Bu bir tesadüf değil. Bu, karakterin arşivden tekrar çağrılmasıdır.
Üç yıl önce elin boş döndü diye bugün “usulüne uygun” dosyalarla mı geri geldin? Alamadığını ihale masasına koyunca helal mi sandın? Bu nasıl bir gözü doymazlıktır ki zaman geçtikçe azalmıyor, aksine kabarıyor.
Makamın küçük olabilir ama hevesin büyük. Yetkin sınırlı, niyetin sınırsız. İyi ki laboratuvar sorumlususun. Daha yukarıda olsaydın, bu iştah hangi yönetmelik başlığı altında servis edilirdi kim bilir. Bazıları gücü büyüdükçe küçülür, bazıları ise küçükken bile fazlasını ister.
Sadakat diye yutturduğun şey ne? Sahibini korumak, yanlışın üstünü örtmek, susmayı erdem gibi pazarlamak mı? Eğer gösterdiğin bu sadakatin yarısını adalete, kul hakkına ve vicdana gösterseydin; bugün dosya dosya kılıf aramazdın. Çünkü dürüstlük savunma istemez.
Sessizlik masum değildir. Özellikle çıkar sessizliği. Kokusuzdur, fark edilmez sanılır ama zehirlidir. Bugün “normal” denen her iş, yarın “nasıl oldu?” sorusunun konusu olur. Bugün imza atanlar unutulacağını sanır, yarın imzanın kendisi konuşur.
Bu ülkede unutmak kolaydır ama hesap tutmak daha yaygındır. Gariban milletin parası sahipsiz değildir. Sadece sabırlıdır. Ve sabır, günü geldiğinde yapılan her hesabı tek tek önüne koyar. O zaman ne ihale kalır, ne kılıf, ne de sığınılacak sessizlik.