Amacınız ne olduğunu da bir bilebilsek?
Narman’lı Caminin orada iftar çadırı var, diğer normal vatandaşlar gibi gidip oturup yemeğini yer, karnını doyurur ve hiç kimseye eyvallah demeden çıkar isen sıkıntı yok; hayır ben orada yemek yemem şanıma layık görmem, kibrim buna elvermez, mideme daha kaliteli ve hatta çok özel şeyler girecek, çünkü ben özelim der ve başka bir camimiz olan Lalapaşa’nın karşısındaki restorana gelip, özel bir karşılama görerek, paşalar gibi masaya kurulup yoldan gelip geçen açları izleyerek, en kallavisinden oluşan menüyü yer ve ardından gelen hesaba yine Yakutiye Parkındaki kent meydanında bağırarak isyan edersen, işte o zaman o saatte iftarda olan kargalar bile sana bilmem neresiyle güler biliyor musun?
Normal yemek veren yerlerimizde mevcut, adı ne olur ise olsun amaç karın doyurmak ise ve ciddi anlamda da buna ihtiyacın var ise bir şekilde halledilir. Hem de her keseye göre… Orada dahi çorba içen ile kebap yiyen aynı hesabı ödemiyor.
Oturmuş özel ilgi ile özel yapılmış menüyü kaşıkla ye sonrasında kıyamet kopar ki ay efendim bu kadar hesap olmaz.
Farkımız ne olacak o zaman bizim.
Burası yolgeçen hanı değil ki, demezler mi adama?
Sen benden özel aşçı istemişsin, özel çatal-bıçak istemişsin, cam kenarında kibir derecene göre ilgi istemişsin, servisini yapan özel garson, özel komi istemişsin, yemeğin servis arabasıyla özel olarak masana kadar sıcaklığını korunarak gelmiş ve sen bütün bunları istemişsin, sonrasında;
Sonrasında hesabı görünce hemen karşıya çıkıp Yakutiye Kent Meydanında “kimse yok mu” diye avaz avaz bağırıyorsun.
Şiiişşşt hayırdır paşam, pardon diyelim de derdiniz ne?
Sizin istediğiniz gazoz ağacı o artıkın buralarda yetişmiyor.
Bak bak bak, bir de deniliyor ki restoran sahibi sesini çıkarmıyor!
Kuzum; sizin Narman’lı Cami meydanındaki çadırda verilen yemeğe itimadınız yok mu? O yemeğin kalitesinden, o yemeğin lezzetinden, o yemeğin çeşitliliğinden ve hatta hazırlayanından, sunum yapanına varana kadar emek harcayanlarına güveniniz yok mu?
Anlaşılan yok, olsaydı oturur yemeğinizi yer ve sessizce kalkar çıkar giderdiniz.
Ancak ne yaptınız; siz onu da yapmayıp başka yerler var iken hizmet alabileceğiniz, şehrin en değerli restoranına gidip çok özel bir durum isteyip, önünüze konulan hesaba milleti de alet ederek, şahit göstererek ve hatta hedef göstererek çığırtkanlık yapıyorsunuz.
Olmadı…
Hem de hiç olmadı.
Devlet okulları var iken, orada görev yapan eli öpülesi öğretmenlerimiz var iken, o okullarda verilen ve devletin kendi eliyle hazırlayıp müfredat olarak çocuklarımızın önüne sunduğu bir eğitim sistemi var iken, çocuklarımızın ve dahi geleceğimizin hazırlandığı bir mutfak var iken ve orada emek harcayan birçok insanımız var iken siz beğenmeyerek, burun kıvıra kıvıra ayrıcalık isteyip, şehrin başka değerde yerleri var iken oralarda dahi gözünüz olmadan, direk olarak şehrin en kalitelisinden yana karar kılar iseniz ve karşınıza çıkarılan faturaya böylesine itiraz eder iseniz, hiç kusura bakmayınız ama “bara giren” in neresini salladığını çok iyi bilmeniz lazım.
Hem de ne diyor kardeşim?
Rektör Hocamızın sesi çıkmıyormuş!
Neden çıksın ki?
Ne sebeple çıksın, bizde anlayamadık.
Bu şehrin dünyadan daha fazla sıkıntısı var ve birilerimizin dert edindiği şeylere bakın Allah aşkına…
Devletin öğretmenine güvenmiyor ve yerine daha kaliteli eğitim verildiğine inandığın özel hocalardan ders istiyor isen? Devletin okuluna çocuğunu göndermiyor özel servislerle veya özel arabalarla çocuklarınızın bahse konu okullarda okumasını istiyor isen?
O okulda okuyacak gözün var ise o faturayı ödeyecek gücün de vardır. O okulun armasını göğsünde taşımanın bedava olduğunu size kim söyledi ise bize de tarif edin, kendimizi yeniden eğitime aldıracağız.
Elbette ki eleştirelim…
Sadece başında rektör hoca olduğu için o okulu ele almayalım, diğer özel okulları da! Hatta ve hatta özel okulları değil, özel dershaneleri de katarak hem de.
İsim isim, adlarıyla.
Ama şurasını unutmayalım ki gelinen dünya düzeninde, dileyen dilediği yerde elbisesini alır-giyinir.
Kimseler karışamaz…
Dileyen dilediği yerde yemeğini yer, hem de istediği şekilde.
Kimseler karışamaz…
Dileyen dilediği yerde ikamet eder, hem de canı nasıl istiyor ise.
Kimseler karışamaz…
Eğitim de bunlardan birisi oldu artık. Detaya inerseniz şayet o kadar örnek çıkar ki karşınıza, yıllarca yazsak başka şeye vaktimiz kalmaz.
Ancak, nasıl müdahale edilir.
Toplum zararına çalışıldığı vakit!
Onun da kaidesi ve kuralı mevcuttur. Burası muz cumhuriyeti midir ki isteyen istediğine anında müdahale ederek ayar çeksin.
Amacınız ne olduğunu da bir öğrenebilsek üzüm yemek midir? Bağcıyı dövmek midir? Gerisi zaten çok kolay!
Bu arada Sayın Valim affınıza sığınarak sizden şu şehrin giriş-çıkışlarındaki tankları ve roketleri ve bilhassa o kalın zincirleri kırdırtmanızı ve kaldırtmanızı özellikle istirham ediyorum efendim, onlar yüzünden bu şehri terk edip gitmek isteyenler gidemiyorlarmış! Baksanıza bu sıralar ne kadar çok türedi “ben bu şehri sevmiyorum” lafları. Silah zoruyla tutmayınız efendim bu kardeşlerimizi…
Erzurum gibi dünya üzerinde örneği olmayan nadide bir yerin ve binlerce yıllık şanlı ve şerefli tarihinin girdabında oluşan, kültür yoğunluğunun oluşturduğu bu zenginliği her bünyenin kaldıramadığını bizler asırlardır görüyoruz…
Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki; Erzurum gerçek manada zor bir şehirdir. Bu şehirde yaşamayı kolaylaştıracak adımlar atmak yerine zorlaştırmaya heveslenmenin, bilhassa işin içerisine birilerini isim vererek katmanın altında da artık başka şeyler ararız, bilinsin.
Bilinsin ki, bu şehir ve insanı kimsenin ego tahtası değildir.
Dedik ya; amacınızın da ne olduğunu bilebilseydik, gerisi kolay dı zaten…