Uzun süre önce bilgisayarıma kaydetmiştim. Ama, yazmak fırsatım olmadı. Bugün 5 günlük “Anadolu turu”nun ardından açtığım bilgisayarım hatırlatınca, artık bekletmeyeyim, yazayım dedim.
Evet, soru şu: Alevilerin ataları Yunan mı? Bu da nereden çıktı? Tuncelilerin kendilerini Kürt, Deylemli, Yahudi ve sair köklere bağlamasına, “aklıevvel entel”lerin Alevileri ışıkçı, Luvi, Sümer, Hurri, Gurri ve sair saçma kökenlere bağlamasına dahi alışamadık, Alevileri şimdi de Yunanlılara mı bağlayacaksınız- demeyin! Benim bu konuda tutumum belli.
Okurum bilir; Alevilik İslâm içerisinde Türk kadim kültürü ile sentezlenmiş bir inanç yorumudur. Alevilik kendisini mezheplerden ve mezhepçilikten uzak tutmuştur. Misyonerlik faaliyetlerine girişmemiştir. Aleviliğin bu iki karakteristik yapısı, özellikle de 21. Yüzyılda, İslâm içerisine sokulan çok yönlü fitneden ve tahribattan korunmak için Alevilerin ve Alevi olmayan Müslümanların değerlendirmesi gereken son derece kıymetli bir fırsat sunmaktadır. Ve unutmayalım ki; Alevilik son 800 yılda kimi Türk devletlerinde kurucu roller üstlenmiştir.
ALEVİLER YUNAN MI?
Gelelim, bu makaleyi yazmama neden olan olaya... Yunanistan’ın milliyetçi ve “hardcore” Türk karşıtı yazar/analistlerinden Alexandra Fotaki 14 Ağustos 2021 yılında “Alter Ego” şirketinin haber sitesi in.gr’de enteresan bir haber, daha doğrusu “bilgi” dolaşıma soktu.

Fotaki, Horasan Erenlerinden Hüseyin Ata’nın oğlu Seyyid Ali Sultan tarafından kurulan ve Hacı Bektaş Velî Dergâhı başta olmak üzere, Alevi-Bektaşi inancını yayan kurumların ortaya çıkmasında, yaşatılmasında ve korunmasında son derece kritik tarihsel roller oynayan Kızıl Deli Tekkesi’nin “koruyucusu” olarak tanıttığı Zeki isimli bir kişi ile röportaj yaptığını iddia ederek, onun ağzından, Yunanistan’da yaşayan Alevilerin Türk değil Yunan Alevisi olduklarını söyletiyor! Kızıl Deli Sultan Tekkesi’nde türbedarlık görevi yapan Müslüm Çolak’ın oğlu olan Zeki Çolak, Fotaki’ye göre, şöyle demiş: “Dedelerimiz Yunandı ve biz bir anda Türk mü olduk?” Hayde bre!

Alevi kimliğinin “dejenere” edilmesi sistematik, belirli bir merkezden yürütülen ve açık hedefleri olan bir projedir. Ağızlarından “asimilasyon” sözcüğünü düşürmeyen kimi kesimlerin kışkırttığı bu “dejenerasyon projesi”, Alevileri toplumsal inanç ve kültür grubu olarak yok etmeyi hedefliyor.
Bu hedefin en önemli unsuru ise, tıpkı Tunceli’de yapıldığı gibi, sahte kimlik tartışmaları yaratarak aidiyet birliğinin yara almasını ve giderek süreç içerisinde çözülmenin başlamasını sağlamaktır. Alexandra Fotaki, Yunanistan’da Türk ve Türkiye karşıtı fikirlerin medyada yayılmasında ismi duyulan bir şahsiyet olmasına rağmen, konuya yabancı ve sadece eline tutuşturulan bilgi notlarına göre sözde “haber” yaptığını daha yazısının başlangıcında anlayabiliyoruz.
Fotaki, sanki sıradan bir konuymuş gibi, Zeki Çolak’a yönelttiği ilk şu soruyu ve aldığı cevabı şöyle aktarıyor: “Aleviler için ‘Türk mü, Müslüman cemaati mi’ diye sorduğumda bana en net ve en kızgın cevabı veren adamdı: Bu kadar konuştuktan sonra, bana böyle bir şey sorman mümkün mü?” Bir an “Organize İşler” filmindeki o “sıradan” sahne geldi gözlerimin önüne... Alexandra Fotaki, elindeki elmadan ısırık koparırken soruyor: “Buralarda Türk ve Müslüman olduklarını iddia eden bir hıyar varmış!” Sıkıysa, Türküm ve Müslümanım de! Fotaki (ve Yunanistan devlet politikası) için Yunanistan’da yaşayan Alevilerin Türk olmadığının altının çizilmesi tek başına yeterli değil. Alevilerin aynı zamanda Müslüman da “olmamaları” gerekiyor! Esasen, Fotaki tek başına bu sorusu ile, kaynağını da ifşa etmiş oluyor. Dedim ya, konuya “yabancı”! “Kurgusal habercilik” hiçbir zaman gazeteciliğin yerini dolduramadı.
BİR, İKİ, ÜÇ... DAHA FAZLA YUNAN OKULU!
Fotaki ikinci olarak Zeki Çolak’a Yunan devletinden en çok ne istediklerini sorduğunda, Zeki Çolak şöyle demiş: “Daha fazla Yunan devlet okulu.” Türk okullarının sürekli kapatıldığı, yenilerinin açılmasına izin verilmediği Yunanistan’da Kızıl Deli Sultan türbedarı Müslüm Çolak’ın oğlu Zeki Çolak’ın “daha fazla Yunan devlet okulu” talep etmesinin faş ettiği ve dikkate almamız gereken “grotesk” bir yanı da var: Fotaki ve patronu, Batı Trakya’da az sayıda kalan Türk okullarının en sonuncusu da kapatılıncaya kadar, çabalarını sürdürecekler! Fotaki’lerin hedeflerini anlamak için çok “zeki” olmaya gerek yok!
Yunanistan’da yaşayan Alevilerin üzerinde “Ankara’nın etkisinin yok denecek kadar az” olduğunu tespit eden Alexandra Fotaki, Türkiye’de 25 milyon “zulüm gören” Alevilere karşılık, Yunanistan’da Alevilerin “Yunan devletinin koruması altında” olduğunu da ekliyor!
ÖZGÜR YUNANİSTAN - ÖZGÜR ALEVİLER!
Yunanistan’da Alevilere ait hiçbir kutsal mekânın Google haritalar uygulamasında inanç mekânı olarak gösterilmesine dahi izin verilmediğini sormayacağız, tabii ki! Neden Alevilerin Yunanistan’da kendi anadillerinde eğitim aldıkları okulların Lozan Antlaşması’na rağmen kapatıldığını ve yenilerinin açılmasına izin verilmediğini sormayacağız, tabii ki! Yunanistan’ın dört bir tarafında var olan çok sayıda Alevi-Bektaşi tekkelerinin yok olmaya terk edildiğini, hiçbirisine giriş izni verilmediğini, ziyaretlerin yasaklandığını, ibadet yapmak isteyenlerin engellendiğini dile getirmeyeceğiz, tabii ki! Kızıl Deli Sultan Tekkesi'nde Alevilerin her şeye rağmen sürdürdükleri ibadetlerine sembolik olarak izin verilişini, Seçek Yayla Şenliği'nin dahi ziyaretçi sayısından daha fazla güvenlik ve istihbarat elemanları tatarınfan izlenmesini görmezden geleceğiz, tabii ki! Hatta, Kızıl Deli Sultan Tekkesi’nin resmi olarak inanç kurumu olarak tanınmadığını, mülkiyet hakkının verilmediğini, tamirat vs işlerin dahi özel izne bağlı olduğunu, sürekli jandarma, polis ve istihbarat gözetiminde olduğunu, ampül patlasa değiştirmek için özel izin gerektiğini de konuşmayacağız, tabii ki! “Yunanistan Alevileri çok seviyor!” diyeceğiz, ve mutluluktan gözlerimiz kızaracak!
YUNANİSTAN NE YAPMAK İSTİYOR?
Hacı Bektaş Tekkesi’nin varlığını sürdürmesinde kritik rol üstlenen Kızıl Deli Sultan Tekkesi’nin halen hukuksuz statüsünün çözülmemesi Yunanistan’ın hukuk ayıbıdır. Bu tekke hem Alevilerin en önemli inanç/ibadet mekânlarından birisidir ve hem de tarihi-kültürel anlamı nedeniyle “anıt-eser” statüsünde korunmalıdır.
Ancak, Yunanistan diğer İslamî eserlere yaklaşımını burada da sürdürmekte, Osmanlı vakfiye belgelerine uymamakta ve bu eserlerin yurttaşlar tarafından restore edilmesine dahi izin vermeyerek yok olmasına neden olmaktadır.
Yunanistan kendi ülkesinde tarihsel-kültürel mirasa dahi “azınlık muamelesi” yaparken, kendi toplumuna da gerçeği farklı göstermek için sistematik olarak çeşitli yollara başvuruyor. Yunan medyasında Alevileri hakkında yalan haberler yaymak kolaydır.
Sonuçta, Yunanistan vatandaşlarının çok çok az bir kesimi Alexandra Fotaki’nin yazdıklarını sorgulayabilir. Ancak, büyük bir kısmı, eğer inandı iseler, Alevilerin Türk ve Müslüman olmadıklarını birinci elden bir “sahte tanık” üzerinden öğrendiler.
Alevilerin Türk okulu değil, daha fazla Yunan devlet okulu istediklerini öğrendiler. Ve en önemlisi: Türkiye’de “zulüm görürken”, Alevilerin Yunanistan’da devlet himayesinde olduklarını öğrendiler! Ha, bir de artık şunu söyleyebilirler: Alevilerin tekkesinde bir “Zeki” var, o bizden! İşte, Fotaki’nin temsil ettiği “politik gücün” azınlıklar politikasının özünü de böylece anlamış oluyoruz: Son farklı kişiyi de “Yunan yapıncaya kadar”, mücadeleleri sürecek!