Trabzon'un gölgesinde kalmış bir şehir…(1)
globalbakis.com/özel-yorum-değerlendirme-haber
"Memleket sevdası hikâye imiş…
Eyvah ki ne eyvah…
Aslında bilinen bir kaç gerçeğin ortaya çıkmış halidir görünen yalancılığımız. Kimimizin işine geldiği için de aynı tarafta yer alıyormuşuzun rollerini yapıyoruz birbirimize. İçimizden birkaç fırtına birden dökülüverse de yüreğimizin derinliklerinden göz pınarlarımıza doğru; sonuçta, alanda razı satanda…
Maalesef; yapacak hiçbir şeyimiz yok.
Memleket sevdası hikâye imiş anlayana!
Maksat dostlar alışverişte görsün.
Sorsan ağzından dökülen "vatan/millet/yaşasın Sakarya", icraat de ise "kader/ kısmet"…
Kimi birilerinin sırtından bal satarken ahaliye, kimileri ise babasının şemsiyesiyle ya da soyadının kalkanıyla büyüdü toz toprak dahi göremeden. Elinden çekip alsan babaya ait ne varsa, geride kalanlara tükürük bile tenezzül etmez ya neyse.
Hadi bakalım menfaat çirkefliğinin adı adamlık olmuş..
Aslında farkında mısınız bilmem ama sözüm ona adam (!) gibi ortalıkta dalavereyle alınmış olan makamının forsuyla dolaşanların çoğusu memleket sevdasını özünde değil, sadece reklam boyutunda sözünde yaşayan ve özellikle de bu yıl daha bir önemine vurgu yaptığımız aile kavramı esaslarında, bilhassa evlilik hayatlarında sıkıntılı adamlardır. Aile kavramları problemlerin içerisinde, kavramsız kalarak; hükmünü çoktan yitirmiş olduğundan, kimseler için her hangi bir şey de ifade etmez ama sözde bu adamların (!) memleket sevdasının arkasına saklanarak yaşamaya çalışmaları ise zaten tiyatronun başka bir sahnesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu şehir, hep bu adamlar yüzünden kaybetmedi mi?

Biz aslında yanlış anlamışız…
Onların asıl amacı kendilerine veya aynı soyadı taşıyan akrabalarına menfaat sağlamaktan başka ne oldu ki? Örnek merak edenler, alıcı gözlerle etraflarına rahatlıkla bakabilirler…
Oysaki bütün doğrular, bizim kendi yanlışlarımızda saklıymış meğer.
Allah aşkına; birilerine lakap takarak, laf ebeliğine soyunarak ve hatta kendilerinin soysuzlaşmış köhne kibirli yalnızlıklarına çare ararcasına, yanı başlarında yol yürüdükleri birilerinin dahi baş harflerine dahi dikkat etmeden, işinde gücünde olanlara kodlama yoluyla, hiç te utanmadan ve sıkılmadan atıfta bulunan bu memleket sevdalısı (!) şantajcıların ve yalamacıların durumuna üzülmemek elde midir?
Aslında üzüldüğümüz bu kadim şehir ve kadim insanımızdır ama "hırsız içeriden olunca, öküzümüzün bacadan çıkması" durumuna yapacak hiçbir şeyimiz bulunmamaktadır.
Kimlerin elinde kalmış bu kadim şehrim; eyvah ki, ne eyvah…
Ne çok sevmiş, ne çok özlemiştik oysaki!
Tabii yersen…

"Bu sıralar Erzurum'da memleket sevdalısı olmak moda olmuş…
Aman efendimler ortalıkta kol geziyor.
"Hürmetler pirim" selamı yok satarken, adamlık denen gazoz ağacının dibine kireç suyu dökmüşler iyi mi…
Dedik ya, sorsan; ağzından dökülen başta vatan.
Üstelik besmelesiz, asla...
Bu arada "vatan, millet, Sakarya" cılara sorsan askerliğini de canla/başla hem de çok büyük bir fedakârlıkla bedellisinden, hemi de bedelini ödeyerek yapmıştır!
Kuruşu, kuruşuna…
Güler misin/ağlar mısın?
Şöyle bir pencereden seyre dalayım dedim, kimler var böyle kuruş hesabı yapan diye; meğer ne çok seveni varmış bu şehrin.
Şaşırdım kaldım valla.
Plaketler, teşekkürler, takdirler, hatta ve hatta liyakat diplomaları havalarda uçuşuyor.
Bir de bunlar kalkmış Manukyan'ın vergi rekortmenliğini çok görmüşler, gel de inanma.
Gruplaşarak vatan sevdasına koşar adım uçanları mı dersin, şahsi olarak "süperMAN" laşarak olaylara kafa atanları mı dersin, en kral savunucu biziz havasında ortalık da, üstelik düğün havasında başı başka kıçı başka ahenkte olanları mı dersin.
Hani az önce bahsetmiştik ya, kendi adının baş harflerine bakmadan başkalarına hitap ederken kodlama yapan avellerden mi bahsedeyim; yoksa onlara inanan bir kesimin varlığından mı!
Maşallah; pazarcı tezgâhı gibi ne arasan var bu meydanda.
Yok, yok…
Üstelik eşelesen, hiç birisinin yaralı bir parmağa işediği, pardon su döktüğü dahi vaki değildir.
Üzücü olan, bu çeşitliliğimiz değil; bu çeşide prim vererek başımızın üstünde dolaştıran zihniyette elbet.
"Kimin ne kırığı var bilmem ama artık bu işe bir son vermenin zamanı da, vakti de ve hatta hatta haddi de geldi de geçiyor bile…
Bu şehrin sorunları ortada!
Çözecek olan merci de belli, adım atacak kurum ya da kurumlar da.