“Türklük Tabelaya Yazmakla Olmaz”

 “Türklük Tabelaya Yazmakla Olmaz”

Kültür diye üç beş dansçıyı sahneye çıkarıp, onları izleyince “Türk dünyası ayağa kalktı” sanan bir akla sahibiz ya, işte orada filmin koptuğunu söyleyeyim de içimde kalmasın

 

Kültür diye üç beş dansçıyı sahneye çıkarıp, onları izleyince “Türk dünyası ayağa kalktı” sanan bir akla sahibiz ya, işte orada filmin koptuğunu söyleyeyim de içimde kalmasın. Paran kadar ödül verilen, paran kadar konuşabildiğin, hatta çoğu zaman “paran kadar Türk” muamelesi gördüğün garip bir düzenden bahsediyorum. Sosyal medya filtresi gibi; herkes çok kültürlü, çok duyarlı, çok bir şey… ama iş ete kemiğe gelince, gerçek Türklük nerede, kimde, hangi masanın altında, bilen yok.

Bizim memlekette son yılların en hızlı büyüyen sektörü: Türk Dünyası Ödül Töreni Fabrikası. Bir bakıyorsun Ankara’da, ertesi gün İstanbul’da, sonra Bakü’ye selam çakılıyor. Sahne hep aynı: Gösterişli bir dekor, fonda çalan “Türk Dünyası Kardeşlik Türküsü”, üzerinde işlemeli kaftan giydirilmiş birkaç sunucu, bir de protokol için dizilmiş koltuklar… Gülücükler, teşekkürler, plaketler… Hani şu camdan yapılmış, ucunda kartal figürü olan, üç kilo ağırlığında ama sıfır ağırlıklı anlamı olan plaketlerden bahsediyorum.

Fakat aynı dakikalarda, aynı gökyüzünün altında Arakan’da bir Türk çocuğu zulümden kaçıyor, Doğu Türkistan’da bir kadın dua ederken yutkunarak ağlıyor, Kerkük’te bir genç kimliğini söylemeye korkuyor. Biz ise burada sahne önünde alkış, sahne arkasında makyaj tazeliyoruz. Ekranda dev harflerle yazıyor: “Türk Dünyası Gecesi”. İyi hoş da kardeşim, gece güzel de, gündüz nerede?

Birisi çıkıp sorsa:
— “Bu törenlerin Türk dünyasına ne faydası var?”
Bak gör, ortam buz keser. Plaketin parlaklığı kararır, “kardeşlik” kelimesi boğazda düğümlenir, cevap veren kimse kalmaz. Çünkü bu işlerin çoğunun içi boş, ben söyleyince kızıyorlar ama kusura bakmasınlar: Türklük kartvizite yazmakla olmuyor.

Bizimkiler “Birlik beraberlik” diye kürsüye çıkıyor, iki dakika sonra kuliste kavga ediyor. “Türk dünyası büyüyor” diyorlar; büyüyen tek şey tören bütçesi. “Kültürümüzü yaşatıyoruz” diyorlar; yaşattıkları kültür üç dakikalık folklor gösterisi. Arkasında ne kitap okuyan var, ne tarih bilen, ne de dert taşıyan. Hadi yine iyisiniz, saz ekibini de getirseler tam olacak.

Bak açık söyleyeyim: Türklük estetiktir ama süs değildir.
Türklük sestir ama gürültü değildir.
Türklük duygudur ama gösteriş değildir.

Arakan yanarken sessiz kalacaksan, Doğu Türkistan’da hak arayan adamın yanında durmayacaksan, Türk yurdunda baskı görenlere “kader işte” deyip geçeceksen; senin Türk dünyası töreninde söylediğin hiçbir cümlenin bir gram değeri yoktur.

Bugün bir bakıyorsun ekranlarda; kameralara poz veren bir grup “temsilci” konuşuyor:
— “Biz Türk dünyasını birleştiriyoruz.”
Ne ile?
Plaketle mi?
Kendini alkışlatmakla mı?
Üç dakikalık dans gösterisiyle mi?

