Köşe Yazarları

Köşe Yazarları Haberleri

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN HATIRLATTIKLARI

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN HATIRLATTIKLARI

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN HATIRLATTIKLARI

SAMİ NOGAY Atatürk öğretmenlerle ilgili diyor ki: “Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir. Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.” Atatürk’ün bahsettiği İrfan Ordusunun bugünkü durumuna bir bakalım. Çünkü senede bir gün öğretmenler günü kutlamaları yapıp sonra öğretmeni unutan yetkililere bazı gerçekleri hatırlatmak gerektiğine inanıyorum. 24 Kasım tarihi 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana öğretmenler günü olarak kutlanıyor… O tarihten bu yana ülkemizdeki öğretmen profiline baktığımızda öğretmenlere hamaset nutuklarından başka bir şey vermediğimiz görülüyor. Esas konuya girmeden önce; eğitim, öğretim, kültür, öğretmen ve aydın gibi terimlerin tanımını yapalım. Böylece konu daha iyi anlaşılmış olur. Eğitim: İnsanın mensubu bulunduğu millete, insanlığa ve kendisine karşı vazifelerini yerine getirebilmesi için şuur ve beden kabiliyetini düzenleyen, geliştiren terbiye ve öğretim faaliyetidir. Eğitim, insanın doğuştan getirdiği kabiliyetlerini tespit edip kristalleştirmektir. Nasıl ki budanmayan ağaç sıhhatli ve olgun meyve vermiyorsa, eğitilmeyen insanda verimli olmaz. Ancak eğitim, öğretim ile beraber yürütüldüğü zaman kendini gösterir. O halde öğretim nedir? Öğretim, bir zihin faaliyetidir. Zihni faaliyetler karakter teşekkülünde ve terbiyesinde yalnız başlarına fonksiyon sahibi olamazlar. Diyebiliriz ki öğretim, eğitimi gaye edinmesi gereken zihni bir olaydır. Yani eğitim mutlaka öğretimin gayesi; bir başka ifade ile öğretim, eğitimin aracı olmalıdır. Öğretim nazarî, eğitim ise amelîdir. Eğitim ve öğretimin gayesi topluma hayatının devamı için gerekli şahsiyeti kazandırmak ve toplumun özelliklerini yeni nesillere aktarmaktır. Bu özelliklerin arasında millî kültür vardır. Sosyologlara göre kültür, “bir halkın yaşama tarzıdır.” Bizim anladığımız kültür ise biraz değişik olup; ilmin, idealin ve inancın milletin şahsiyetine uygun olarak aldığı şekildir. Öğretmen ise bir inancın, bir idealin, bir kültürün rehberidir. Öğretmen, toplumların belli bir iman ve kültürle bezenerek MİLLET haline gelmesini sağlayan usta insandır. Öğretmen, insanı bütün olarak ele alan onu kabiliyetlerine ve belli bir kültüre göre işleyen terbiyecidir. Öğretmenin yapması gereken işleri, iki büyük kısma ayırmak mümkündür. 1- Milleti millet yapan değerleri öğretmek ve o değerlerin istediği tipte insan yetiştirmek, 2- Millî değerlerin çeşitli iç ve dış tesirlerle yok olmaması için gereken vasıtaları öğretmektir. Birinci kısımda işaret edilen öğretilecek ve şahıslaştırılacak değerler; iman, kültür, ahlâk ve töredir. Gerçek öğretmen, bu değerlerin üzerinde titrer, yetiştirdiği kişilerin bu değerlere yan çizmelerine razı olmaz. İkinci kısımda belirtilen vasıtalar; fen, teknik, iktisat ve sanat vs. dir. Yani fen, teknik, iktisat vs. millî hayatın korunması için gereken vasıtalardır. Gerçek öğretmen, yukarıda belirtilen iki işi birlikte yapan ve başaran insandır. Öğretmenin mahiyetini kısaca belirttikten sonra tarihe göz atıp şu hükme varabiliriz: Milletimizin en haşmetli devirleri öğretmen ordusunun en ehliyetli olduğu yıllara rastlar. Bu ordunun ehliyetini kaybettiği yıllarda da buhranların, sıkıntıların ve tehlikelerin kapımızdan ayrılmadığını görürüz. Milletimiz, öğretmenlerin millî ve manevî değerlere kusursuzca bağlandığı yıllarda devamlı yükselmiş, zaferden zafere koşmuştur. Ve öğretmenin güçlü olduğu devirler devletimizin CİHAN DEVLETİ olduğu dönemlerdir. Öğretmen hakkındaki yaptığımız bu açıklamadan sonra gerçek aydın kim onu tanıyalım. Aydın kelimesi bugün Türkiye de müphem bir mana taşımaktadır. Bir kişiye aydın diyebilmemiz için elimizde ne gibi bir ölçü bulunmaktadır. Bir ilkokul, bir ortaokul, lise ve üniversite bitirmek AYDIN olmak için yeterli midir? Yani hangi seviyedeki okumuş kişiye AYDIN diyeceğiz? AYDIN; sağlam bir inanç, bir düşünce ve hareket tarzı benimseyen, halkla kaynaşan ve halkın sosyal, politik, kültürel ve iktisadi meselelerine en gerçekçi çözüm yolunu bulabilen, (halkla gülen, halkla yanan, halkla ağlayan) kişi demektir. Şimdi esas konumuza geçebiliriz. Geride bıraktığımız yüz yıl öğretmenin değer kaybettiği dönemdir. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Her türlü zorluğa rağmen GERÇEK ÖĞRETMENLİK yapan meslektaşlarıma sözüm yok. Zaten onlar olmasaydı çok daha kötü durumda olurduk. Geriye dönük bir hatırlatma yapalım. Ülkemizde yıllardır eğitim kurumlarımıza zarar veren kişilere değil de, o kişilerin çalıştığı kurumlara ceza verilmektedir. Kaza yapan otomobilin şoförüne değil de otomobile ceza vermek ne kadar yanlış ise, suçlu kişilere değil de kurumlara ceza vermek de o kadar yanlıştır. Geçen 100 yıl boyunca suçlulara değil de kurumlara ceza vererek eğitimimize ve öğretmenimize verdiğimiz zararları bir hatırlayalım. Osmanlının son yıllarında, en iyi meslek adamı yetiştiren kalfaların ve ustaların yetiştiği “LONCA SİSTEMİ” bir başka deyimle “AHİLİK SİSTEMİ” kaldırıldı. Halen piyasanın istediği KALFA ve USTAYI yetiştiremiyoruz. 1948 yılında köy enstitüleri, işlendiği belirtilen birtakım suçlardan dolayı kapatılmış, böylece ceza kuruma verilmiş, suçlu olduğu belirtilen kişiler de öğretmen okullarında göreve devam etmişlerdir. (Burada bir yanlışı düzeltelim. 1954 yılında çıkarılan kanun Köy Enstitüsü Mezunlarının özlük hakları ile ilgilidir. 1948 – 1954 arası mevcut öğrencilerin okumaya devam ettiği yıllardır.) 1970'Ii yıllarda Yüksek Öğretmen Okulları aynı gerekçelerle kapatılmış, suçlu olduğu belirtilen kişiler başka okullarda görevlerine devam etmişlerdir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sonuç olarak, bu kurumların yerine yenilerinin yapılamaması, esas suçluların serbestçe dolaşıp faaliyetlerine devam etmesi ve diğer faktörler yüzünden eğitimimiz ve öğretmenimiz çok büyük zarara uğramıştır. Son altmış yıldır öğretmen profilimizin nasıl yozlaştırıldığını bir hatırlayalım. Yıl 27 Mayıs 1960 darbesi olmuş ve darbeciler ortaokul mezunlarına 45 gün kurs gösterip sınıf öğretmeni yapmış, halkın deyimiyle binlerce “JET ÖĞRETMEN” eğitim ordusuna katılmış, ilkokul öğrencilerimiz bunların insafına bırakılmış. Yıl 12 Mart 1971 yine darbe olmuş ve darbe sonrası kurulan hükümetler bir birine inat 45 günlük eğitim sonunda binlerce kişiye Eğitim Enstitüsü diploması vermiş ve öğretmen tayin etmiş. Halkımız buna da “hızlandırılmış ve sulandırılmış eğitim” ismini vermiştir. Yıl 12 Eylül 1980 darbe sonrası (YÖK) Yüksek Öğretim Kurumu oluşturulmuş, öğretmen yetiştiren bütün eğitim kurumları YÖK’e teslim edilmiş ve yeterli öğretmen yetiştirilememiştir. Öğretmen açığını kapatmak için 1990 lı yıllarda binlerce ziraat mühendisini ve veterineri sınıf öğretmeni yaptık. Bugün ise yüz binlerle ifade edilen eğitim Fakültesi mezunu öğretmen olarak atanmamaktadır. (700 bin civarında…) Sadece Teknik Eğitim Fakültesi mezunu yüz binin üzerinde atanmayan teknik öğretmen var. Üstelik 30 yıl önce yürürlüğe girmiş olan 3795 sayılı kanuna rağmen serbest piyasada “Teknik Eleman” olarak çalışması engellenmektedir. Endüstri Meslek Lisesinde ve Teknik Eğitim Fakültesinde 7-8 yıl pahalı bir Teknik Eğitim verdiğimiz kişilere diyoruz ki; “Öğretmen olarak çalışamazsın!”, “Teknik Eleman olarak da çalışamazsın! Şimdi soruyorum; öğretmene hangi yüzle “ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN “ diyeceğiz? Öğretmeni iyi yetiştirdik mi? Ekonomik yönden yardıma muhtaç olmaktan kurtardık mı? Mezun olan öğretmenlerimize iş verdik mi? Ülkemizde hem çalışan öğretmenler hem de atanamayan öğretmenler mağdur değil mi? Bu manzara ülkemizde ki eğitimin hangi noktada olduğunu göstermiyor mu? Daha fazla anlatmak istemiyorum. Sanırım okuyucularım ne demek istediğimi anladılar. Yukarıda arz ettiğim şartları taşıyan “gerçek öğretmenlerin” öğretmenler gününü kutluyorum. Öğretmeni ve eğitimi kötü duruma düşüren yetkililere de söyleyecek kelime bulamıyorum.. Saygılarımla. Allah’a emanet olunuz.  

Haber Editörü

Dikmen Hakan

hakandikmen30@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku