Ağaçlara Kıymayın Efendiler
Ağaçlara Kıymayın Efendiler
-Adam, adam sen ne dersin be! Neden hiç sarili yapmıyorsun diye söylenirsin amma sebebini hiç sormazsın. Evde yağ var mı, şeker var mı?
Adam şaşkınlıkla eşini dinledikten sonra ‘’tamam, tamam sen merak etme perşembe günü Balya pazarından alır gelirim. O zaman da sarili yapmazsan ben sana sorarım’’ deyip dışarıya çıktı. Canı sıkılmıştı. Mevsim kışım tam ortası, yağan kar da diz boyuna ulaşmıştı. Koyunlardan birini satsam diye düşündü ama yakında kuzulamaya başlayacakları aklına geldiğinden vazgeçti. Merdivenlerden aşağıya inip yürüdüğünde damın duvarına asılı olan baba yadigârı kapanı gördü. Belki havanın soğukluğundan belki de şeker ve yağ alacak parayı temin edecek yolu bulmuş olduğundan ellerini ovuşturdu.
Hiç beklemeden kıyafetlerini değiştirip kapanı alarak harmanlığın yolunu tuttu. Tipinin yola yığdığı karlara bata çıka ilerleyerek Çardak yerine vardığında hem terlemiş hem de yorulmuştu. Avlu boyunca ilerleyerek önce kapanını kurup, üstüne biraz meşe yaprağı attı. Biraz daha ilerledi. Orman boyunca yaban hayvanlarının izlerinin yoğun olduğu yerlere de torbasındaki balya iplerinden birkaç tane daha tuzak kurduktan sonra ‘’bu iş tamamdır, artık gelsin paralar’’ deyip döndü.
Bu yorgunlukla akşam yatıp uyuduğunda sabaha kadar kurduğu kapanlara düşen tilki, sansar ve porsukların derilerini yüzmüş, tuzlamıştı. Artık perşembe günü Balya’ya götürüp Derici Sadık ustaya sattığında yağ ve şeker alacak parası cebindeydi.
Sabah uyanır uyanmaz hemen harmanlığa doğru yola çıktı çıkmasına ama mengenenin yanına vardığında gördüğüyle dondu kaldı. Çardak yeri istikametinden devasa büyüklükte bir kamyon kesilip tomruk haline getirilmiş çam ağaçları ile tepeleme doldurulmuş halde kendine doğru geliyordu. Ne kar kalmıştı ne de karın soğuğu.
Yıllardır sahip çıktıkları, yakacak odun temin ettikleri bütün ağaçlar göz göre, göre kesilerek götürülüyordu. Ağaçların kesilip, dağın bayırın dozerler ile tarla gibi sürülmesinden dolayı artık buralarda duramayız diyen tilki, porsuk ve sansarlar da çekip gitmişlerdi. Dizlerinin üzerine çömelip düşünmeye başladı. Perşembe günü yine Balya pazarına gider, iki tavuk götürüp satar, ihtiyaçlarını giderirdi ama yaz geldiğinde Oluk pınarında suladığı koyunlarını nerede otlatacaktı?
‘’Be hey devletim’’ dedi.
‘’Ben ki Kara Mehmet oğlu Mehmet Ali, memleketim düşmana teslim olmasın diye çok cephede savaştım, Yemen ellerinde gavura esir kaldım ama ölmeyip geri dönebildim. Geri gelemeyenler de oldu. Atalarımın yüz yıllardır çardak kurup yaşadığı toprakları, gözümüz gibi baktığımız ağaçlarımızı görüyorum ki paramparça etmişsiniz. Yazık etmişsiniz yazık’’ diye söylenirken bir ses duydu. Ne oluyor diye dönüp baktığında Hayret ’len harman yerindeki kulübenin önünde elinde iki bardak çayla dikilen Memdali’nin kendisini çağırdığını gördü. Dönüp oraya doğru yürüdü. Çay oldu mu içmemek olmazdı çünkü…