28 Şubatı iyi tahlil edebilmek!
Vedat KAN
Seçim yoğunluğunun mide bulandıran saçmalıklarından kurtulmak için telefonumu kapatıp PTT ye takılayım dedim. Mutfaktan kendime güzel bir kış çayı hazırlayıp bardağım elimde televizyonun karşısına geçtiğimde, yeni başlayan bir dizinin başlangıcına denk geldim. Oldum olası bu tür dizileri izlemişimdir, kaçırmamaya çalışmışımdır ve verilmek istenilen mesajları da almaya çalışmışımdır.
TRT nin yeni dizisi Fetihler Sultanı- Mehmed’ten bahsediyorum.
Diziyi izlerken atlarımın yaşamlarında en üst noktalara kadar yaşadıkları ve yaşattıkları teknolojiden, kültürden, insanlık ölçülerinden ve daha birçok özelliklerinden dolayı gurur duydum. Bize yalan söyleyen tarih utansın ne diyeyim!
Karşımda bulunan şeyin benzetme olduğunu, canlandırma olduğunu bilmekle beraber, üç aşağı beş yukarı tabirle, yaşanmışlığını kabul etmemek elde değil.
Hak ile batıl savaşının bir kez daha örneklendirilmesini, ihanet sarmalının ne şekilde çalıştığını, menfaat canavarının dimağlarda nasıl beslendiği gözler önüne bir kez daha serilmesi seçim ve geçim sıkıntılarından bile ağır geldi.
Şantaj ile yaptırılmak istenilenlere bir kez daha şahit olduk.
Dün olduğu gibi tıpkısının aynısı!
Bugün olduğu gibi tıpkısından bir farkı olmaksızın!
Ve
Yarın da olacağının garantisiyle…
Bilhassa yeniçerilerin kazan kaldırması olayı, kanı beynime nasıl da sıçratmıştı. Nasıl da koyun sürüsü gibi korumakla mükellef oldukları kendi masum halklarının üzerine yalın kılıç daldıklarını gördüğümde etlerim diken diken olmak üzere, asfaltı yırtan paletleriyle caddelerde dolaşan tankların canavarlığını haykırdığı, 28 Şubat geldi aklıma.
F-16 lardan Ankara’yı ve hatta Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalayan sözde kendi yeniçerilerimizin 15 Temmuzu geldi…
Bin yıl sürecek denilen din düşmanlığının kin kokan nefesi geldi aklıma. Tarihin kendisi olmuş bir ülkenin Başbakanına, hem de kendi emrindeki askerinin yapmış olduğu terbiyesizlikler geldi aklıma, başörtüsü yüzünden hayatları karartılan kız kardeşlerim geldi aklıma, sözüm ona medeniyetin canavar dişlileri arasında, modernliğin çılgın ve tehditkâr isyanını bu kadim halka kabul ettirmeye çalışan, ihanet sürüsünün leş yiyicileri geldi aklıma. Allah’a isyan derecesinde sınır tanımayanların, her bir damardan aşılamaya çalıştıkları dinsizliğin ve hadsizliğin taşkınlıkları geldi aklıma. Her biri bu insanlara sözüm ona aydın olarak tanıtılan, kahraman olarak tanıtılan, dünyada eşi ve benzeri olmayanlar olarak tanıtılan masallar geldi aklıma.
Sinirlendim.
Ne çayın tadı kaldı damaklarımda ne de hevesim.
Öfkem, dağlara meydan okuyacak derecede taşmaya başlamıştı yorgun yüreğimde. Ellerim titremeye, gözlerim çakmak çakmak olmaya başlamıştı.
Aynı oyun halen daha devam ediyordu oysaki. Bir ağaç için memleketi yangın yerine çeviren sözüm ona sanatçıları, koca ormanı yakarak golf sahası yapanlara medeniyetin temsilcisi gözüyle baktığı bir ülkede huzur aramak, hayalle birlikte şu dizideki yeniçerilerin akçelerinin ağırlına bakardı sadece.
Bilek gücüyle alt edemedikleri toplumu; Malazgirt’te, 1453 te ve Çanakkale’de alt edemedikleri bu milleti işte bu şekilde balans ayarlarıyla yürütmek isteyenlerin kim olduğunu çok iyi bilmemize rağmen, ayara kalkanların kim olduklarını halen daha göremeyişimizdir canımızı yakan.
Kimi sen, kimi ben, kimi ise o değil mi?
Yeniçeriler kazan kaldırdığında aklıma bütün bunların hepsi birden geldi.
Ne tesadüf diziden birkaç saat sonrası da 28 Şubat…
Kazan kaldıran yeniçeriyi, kendi menfaatleri için halkının üzerine yalın kılıç salanın halen daha içimizde olduğunu unuttuğumuz gün 29 Şubatı göremeyiz.
İşte o zaman bir dizi konusu da biz oluruz!