Kusura bakmayın ama bu vitrinin ardında boş raflar var. Dolapta un yok, şeker yok, yağ yok; ama pastanın reklamı afişlerde asılı. İşte benim sinirim de burada kabarıyor.

Yollukla, harcırahla Türk dünyası mı olur?

Yahu adam ülkesi için mücadele ediyor, zulüm görüyor, açlıkla savaşıyor, kimliği için dişini sıkıyor. Biz buradan onlara destek olmak yerine “kaç para bütçe ayıralım da tören daha parlak olsun?” diye konuşuyoruz. Bu mudur bizim derdimiz? Bu mudur Türklük anlayışımız?

Bir de nutuk çekenler var. Sahneye çıkıyor;
— “Biz büyük bir milletiz!”
diye bağırıyor.
İyi güzel, büyüksün de, gönlün küçük, cesaretin eksik, vicdanın tatilde. Büyük millet lafla değil, duruşla olur. Duruşun yoksa geri kalan her şey figüranlıktır.

Türk dünyası dediğin şey, bir coğrafya şöleni değil; ortak acının, ortak mücadelenin, ortak kaderin resmidir. Birinin başına taş düşerken diğerinin çayı karıştırıyorsa orada birlik yoktur. Arakan’daki Türkün gözyaşı, Türkiye’deki masada pahalı bir dekor gibi duruyorsa burada samimiyet yoktur.

Bugün dünya devriliyor, dengeler değişiyor. Çin’in zulmü ortada, Arakan’da kan durmuyor, Suriye’de Türkmen köyleri boşaltılıyor. Bizimkiler hâlâ organizasyon peşinde. Bir konuşma yapıp, iki fotoğraf çekilip, üç slogan savurunca “Görev tamam” sanıyorlar. Kusura bakmasınlar da bu iş böyle olmaz.

Türklük kendini anlatma zahmetine ihtiyaç duymaz, çünkü yaşanır.
Ama biz yaşamayı unuttuk; yerine sahne koyduk, ışık koyduk, fon müziği koyduk.

Biz gösteriyi büyüttük, ruhu küçülttük.

Oysa yapılması gereken çok basit:
* Arakan için uluslararası baskı oluşturacaksın.
* Doğu Türkistan için dünya medyasını zorlayacaksın.
* Mazlum Türk topluluklarına gerçek yardım göndereceksin.
* Sesini çıkaranın sesini yükselteceksin.
* Susanın elinden tutacaksın.

Bunları yapmadan “Türk dünyası gecesi” düzenlemek, yangının ortasında doğum günü pastası kesmek gibi bir şeydir. Hem komik, hem acı, hem utanç verici.

Yahu ben anlayamıyorum, biz ne ara bu kadar şekilci olduk? Ne ara her şeyi plaketle, törenle, şovla ölçmeye başladık? Hangi ara ruhumuzu dekor odasına kaldırdık?

Bakın, şimdi çok net bir cümle kuracağım, kim alınırsa alınsın:
Böyle bir Türklük yok. Böyle bir Türk dünyası da yok.

Vardır ama sahnede değil; Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Kerkük’te, Kırım’da, Tebriz’de… Vardır ama tören salonunda değil; sokakta, sınırda, evinde, yüreğinde vardır.

Biz ise yüreği bırakıp sahnenin peşine düştük.
Bu yüzden bu yazıyı yazmak şart oldu.
Çünkü vallahi billahi burama kadar geldi, az kalsın ben de kötü konuşacaktım.

Türklük, şov değil sorumluluktur. Gösteri değil mücadeledir.
Türk dünyası da dekor değil, dert ortaklığıdır.

Bu gerçeği hatırlamadığımız sürece elimizde ne ödül töreni kalır, ne kültür gösterisi, ne de samimi bir kardeşlik.

Ve biz böyle gidersek…
Sahne ışıkları parlak kalır belki ama Türklüğün ışığı kararmaya başlar.

Ben söyleyeyim de…
Sonra “bir bilen yoktu” demesinler.



Haber Editörü

Hakan DİKMEN

hakandikmen30@gmail.com
Anahtar Kelimeler: “Türklük Tabelaya Yazmakla Olmaz”
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku