberimizin öncülüğünde yürüyüş turu yaptık. Aziz Klemeus Heykeli ve Meydanı, Ayasofya Kilisesi, Kiril Alfabesini bulan Kiril ve Methodi kardeşlerinin heykelleri,  Asırlık Çınar Ağacı, Ali Paşa Camii, Halvetiye Tekkesi, Bizans dönemi Meryemana Kilisesi, Hacı Turgut Camii görerek gezimizi tamamlıyor ve Türk Çarşısı’ndan alışveriş  yaptık.   Bu esnada meşhur sedef – inci takılardan almayı ihmal etmedik.

 
Unesco’nun Kültür Mirası Listesindeki Ohri’de "Mavi İnci” adıyla bilinen ve Dünyanın en derin göllerinden biri olan Ohrid Gölünde tekne turu yaptik.  Göl  ve sunduğu manzaralar muhteşem.  

Tekne turu sırasında “Elveda Rumeli” dizisinde “Kaymakamlık Konağı” olarak kullanılan Ohrid Başpiskoposluk Binası, Tito’nun Yazlık Konutu ve Oteller bölgesini görme şansına sahip olduk.

Roma döneminden kalma 4000 kişilik Antik Tiyatro’yu, yüksek bir tepeye kurulu ve ilk Makedon Devleti’nin kurucusu Çar Samuel’in adını taşıyan, eşsiz şehir manzarasına sahip Ohrid Kalesi’ni gördük.

Makedonya’nın incisi Ohrid’den ayrılarak, 40 km uzaklıktaki gölün doğduğu yer olan Sveti Naum’a gidiyoruz. Makedonlar buraya “Cennetten bir köşe” diyor. Unesco tarafından koruma altına alınan bölgede yeşilin her tonunu gördük.

Sveti Naum bölgesinde yer alan Galicica Doğal Milli Parkı’nın büyüleyici güzelliğini sandalla gölde gezi yaparak yaşadık.    Çevrede bulunan  hediyelik eşya dükkanlarında alışveriş yaptık. Satilanlar bizim sanat ürünlerimize benziyor genellikle gümüş,  telkari ve ohrid incisi takılar.

Sveti Naum Manastırını  gezdikten sonra yönümüzü Arnavutluk’a çeviriyoruz. Makedonya – Arnavutluk Sınır Kapısına ulaşıyor, pasaport ve gümrük işlemlerini takiben, Shkumbini Nehri Vadisi boyunca ilerliyoruz. Güzergâhımızda bulunan, Balkanların Osmanlı döneminde kurulan şehirlerinden olan ELBESAN üzerinden ilerleyerek,  1614’te Süleyman Paşa tarafından imar edilen ve 1920’de Arnavutluk’un başkenti olan TİRAN’a ulaşıyoruz. 20.yüzyıl boyunca savaşlar arasında kalmış ve 40 yıl boyunca Enver Hoca’nın diktatörlük rejimini yaşamış, Balkanlar’ın dağlık ülkesi Arnavutluk’un bu gözde şehrinde Ethem Bey Camii, Tarihi Saat Kulesi, Ulusal Müze, Opera ve Bale Binası, Parlamento ve Başbakanlık Binaları, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve İskender Bey Heykeli ve Meydanını gördük. Tirandan   kıyısında kurulduğu göl ile aynı adı taşıyan ve 435 sene süren Osmanlı döneminde, Osmanlı ordusunun önemli üslerinden biri olan İŞKODRA‘ya geçiyoruz. Tarihi kaleyi gördükten sonra otelimize yerleştik. Aksam Iskodra çarşısını gezdik. Bolca Türk izleri ile karşılaştık.  

Işkodradan yola çıktık ve KARADAĞ ülkesine giriş yaptık.  Adriyatik kıyıları boyunca Bar ve Petrovaç üzerinden ilerleyerek, Karadağ sahillerinin en gözde turistik destinasyonlarından olan Sveti Stefan Adası’nı görebileceğimiz noktada kısa bir fotoğraf molası verdik. Buradan, çok renkli gece hayatı ile Balkanlar’ın en ünlü tatil merkezlerinden biri olan BUDVA şehir merkezini otobüsümüzden Panoramik olarak görerek, yolumuza güzel manzaralar eşliğinde ilerleyerek, tarih boyunca coğrafi şartlarından dolayı Osmanlılar tarafından ele geçirilemeyen doğa cenneti ve turistik cazibe merkezi durumunda bulunan KOTOR‘a vardık.  Surlarla tahkim Kotor şehrindeki yürüyüş turumuzda, birçok tarihi yapının yanı sıra Deniz Kapısı, Silah Meydanı, Tarihi Saat Kulesi, Utanç Sütunu, Beskuca Sarayı, Aziz Triphon Kilisesi, “Dedikodu” Çeşmesi, Aziz Nikola ve Aziz Luka Kiliselerini, eski kentin önemli meydan ve malikânelerini gördük. Adeta bir ortacağ kentini geziyoruz ve tarih canlanmis gibi.

Kotor turumuzun ardından, UNESCO koruması altında muazzam bir Orta Çağ köyü olan Perast’a doğru yola devam ediyoruz. Sahiline bakan 2 küçük adadan birincisi bir manastır adası olup ve turistik ziyarete kapalı olan Sveti Djordje yani St. George Adası, diğeri ise insan eliyle 600 yıl önce yapılmış olan Lady of the Rocks (Kayaların Leydisi) adasıdır. Otobüsten görebildiğimiz kadar görerek Bosna-Hersek sınır kapısındaki gümrük işlemlerimizi tamamlayarak Karadağ’dan ayrılıp  Bosna Hersek’e geçtik.  Ülkenin en güney beldesi olan Leotar dağının eteklerindeki, Trebišnjica Nehrinin iki yakasına kurulu Trebinje’ye   Bosna Hersek Sınır Kapısına varıyor, pasaport ve gümrük işlemlerini takiben Trebinjeden gecip Belagaja vardık. 
Avrupa’nın en hızlı su çıkış kaynağına sahip olan Buna Nehri’nin kenarındaki SARI SALTUK TEKKESİ’ni (Alperenler Tekkesi) gezdik.   1465’de Osmanlıların eline geçtikten sonra muhteşem bir doğaya sahip, bu bölgede kurulan tekke Bosna’nın yerel halkı olan Boşnakların  hızla Müslümanlığı seçmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Blagaj turumuzu tamamladıktan sonra MOSTAR’a geçiyoruz. Neretva Nehri üzerinde bulunan, 1557’de Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin’in inşa ettiği, ancak 1993’de Hırvat topçu ateşiyle yıkılan, daha sonra 2004 yılında Türkiye’nin de büyük desteğiyle orijinal malzeme ve dönemin inşa teknolojisiyle yeniden yapılan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Mostar Köprüsü ile turumuza başladık. Eski Hamam, Sultan Selim Mescidi, Koski Mehmet Paşa Camii, Kuyumcular Çarşısı da görülerek turumuzu tamamladık.

Mostar’ın zengin çarşısında serbest zamanda bir ortaçağ kenti görünümünü muhafaza eden Mostar’ın tadını çıkardık.

Mostar’dan ayrılarak, SARAYBOSNA’ya doğru yola çıkıyoruz. Yol güzergahımızda, Balkan coğrafyasının dağlar ve nehirlerin süslediği nadide bir parçasında, görsel şölenlerle geçecek bir yolculuğa başlıyoruz. Yugoslav Partizanların Nazi ve İtalyan birliklerine karşı efsanevi direnişine sahne olan Neretva Muharebesinin yaşandığı Jablanica’ da Alman ikmal trenlerinin geçişini engellemek için havaya uçurulduğu haliyle günümüze ulaşan Neretva Köprüsünü görüyor ve Konjic üzerinden BOSNA HERSEK’in başkenti SARAYBOSNA’ya ulaşıyoruz. İki asır boyunca Balkanların kültür başkentliğini yapmış, 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın Sırplar tarafından burada öldürülmesi üzerine Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı yer olan Saraybosna, barındırdığı dini çeşitliliği ile Avrupa’nın Kudüs’ü kabul edilmektedir.
1992 savaşında ise Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasındaki yıkıcı savaşlar sonucu büyük tahribata uğramış olmakla birlikte güzelliğini halen büyük ölçüde korumaktadır.

Saraybosna’ da ki yürüyüş turumuza Bosna Savaşında günlerce yanan ve milyonlarca el yazması eserin yok olduğu Eski Kütüphane, Seher Köprüsü, İnat Evi, Hünkâr Camii ve 1914’de I. Dünya Savaşının patlak vermesine sebep olan Franz Ferdinand suikastının yaşandığı Latin Köprüsü’nü görerek başlıyoruz. Eski kentin Avusturya bölümünde İsa’nın Kalbi Kilisesi, Sonsuz Ateş Anıtı, Pazar Yeri Katliamının yaşandığı Açık Pazar, Sinagog, Türk bölümünde Ferhadiye Camii, Morica Han, Gazi Hüsrev Bey Külliyesi gibi eserleri görerek gezimizi tamamladık.

Saraybosna’nın sembolü olan Başçarşı’da Bosnak böreği aldik, demli çayımızı içtik. Köfte menüsünde oluşan aksam yemeğimiz esnasında Boşnak Gecesi eğlencesi ile unutulmaz bir  gece yaşadık.

Saraybosnadan BELGRAD’a hareket ediyoruz. Yol boyunca birbirinden eşsiz dağların doyumsuz doğal güzelliklerini izleyerek yaptığımız  keyifli bir yolculuğun ardından, Bosna Hersek – Sırbistan Sınır Kapısına ulaştık. Pasaport ve gümrük işlemleri sonrasında, Sırbistan’ın ovalık bölümünde kurulu, tarıma yönelik organizasyonlarıyla dikkat çeken köylerini görerek, Sırbistan’ın başkenti BELGRAD’a  vardık. Sırpçada “beyaz şehir” anlamına gelen Pannonian Ovasının Balkanlar ile buluştuğu, Sava ve Tuna Nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş, aynı zamanda adı gibi ferah, aydınlık ve huzurlu olan bu kente varışımızdan sonra, turumuza Parlamento, Eski Saray, Ulusal Müze, Terazi Çeşmesi gibi görkemli yapıları görerek, tarihi kenti yakından tanıyacağımız yürüyüşümüzle başladık. Bambi lakapli yerel rehberimiz de oldukca eğlenceli  ve bilgili idi. Eski kentin Tuna ve Sava Nehirlerinin birleşme noktasına hâkim olarak kurulmuş kalesini ziyaret ediyoruz. Saat Kule Kapı ve İstanbuliç ve dış Kapılarını, Tuna Nehri ve Sava Nehirlerinin buluştuğu noktayı, Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesini, Damat Ali Paşa Türbesini, Askeri Açık Hava Müzesini ve Fransa’ya Şükran Anıtı’nı rehberimizin bilgilendirmeleri eşliğinde görerek turumuzu tamamladık.

Serbest zamanda Belgrad’ın “İstiklal Caddesi” tadındaki Mihailova Caddesinde gezdik. Sava nehri ve Tuna nehrinin birbirine kavuştuğu yeri tekne gezisi yaparak gördük.  Sicak bir Belgrad günü olsa da Belgratta Türk izlerini ve turkulerimize konu olmuş Tune nehrini görmek tüm gezi ekibini heyecanlandırdı.

Belgrattan çıkıp

Belgradtan çıkıp Yahya Kemal’in şehri MAKEDONYA’nın başkenti ÜSKÜP’e hareket ediyoruz. Üsküp Kent merkezine varışımızın ardından, kentin ana meydan ve bulvarlarını, Üsküp 2014 Projesi çerçevesinde yapılan sayısız heykel ve neo-klasik binaları görerek yapacağımız panoramik turun ardından, Üsküp Kalesi önünden yürüyüş turumuza başladık. Önce Mustafa Paşa Camii, Sulu Han, Murat Paşa Camii, Çifte Hamam, Eski Türk Çarşısı, Kapan Hanı, Davut Paşa Hamamı, Taş Köprü gibi Osmanlı yapısı eserlerini görüyor ve Eski Türk Çarşısı’nda serbest zaman veriyoruz. Makedonya Meydanı’nda, Makedon tarihinin önemli kişilerine ait birçok heykelle birlikte Çar Samuil, Jüstinyen, II.Philip, Kraliçe Olympia, B.İskender Heykelleri, Rahibe Teresa Anı Evi’ni gördük.   

Üsküp’e geri dönmek üzere ayrılarak yaklaşık 15 km güney batısında, Treska Nehri’nin Vardar Nehri ile buluştuğu alanda yer alan ve Dünyanın en doğal 100 harikaları listesinde bulanan  MATKA KANYONU’na gidiyoruz. Sakinliğinin yanında, muhteşem doğasında büyülendiğimiz kanyon, eşsiz doğa güzellikleri ve bine yakın farklı bitki çeşidiyle saklı bir cenneti andırıyor. Bu harika doğaya sahip kanyonda  tekne turuna yaptık. Nehir kenarinda kafelerde vakit geçirdik.

Yönümüzü kanyondan  Üsküp’e geri çeviriyoruz. Akşam saatlerindeki varışımızın ardından, Üsküp Çarşısı’nda rehberimizin yönlendirme ve tavsiyeleri ile, şehrin keyfini çıkardık.

Her guzel gezinin bir sonu oldugu gibi gece Uskup meydanda buluşup Gün  Üsküp Hava Limanı’na gidip  pasaport-chekin işlemlerinden sonra  İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na hareket ettik. Yurda girişimizde pasoport kontrolu için epey bekledik. Günlerin yorgunluğu  ve gece yolculuğu nedeniyle Izmirde pasaport kontrolü için beklemek çok zor geldi. Orada ilave önlemler alınmalı.  Pasaport islemleri sonunda tekrar Denizliye transferimiz sağlandı. Böylelikle bilgilendirici, Balkan ülkelerini görüp tanımamızı sağlayan gezimizi tamamlıyoruz.

Gezinin ardından yaklaşık 450-500 yıl kaldığımız Balkanlarda izlerimiz sanki hala orada yaşıyoruz gibi duruyor. Çin seddenden Adriatiğe kadar Türkçe ile ilerleyebilirsiniz sözünün doğru olduğunu Adriyatik taraflarinda gördük.  Büyük bir nüfusun Türkçe bildiğini gördüm. Yeni neslin Türkçe bilmesinde Türk dizilerinin etkisi çok büyük.  Otellerde TV yi açtığımda pek çok kanalda Türkçe yayınlanan yerel dil altyazılı dizilerimiz ile karşılaştım.  

Şu an Balkan coğrafyası Türk turizmi ile nefes alıyor  ve  turizmi öğreniyor.  Her gün yüzlerce otobüs Balkanları yeniden fethediyor.  O kadar çok Türk turist var ki çarşılar, pazarlar Türk mahallesi gibi.  Gidelim mi diye sorarsaniz bence mutlaka gidip gezin görün. Ülkemizin büyüklüğünü bir kez daha göreceksiniz. Tarihimiz ile bir kez daha gurur duyacaksınız.  
Balkan gezisini belgesel tadında youtube kanalım yanında  World Türk Tv ve Agro TV'  den  izleyebilrsiniz. Tüm yazdıklarımı bölüm bölüm anlattim.  

 

Doç.Dr. Devrim Alkaya 
Inş.Yük.Müh. & Kamu Yöneticisi

 

 

 

 



Anahtar Kelimeler: Balkanları Gezelim
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku