3 Maymunu Oynayanlar
65 yıl olmuş.
Almanya’ya “misafir işçi” olarak gelmişiz.
Kırk yıldır da aynı soruyu soruyoruz: Misafirliğimiz bitmedi mi?
Kâğıt üzerinde göçmeniz, sosyologlara göre “entegrasyon örneğiyiz”, siyasiler için “Avrupalı Türk’üz.”
Kulağa hoş geliyor değil mi?
Ama dönüp aynaya bakınca görüyoruz ki… hâlâ misafiriz.
Sadece odalar değişti, ev bizim değil.
Sorunlarımızı çözdük mü?
Yok öyle bir şey.
Sadece alıştık.
Haksızlığa, ayrımcılığa, dışlanmaya…
Bir de kendi içimizdeki sessizliğe.
“Türkiye’yle bağımız güçlü” diyorlar.
Evet, bankada döviz gönderirken hatırlanıyoruz.
O kadar.
Bizim kıymetimiz, havalede yazan rakam kadar.
Ne bir fazlası, ne bir eksiği.
Peki, burada dikkate alınıyor muyuz?
Orada değer görüyor muyuz?
Hiç sanmıyorum.
Çünkü ölüyoruz, yakılıyoruz, susturuluyoruz.
Ama kimse görmüyor.
Kimse duymuyor.
Kimse konuşmuyor.
Yani… üç maymun tam kadro görevde.
Yetkili dediğin kim varsa, yetkisini kendine kullanıyor.
Makamlarda oturanlar, koltuğun kılıfını bizden iyi koruyor.
Neresinden tutsan dökülüyor sistem.
Çürümüşlük, paçozluk, riyakârlık…
Hepsi hayat standardı olmuş.
Herkes haklı, herkes mağdur ama kimse sorumlu değil!
Birileri “diaspora” diyor, birileri “Avrupalı Türk.”
Ne derlerse desinler fark etmez…
Kullanıldığımız kadar varız, iş bitince yokuz.
İhtiyaç bitti mi, kapı dışarı.
Kısacası…
Maymunlarda bile bu kadar sabır yok!