Trabzon’un gölgesinde kalmış bir şehir…(5)

 Trabzon’un gölgesinde kalmış bir şehir…(5)

Bu arada Erzurum’un damarlarındaki asil kanı bir an önce hatırlayıp; ivedi olarak kendi Ergenekon Destanını yazması gerekmektedir… Kop’u aşmanın, Karadeniz ile Akdeniz’i ve dahi Güneydoğu’yu birleştirmen tek çıkış yolu budur…

 Trabzon’un gölgesinde kalmış bir şehir…(5)

Akçaabat Karadeniz’de huzurun adresi olmaya aday şirin ilçelerden sadece birisi. Gece yarısının Karadeniz’den gelen uysal dalgaların sessizliğiyle birleşen sakinliğini ve hafiften oluşan ama nereden geldiği belli olmayan yakamoz ışıltısını bağrında saklarken, kendi memleketimde olduğunu çok iyi bildiğim onlarca güzelliğin neden aynı hislerle satışa sunulamadığına hep şaşırmışımdır.

globalbakis.com/özel-yorum-gezi-haber

 

 

Araç, gece yarısına doğru Karadeniz’in sahil şeridinde denize konulan her bir taşın, her bir parçanın ne amaç taşıdığını hissedercesine ahenkle menziline doğru giderken, ışıltısı ve yosun kokuları içerisinde uzaklara daldığım hayal dünyam sayesinde; bir kez daha unutulmuşluğun, bir kez daha ötekileştirilmişliğin ve hatta bir kez daha aldatılmışlığın girdabında boğulduğumu hissettim.

Kadim şehrim Erzurum’un yüzyıllar boyunca biriktirmiş olduğu her tecrübeyi, her zenginliği ve hatta her güzelliği sanki de buralarda unutmuş olduğu gibi bir hisse kapıldım. 

Sanki de buralara nasıl gelmişse artık…

Az önce önünden geçtiğimiz bir gazetenin idari binasının ve hatta bir çoğusunun matbaalarının 80 li yıllarda Erzurum’da olmasına rağmen, 90 lı yıllarda buralara nasıl geldiğini, hatta birçok kurum ve kuruluşun idari yönetimlerinin veya bölge müdürlüklerinin, o dönem siyasi erklerinin aldıkları bazı kararlar (!) neticesinde ara ara paylaşıldığı dönemlerde, Trabzon’un hesabına ne düştüğünü hatırlamakta bile zorlandığımı henüz anlamaya başlamıştım.

 

 

Çarşıbaşı, Vakfıkebir, Görele, Tirebolu ve Espiye’nin ve Ordu'ya kadar diğerlerinin sanki de tek bir kalemle çizilmişçesine harikulade ve bir o kadar da göz alıcı olmasını, Karadeniz insanının denizden gelen zekâsına mı bağlayalım; yoksa bir zincirin halkaları gibi birbirlerine olan bağlılıklarına mı?

Aslında içten içe birbirlerine kavga ve hırs konusunda diğer bölge halklarımızdan geri kalmayan bir yapıya sahip olmalarına rağmen, işin içerisine yatırım ve ekonomi geldiğinde; sanki de koskocaman boydan boya Türkiye’mizin bir başından diğer başına uzanan Karadeniz insanı tek bir çatı altında toplanırcasına, tek bir ses çıkarırcasına, tek bir ağızdan konuşurcasına birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmektedir.

Hayranlık ve gıpta ile izlediğim Karadeniz lobisinin gücü tüm Türkiye’de böylelikle tek bir güç olup çalışmalarını ortaya koymaktadırlar. 

Sonuç ortada; dağa, ormana doğru yapılaşma mümkün değilse şayet, denize doğru gideriz dercesine… 

Zaten şunun şurasında karşı kıyıyla birleşmelerine ne kaldı ki?

