GÜNDEM

GÜNDEM Haberleri

ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ

ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ

13 Temmuz ÇALIŞTAY ve FORUM SONUÇ BİLDİRGESİ: “KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI ÇAĞRISI”

Antalya Arkeoloji Müzesi binası, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 20 Mart 2025
tarihinde yıkılacağı duyurulmuş olup, bu karara gerekçe olarak binanın depreme dayanıksız
olduğu ve artan depolama ihtiyacı gösterilmiştir. Ancak, başta Prof. Dr. Gül Işın
önderliğindeki Müze Çalışma Grubu, Akdeniz Öğretim Elemanları Derneği, Antalya
Barosu ve Antalya Kültürel Miras Derneği (ANKA), olmak üzere, uzmanlar, meslek odaları
ve 13 sivil toplum kuruluşu, bu kararın bilimsel ve hukuki temellerden yoksun olduğunu
savunarak, yıkımın derhal durdurulmasını ve yapının korunmasını talep etmektedirler. Sürecin
kapalı kapılar ardında yürütülmesi, 05 Haziran'da müzenin taşınma ve yıkım ihalesinin
yapılması ve müzenin 15 Temmuz 2025, salı günü ziyarete kapatılacağının öğrenilmesi,
kamuoyunda ciddi endişeler yaratmıştır.


1. Müzenin Tarihsel, Mimari ve Kültürel Özgünlüğü ve Önemi
Antalya Arkeoloji Müzesi, sıradan bir yapı olmaktan çok öte, Türkiye'nin yarışma projesi ile
inşa edilen ilk müzesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu öncü rolü, yapıya tek başına tarihi,
belgesel ve özgünlük değeri katmakta olup, sadece Antalya için değil, Türkiye'nin mimarlık
kültürü için de eşsiz bir öneme sahiptir.
• Tasarım ve Jüri Süreci: Müze, 1964 yılında Bayındırlık Bakanlığı tarafından düzenlenen
ulusal bir proje yarışmasıyla elde edilmiştir. Yarışma jürisinde dönemin Eski Eserler ve
Müzeler Genel Müdürü Tevfik Bindal gibi müze uzmanları, mimarlar ve yüksek mimarların
yer alması, projenin sadece mimari değil, müzecilik açısından da yetkin bir süzgeçten geçtiğini
kanıtlamaktadır. 14.02.1964 tarihli jüri raporu, projeyi "seksiyonların teşhir fonksiyonuna
uygun çözümü", "aydınlatma şekillerinin isabeti", "iç ve dış sirkülasyonun iyi çözümlenmesi"
ve "kitleleri hafifletici tesiri" gibi özellikleriyle övmüştür. Bu özellikler, günümüzde tescil
taleplerine olumsuz karar üreten kurul'un "yok" dediği "işlevsellik, mimari ve özgünlük"
değerlerinin aslında projenin seçilme nedeni olduğunu göstermektedir.
• Mimari Üslup ve Ödüller: Mimar Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler'in tasarımı
olan yapı, Akdeniz ve organik mimari üsluplarının seçkin bir örneğidir. Geleneksel Akdeniz
mimarisinin avlulu yapısını, doğal ışık ve havalandırma unsurlarını modern bir yorumla
birleştirmektedir. Bu özgün nitelikleri ve çağdaş sergileme anlayışıyla, 1988 yılında Avrupa
Konseyi'nden "Yılın Müzesi" özel ödülünü almıştır. Bu ödül, müzenin kültürel kimliği
güçlü biçimde yansıtması ve eğitimsel katkılarıyla da ilgilidir. Müze, 1994 tarihli Nara
Özgünlük Belgesi'nde tanımlanan çok katmanlı özgünlük ilkelerini karşılamaktadır.
• Çok Yönlü Bir Kültür ve Eğitim Merkezi: Yapı, sadece eserlerin sergilendiği bir yer olarak
değil; içinde kütüphanesi, konferans salonu, amfisi (açık hava tiyatrosu), sanat galerisi ve
kafeterya gibi birimleriyle yaşayan, sosyal ve kültürel bir merkez olarak tasarlanmış ve hizmet
vermiştir. 1976 Antalya Film ve Sanat Festivali etkinliklerine ev sahipliği yapmasıyla da
Antalyalılar ve ziyaretçiler açısından anı değeri taşımaktadır. Müze, kişisel ve toplumsal
belleğin, kent bilincinin oluşmasında önemli bir hafıza mekânı görevi üstlenmektedir. Arkeoloji
öğrencileri için formel eğitimin sınırlarını aşan, gözlemleyerek ve düşünerek öğrenmeyi
mümkün kılan canlı bir laboratuvar işlevi görmektedir.


2. Yıkım Gerekçelerinin Bilimsel ve Hukuki Temelsizliği
Yıkım kararına gerekçe olarak gösterilen "depreme dayanıksızlık" iddiası ve "yapının değerinin
olmadığı" yönündeki mevcut Kurul kararları, bilimsel ve hukuki temelden yoksundur.
• Erişilemeyen Deprem Raporu: Müzenin depreme dayanıksız olduğuna dair beş yıl önce
alındığı söylenen belgeye (deprem performans analizi raporu) ulaşılamamış ve kamuoyu ile
paylaşılmamıştır. Mühendislik analizlerinin tekrarlanabilir ve doğrulanabilir olması gerektiği
vurgulanmıştır. İnşaat Mühendisleri Odası, tek katlı bu binanın bu gerekçeyle yıkılması
durumunda Antalya'daki tüm binaların da yıkılması gerekeceğini belirtmekte ve
güçlendirmenin en doğru seçim olduğunu ifade etmektedir.
• "Değeri Yok" İddiasının Çelişkisi: Bölge Kurulu kararında yapının "sanat, mimari, tarihi,
estetik, belgesel, işlevsel, teklik, nadirlik gibi değerlerin bütüncül ya da tekil olarak
bulunmadığı" iddiası, yapının tasarım ve inşa sürecindeki gerçeklerle ve dönemin Bakanlık
uzmanlarının kendi onaylarıyla taban tabana zıttır.
• Tadilatların Tescil Değeri Üzerindeki Etkisi: Kurul kararında binanın "birçok kez tadilat
geçirdiği" belirtilse de, bir yapıda tadilat olmasının tescil değerini ortadan kaldırmadığı
vurgulanmaktadır. Yapının orijinal projeleri eksiksiz olduğu için, uzman bir restorasyon projesi
ile kolayca özgün haline döndürülmesi mümkündür. Geçmişteki bazı müdahaleler (teras çatı
eklenmesi, bant pencerelerin kapatılması, bitişik mekân eklenmesi, lapidaryumun kapatılması)
yapının özgün değerlerini kısmen etkilemiş olsa da, bunlar geri döndürülebilir durumdadır.
• Emsal Kararlardaki Tutarsızlıklar: Müze ile bir bütün olarak tasarlanan bahçesindeki anıt
ağaçlar tescilli iken, bu bütünün ayrılmaz bir parçası olan ana binanın tescil dışı bırakılması
kararın tutarlılığı açısından ciddi bir çelişki teşkil etmektedir. Benzer şekilde, Adana Arkeoloji
Müzesi'nin "farklı formların bir araya getirilmesi" ve "güneş kırıcıları" gibi özelliklerle tescil
edilmesine karşın, Antalya Müzesi gibi Türkiye'de bir ilk olan öncü bir yapının tescilinden
ısrarla kaçınılması tam bir tezat oluşturmaktadır. Karatepe Açık Hava Müzesi'nin saçakları
2009 yılında tescillenmişken, Antalya Müzesi'nin en önemli özgün alanlarından biri olan
ve benzer bir anlayış sunan Lapidaryum'unun göz ardı edilmesi, koruma kararlarında
standart bir yaklaşım olmadığını göstermektedir. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu'nun Dokuma Fabrikası ve Pil Fabrikası binaları için kısmi koruma kararı alarak
Türkiye'ye örnek olması da, müze için aynı hassasiyetin gösterilmemesi çelişkisini
artırmaktadır.


• Şeffaflık ve Katılımcılık Eksikliği: Süreç, raporlar gizli kalacak şekilde yürütülmekte, sivil
toplum kuruluşları, meslek odaları, bağımsız uzmanlar ve kent halkı sürece dâhil
edilmemektedir. İhale sürecinin hukuka aykırı olacak şekilde oldu-bittiye getirildiği ve ihaleyi
kimin üstlendiğinin kamuoyuna açıklanmadığı belirtilmiştir. Kamu kurumları ve sivil toplumun
birlikte hareket ederek en ileri yapısal iyileştirme teknikleriyle özgün yapının güçlendirilmesini
sağlamak için bilimsel katkı sunması gerekmektedir.
3. Yıkım ve Eser Taşıma Süreçlerindeki Riskler
Müzenin yıkılması ve eserlerin taşınma-depolanması süreçleri, ciddi riskler barındırmaktadır:
• Uzun Süreli Ziyarete Kapanma: Müzenin 15 Temmuz 2025 tarihinde ziyarete kapanacağı
duyurulmuş olup, kapalı kalacağı sürenin yıllarca sürmesi muhtemeldir. Bu durum, yılda
200.000'e yaklaşan ziyaretçiyi dünya mirasını görmekten mahrum bırakacaktır.
• Eser Güvenliği Riskleri: Arkeolojik eserlerin güvenli taşınması ve saklanması için
uluslararası standartlarda belirtilen kurallara uyulmadığı görülmüştür. UNESCO Yönergeleri,
ISO, AITAM standartları gibi uluslararası güvenli taşıma ve saklama standartlarına uygun
hazırlıkların yapılmadığı ifade edilmektedir. Eserlerin taşınması ve konteynerlerde
depolanması sırasında büyük riskler bulunmaktadır. Antalya'nın aşırı nemli, aşırı sıcak ve aşırı
yağışlı ikliminde eserlerin zarar görebileceği hesaba katılmalıdır. Tüm konteynerlerin
iklimlendirmeli olması ve elektrik/arıza durumları için jeneratör tedbirleri alınabilse de bunun
aşırı bir maliyete neden olacağı açıktır.


• Sigorta ve Zimmet Sorumluluğu: Eserlerin hasar ve çalınmaya karşı sigorta ettirilmesi
gerekmekle birlikte, sigorta sözleşmelerinin yapıldığı konusunda bir bilgi ve belgeye
rastlanılmamıştır. Eğer sigorta ettirilmezse, kurum personeli üzerine zimmetli bu eserlerin
maruz kalacağı hasar ve çalınma durumlarında sorumluluğun kime ait olacağı konusu yanıtsız
kalmaktadır. Geçmiş yıllarda zimmetli eserin kaybolması nedeniyle intihar eden müze
personelinin acısının hala hissedilmesi, bu endişeyi daha da artırmaktadır. Bakanlığın deprem
riskini güçlendirme yöntemleriyle sıfırlama seçeneği varken, gereksiz bir acelecilikle eserlerin
konteynırlara taşınmasını uygun görmesi, müzelerden kaybolan ve çalınan eserler hakkındaki
gerçekler varken, büyük endişe yaratmaktadır.
• Çalışanların Durumu: Müze çalışanları süreçle ilgili bilgilendirilmemiş, yıkılacağını son
anda öğrenmişlerdir. Huzursuz, gergin ve bilinmezlik içinde olup, sorgulama yapmaları halinde
başka illere sürülme korkusu yaşamaktadırlar.


4. Çözüm Önerileri ve Çağrımız
Yukarıda belirtilen sorunlar bütün olarak değerlendirildiğinde, Antalya Arkeoloji Müzesi'nin
geleceğine ilişkin en sağlıklı ve bilimsel temelli çözüm aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
• Mevcut Yapı Korunmalı, Restore Edilmeli ve Güçlendirilmelidir: Antalya Arkeoloji
Müzesi'nin özgün kültürel miras değeri korunmalıdır. Yapı, yıkılmak yerine restore edilerek ve
günümüz ihtiyaçlarına olanak sağlayan çağdaş teknolojilerle donatılarak güçlendirilerek
kullanılmalıdır. Tek katlı bir yapı için güçlendirmenin ekonomik olacağı ve hatta inovatif
güçlendirme yöntemleri ile eserlerin tamamının bina dışına taşınmasına gerek kalmadan,
müzenin belli oranda ziyarete açık tutulabileceği belirtilmektedir. İstanbul Arkeoloji
Müzesi'nin de yıkılmadan restore edilmiş olması önemli bir emsaldir.
• Müze Alanı Genişletilmelidir: Artan depolama ve sergileme ihtiyaçları da karşılanacak
şekilde, mevcut müze binası korunmalı ve müze alanı yakın çevresindeki kamu alanlarından
(Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü'nün kullanımındaki geniş tarla, kuru dere, tapulama harici
alan ve kuzeydeki uygulama oteli alanı gibi) faydalanılarak büyütülmelidir. Bu büyüme,
müzenin gerçek bir bölge müzesi düzeyine gelmesini ve kentin kültürel, sanatsal ve bilimsel
etkinliklere ev sahipliği yapmasını sağlayacaktır.
• Süreç Şeffaf, Katılımcı ve Bilim Temelli Yürütülmelidir: Yıkım kararının derhal
durdurulması, analist raporlarının kamuoyuyla paylaşılması ve bağımsız bir bilimsel ve
toplumsal çalıştay sürecinin oluşturulması elzemdir. Uzman meslek odalarının,
akademisyenlerin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüşleri dikkate alınmalı; katılımcı,
şeffaf ve bilim temelli bir yol izlenmelidir. Kültürel mirasın korunması, yalnızca geçmişe değil,
aynı zamanda geleceğe karşı da bir sorumluluktur.
• Ulusal Proje Yarışması Düzenlenmelidir: Mevcut müze yapısının korunmasıyla birlikte, iki
aşamalı ulusal mimari proje yarışması yoluyla Müze Kompleksi tasarımının elde edilmesi
önerilmektedir. Bu süreç; mevcut yapının korunması, mimari ve tarihsel özgünlüklerin
gözetilmesi ve kültürel sürekliliğin sağlanması esaslarına uygun olarak yapılandırılmalıdır.
Yarışma süreci, çok aktörlü, katmanlı ve kapsayıcı bir kamusal üretim süreci olarak
değerlendirilmeli, kamu katılımı güçlendirilmelidir.


Sonuç olarak, Antalya Arkeoloji Müzesi'ne ilişkin gündemde olan sorunlara uluslararası
bilimsel ve mesleki ilkeler çerçevesinde önerilebilecek en sağlıklı çözüm, mevcut müze
binasının ödüllü orijinal projesine uygun olarak restore edilerek ve güçlendirilerek
kullanılması, bunun yanı sıra müzeye ayrılan alanın büyütülmesi ve ihtiyaç duyulan ek
yapıların ulusal proje yarışmasıyla elde edilmesidir.
Bu hoyratlığı durdurabilecek tek güç halkımızdır ve bu mücadele, Antalya’nın kültürel ve
toplumsal haklarını savunma mücadelesidir.
Antalya Müze Çalışma Grubu
13.07.2025



Haber Editörü

TÜLAY DİKMEN İLE CUMA KÖŞESİ

admin@tum1haber.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku