Bağımlılıkla mücadele kolay bir yol değil. Hele ki sessizlik duvarına çarpınca daha da ağırlaşıyor yükümüz. Bizler sahada sadece maddelerle değil, o maddelerden daha tehlikeli bir şeyle savaşıyoruz: İlgisizlikle, kayıtsızlıkla ve "bana dokunmayan yılan" zihnietiyle.
Bugün bu memlekette herkes Hazreti Ömer gibi konuşuyor. Adalet derseniz, vicdan derseniz, sorumluluk derseniz maşallah herkesin dili keskin, söylemi güçlü.
Ama konu sahaya inmeye, bir çocuğun elinden tutmaya, gözü yaşlı bir anneyi dinlemeye gelince... Ortada kimse kalmıyor.
İşte tam o anda sahneye “Turist Ömer” çıkıyor. Seyrediyor, gülümsüyor, uzaktan akıl veriyor ama elini taşın altına asla koymuyor.
Peki Neyi Seyrediyoruz? Rakamlarla Acı Gerçek
Belki de bu vurdumduymazlık, felaketin boyutunu tam olarak bilmediğimizdendir. O zaman açık konuşalım. Bu girdabın bir sınıfı, bir statüsü yok. Kamu personeli de var içinde, işçiler de; plazalardaki beyaz yakalılar da var, asgari ücretliler de, işyeri sahipleri de...
Rakamlar bir savaşı andırıyor, evet. Ama bu bir "bilanço" değil, hepimize kesilmiş acı bir "fatura".
Bakın, Türkiye'de yasa dışı sanal kumar pazarının yıllık hacmi 50 Milyar Doları aşmış durumda! Devletimizin yıllık vergi kaybı 300 Milyar TL. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu para; Ticaret, Dışişleri, İçişleri, Enerji ve Kültür Bakanlıklarının 2025 yılı toplam bütçesinden daha fazla!
Asıl facia sosyal boyutta. Yeşilay'ın 2025 raporu net: Kumara başlama yaşı 15'in altına düşmüş. 15 yaş üstü her 10 kişiden 1'i (yaklaşık 6.8 milyon kişi) bu illeti en az bir kez denemiş. YEDAM'a yardım için başvuran her 7 kişiden 2'si bunu kumar bağımlılığı için yapıyor.
Elbette mücadele var. BTK, 2024'te 375 binden fazla siteyi kapatmış, operasyonlarda 15.8 Milyar TL'ye el konulmuş... Artık oynayana da 329.000 TL'ye varan cezalar var.
Peki bu rakamlar neyi değiştiriyor?
Bu rakamların arkasında yıkılan yuvalar, bir gecede sıfırlanan hayatlar var. Anlık bir hevesle başlayan bu tuzağın sonu, ödenemeyen banka kredileriyle derinleşen borç batakları, aile içi şiddet ve maalesef, bu yükü, bu utancı taşıyamayıp intihara sürüklenen canlar oluyor.
Biz Seyirci Değil, Sahadaki Emekçiyiz
Biz ise bu işin tam içindeyiz. Rehabilitasyon merkezlerinden tutun, sokaklara kadar; okullarda, aile seminerlerinde, cezaevlerinde, gençlik buluşmalarında... Terimizin aktığı, yüreğimizin burkulduğu her yerdeyiz. Her gün bir başka gözyaşına, bir başka çöküşe şahitlik ediyoruz. Çünkü bizim işimiz sadece anlatmak değil, hissettirmek.
Ama ne zaman bir sorun dile getirsek, ne zaman “gelin bu yükü birlikte kaldıralım” desek duyduğumuz o klasik cümle şu oluyor:
“Çok kıymetli bir çalışma… Ama çok zor. Allah yardımcınız olsun…”
Oysa biz Allah’ın yardımıyla birlikte bir de "insan" desteğine muhtacız. Elini uzatana, gönlünü koyana, bu derdi dert edinene… “Başarılar” temennisine değil, bizimle birlikte omuz veren gerçek insanlara ihtiyacımız var.
İyiliğin Estetik Pozu ve İki Yüzlülük
Kusura bakmayın ama bu “sözde destek, özde uzaklık” hali artık gerçekten kabak tadı veriyor. Profesyonelce sergilenen bu vurdumduymazlığın net bir tarifi var:
İyiliğin estetik pozunu verip, kötülüğe göz yummak; iki yüzlülüğün en zarif ambalajıdır.
Unutmayın… Bu sadece bir derneğin, birkaç gönüllünün veya birkaç doktorun meselesi değil. Bu, hepimizin hikâyesi.
Mahalledeki bakkal kadar imamın, öğretmen kadar belediyenin, medya kadar annenin ve babanın da sorumluluğu var. Ama herkes topu bir başkasına atıyor. Ve o sırada, biz bunları konuşurken, bir genç daha o sanal batakta kayboluyor.
Mesele, Kurtaramadıklarımızın Hesabıdır
Bakın; mesele sadece kurtardığımız hayatlar değil. Asıl mesele, kurtaramadıklarımızın, sustuklarımızın hesabını vicdanımızda verebilmektir.
O yüzden artık lütfen, gerçekten Hazreti Ömer gibi adil, sorumlu ve dik duralım.
Unutmayalım, bu vatanın kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur' diyerek bize bir hedef gösterdi. O, gençliği 'her türlü zehirden ve uyuşukluktan' korumak için bizzat Hilal-i Ahdar’a (bugünkü Yeşilay) sahip çıktı, destekledi.
Biz ise bugün bu zehre, bu sanal illete “Turist Ömer” gibi bakıp geçiyoruz.
Bu işin şakası yok. Her uzanan el bir hayat kurtarır. Her sessizlik bir karanlığa kapı aralar.
Haydi, bir el de siz verin. Çünkü birlikte olursak, bu karanlık dağılır. Çünkü bir gencin kurtuluşu, bir toplumun yeniden doğuşudur.
Saygı ve selam ile, Ömer KARATAŞ Kocaeli Bağımlılıkla Mücadele ve Rehabilitasyon Derneği Yönetim Kurulu Başkanı