Giresun belki de Karadeniz’in en yetim çocuğu gibi ortalarda sadece yol üstü bir durak misali gibi güzelliklerini bağrında saklamıştı ama ilçelerinin, özellikle de Bulancak’ın güzelliğini ön plana çıkarmasının bedelini, şehir merkezinin askıya alınmasıyla ödemiş olduğu da her halinden ortaya çıkıyordu. En azından bizim gözümüze takılan karelerde o hisse ulaştık diyebiliriz.  Fındığın, görsel kıyı güzelliklerinin ve özellikle de tarihin önde geldiği bu özel yerden nasıl geçtiğimizin farkına vardığımızda Piraziz’i çoktan çıkmış, Ordu merkeze iyice yaklaşmıştık.

 

 

Ordu, aslında adı her ne kadar Büyükşehir olarak görülen bir yerleşim yeri olsa da, yüzölçüm açısından Türkiye’mizin ortalama büyüklük sırlamasında 50 nci lerden sonrasına denk gelen bir sırlama özelliğine sahip bir ilimizdir. Merkez ilçesi Altınordu ’nun ön plana çıktığı 19 ilçenin toplamından oluşmaktadır. Temizliğin, tertip ve düzenin ve hatta özellikle de trafikte birbirlerine saygının özellikle ortaya çıktığı Ordu Karadeniz’i tamamıyla yaşayan illerin başında geldiği görülmektedir.

Doğal güzelliğinin; deniz ve dağ ormanlarıyla birleştiği, sanki de “çok özel bir ressamın fırça darbeleriyle şekillendiği nasıl da belli oluyor”, dememek için insanın hayal dünyasında yaşaması gerekmektedir. Ordu’nun tarıma dayalı arazisi olmamasına rağmen, ülkemizin en çok yağış alan illerinin başında gelmesinden dolayı, özellikle tarım ile ekonomisini ayakta tutan bir ilimiz olduğunu bilmemek ayıptır olsa gerek. Fındığın üretici açısından para etmediği bu dönemlerde dahi, şehrin ekonomisini ayakta tuttuğu göz ardı edilemez. İlçelerinin gelişimi kendisinden daha yoğun ve daha çok olmasına rağmen Ordu, sessiz gelişimini tamamlama adımlarını hızlı bir şekilde atmaktadır.

Yağmuru aşırı aldığından olsa gerek, tüketimde kullandıkları su kendilerine çok pahalı gelen Ordu halkı; Erzurum ile mukayese edildiği vakit, şehrimizin halkının en azından suyu ucuz kullandıkları gerekçesiyle daha şanslı olduklarını inkâr edemeyiz.  

Özellikle vatandaşların yoğun olarak bulundukları çarşı ve caddelerinde araç trafiğinin olmaması Ordu’nun en güzel özelliklerinden sadece birisidir. Erzurum’da ki gibi devasa boyutta yapılmış birkaç AVM içerisine hapsolmamış olan Ordu halkı, yağmurun olmadığı zamanlarda saatlerce çarşılarında araç trafiğine takılmadan gezinti, eğlence ve alış-veriş yapabilmektedir. 

 

 

Hemen her keseye uygun ürünlerin ve bölümlerin bulunduğu çarşılarında ortaya çıkan en güzel görüntü ise hemen yanı başlarından gökyüzüne uzanan Boztepe’ye çıkan teleferik ile Karadeniz’in eşsiz güzelliği ve yeşilin her tonunu yaşayabilmeleridir.

Kentsel Dönüşüm kapsamında birçok ilden şanslı gibi görünen Ordu’da yapılaşmalar, arazi durumuna göre ağırlık olarak yatay mimari üzerine olsa da; dikey mimari açısından örnek çalışmalarının bulunduğu da görülmüştür. Maçka’dan başlayan ve Ordu’ya kadar süre gelen Karadeniz sahil şeridi boyunca gördüğümüz dikey mimari örnekleri çoğunluktadır. 

 

 

Ordu, Giresun ve Trabzon gibi şehirlerimizin tarih boyunca ilk etapta Erzurum’a kadar uzanan şehirleşme adımları olsa da ve bu adımların büyük bir çoğunluğu da Cumhuriyet ilanından çok sonralara denk gelse de; aradan geçen kısa zaman zarfında geldikleri nokta, ekonomi yatırımı ve gelişme kalemleri gibi birçok açıdan Erzurum’un çok ilerisinde olduklarını göstermektedir.

Bizler, Erzurum’da her canımız sıkıldığı vakit tarım arazilerini, yeşil alanlarımızı ya da kolay ulaşabileceğimiz düz arazilerimizi imara açarak, sözüm ona kazanım sağladığımızı zannederek avunsak ta, neleri kaybettiğimizi anlamak için özellikle bu sahillere kadar gelmemiz gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

 

 

Erzurum imara açılan arazileri açısından belki de Türkiye’mizin en şanssız illerinin başında gelmektedir. Çünkü adım attığımız her il; dağlara doğru, tepelere doğru yayılıp, imarlaşmasını her açıdan oralara yapmakta iken, biz burada buğday ektiğimiz arazinin üzerine beton dökerek ya da bu sıralar moda olmaya başladı güneş enerji sistemleri kurarak yarınlarımızı fakirleştirdiğimizin farkına nasıl da varamıyoruz, hayret doğrusu…

 

Ordu’da 1. Lig kapsamında faaliyette bulunan futbol takımları olmamasına rağmen, hem de şehir merkezinde devasa bir stadyum yapılması ve buna benzer spor komplekslerinin bulunması, sadece tek bir örnek olarak ilimizin nasıl da avutulduğunun göstergesi olarak bize yetmektedir. 

Erzurum yerel yönetimlerinin ciddi anlamda yapmış oldukları çalışmalarını inkâr etmeden; yetersiz ve günü kurtarma amaçlı olduğunu söylemek ise sadece birilerinin gönül kırıklığından başka bir işe yaramayacaktır ama gerçek olan da budur. 

 

 

Ordu Belediyesinin sahil kenarında yapmış olduğu ve tarihinde toprağa vermiş oldukları şehitlerinin isimlerinin yazılı olduğu bir park bile, bizim ne kadar sıradanlaştığımızın ifadesi olarak yetmez mi?

Başka şehirlere yapmış olduğumuz ziyaretlerimiz esnasında, oralarda gördüğümüz yapılaşma ve hizmet çalışmalarının kendi şehrimizdeki yansımasını değerlendirmeye aldığımızda bahsedilen rakamlar ile ortaya konulan çalışmaların nasıl bir çelişki içerisinde olduğu aşikar olarak ortadadır…

Daha fazla detaya inmeden ve sonuç olarak başlığından da anlaşılacağı üzere, üzülerek belirtmeliyim ki Doğu Karadeniz ve bağlantısında başta Erzurum olmak üzere; Bayburt ve Gümüşhane gibi illeri bir takım özellikleriyle kendisine bağlamış gibi görünen Trabzon, kabul edilsin veya edilmesin başta siyasi olmak üzere, ekonomi yönetiminin ve çalışma alanında bölgenin tek hâkimi olarak görülmektedir. 

Aksini ispat etmek isteyen var ise işte Trabzon orada, buyursun gitsin ve sadece alıcı gözle izleyip gelsin. 

 

 

Daha düne kadar 90 lı yılların başında SSCB nin dağıldığı dönemlerde olan ve ülkemizin Tayland’ı konumunda olan Trabzon ile şimdi ki Dubai konumunda olan Trabzon’un arasındaki farkı anlamak için dürbün mü kullanmak gerek? 

Bu arada Erzurum’un damarlarındaki asil kanı bir an önce hatırlayıp; ivedi olarak kendi Ergenekon Destanını yazması gerekmektedir… 

Kop’u aşmanın, Karadeniz ile Akdeniz’i ve dahi Güneydoğu’yu birleştirmen tek çıkış yolu budur…



Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku