Tarih: 06.08.2023 11:13
SUSMAK
Susmak; söylenecek çok şey varken, bunları söylemenin hiçbir şeyi
değiştiremeyeceğini düşünmek midir yoksa korkunun kuracağı tuzağın bilinmezliğinin
anaforuna kapılıp da dudaklara pranga vurmak mıdır?
Susmak; gelişen olaylara ve durumlara karşı sessiz protesto mudur yoksa olana bitene
râzı olup kabullenmenin, boyun eğmenin değişik bir ifadesi midir?
Şimdi ben; "susmak ses tellerindeki enerjiden tasarruf etmektir" desem eminim
gülersiniz. "Korkunun ta kendisi" olarak nitelendirsem, dudak bükersiniz. "Konuşma
ihtiyacı hissetmemektir." , diye değerlendirsem o zaman da insan olarak yaratılmanın
sebebini sorgulamaya kalkışırsınız.
Bir yanda: "Susma, sustukça sıra sana gelecek.", sözü; diğer yanda: "Biliyorsan
söyle ibret alsınlar, bilmiyorsan sus da adam sansınlar." Yahut: "Çok bilen az konuşur,
akıllı olan susar.", şeklinde susmanın bir fazilet olduğu öğüdü… Peki, nasıl kurtulacağız bu
ateş çemberinden? Yoksa Fuzuli gibi: "Söylesem tesiri yok, sussam gönül râzı değil!" deyip
de köşemize çekilmekte mi arayacağız çözümü...
Hani bir bilge kişiye sormuşlar: "Üstat, bir insanın zeki olup olmadığını nasıl
anlarsın?" Tereddütsüz cevap vermiş: "susmasından!" "Ya hiç konuşmazsa?" "O kadar
akıllı insan yok ki!" deyivermiş bilge kişi. Biz de çok akıllı olduğumuzu ispatlamak için
hepten susalım mı ha! Ne dersiniz? İşin felsefesi bir yana sahi söyler misiniz bana, "susalım
mı, konuşalım mı?"
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed(s.a.s) ne buyurmuş: "Haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır." Haydi, çıkın bakalım işin içinden!
Peki, ne zaman susar insan? Konuşulacak konu hakkında söylenecek sözü yoksa susar.
Konuşulanları seviyesiz ve gereksiz buluyorsa susar. Karşısındaki insanı dinlemek
istemiyorsa susar. Korkuyorsa, çekiniyorsa susar. Yanlış yaptıysa, hatalıysa, suçluysa susar.
İncinmek istenmiyorsa, incitmek, kırmak istemiyorsa susar. Kimi zaman da sesini duyurmak
için susar.
Kabullenmenin olduğu kadar isyanın en etkili silâhı olan susmanın süresi de yerine ve
önemine göre uzar ya da kısalır; bazen bir duruş, bir soluklanma kadar, bazen de mezara kişi
ile birlikte gömülen sükût olur.
Susmak, iletişimin kesildiği, güvenin tükendiği, sözün bittiği yerde kelimelere küsmek
değildir elbet. Bu sessiz bekleyişte bir vakar vardır. Her susuşun mutlaka bir anlamı vardır ve
her susuş bir şeyler anlatır pek tabii ki ârif olana.
Susmak, avaz avaz bağırmaktan daha etkili bir silâhtır zamanına, yerine göre.
Yüreklerin seviştiği, gözlerin konuştuğu yerde kelimelere zaten ihtiyaç duyulmaz. Susmak,
böyle durumlarda ölesiye bir sevgi olur, kucaklar bir ömrü. Kimi zaman da susma dile
getirilmeyen bir öfke, bir saatli bombadır adeta.
Çaresizliğin sessiz çığlığı olarak da nitelendirdiğimiz kimi susuşlarda bir büyük
ayrılığın hüznü vardı. Böyle durumlarda isyan zincire vurulur, öfke dondurulur. Acının
bulutları ile buğulanınca gözler, damlalaşan yaşlara hâkim olunamaz.
Sessizliğe yelken açmak olan susmak; incitmemek, kırmamak adınaysa elmaslaşır.
Ancak haksızlığın olduğu yerde susmak, boyun eğmektir zulme, zâlime.
Ne demişti Mehmet Emin Yurdakul;
"Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir."
Sus; ama yerine ama zamanına göre. Konuş; ama yerinde, ama zamanında. Unutma ki
söylediklerin kadar sustuklarından da sorumlusun. Yıkacaksan Çalap'ın tahtını, kıracaksan
kalbi, inciteceksen gönlü sus! Sus, böyle durumlarda düğüm düğüm de olsa boğazında
söyleyeceklerin. Dillendireceksen haksızlığı; dikileceksen zulmün, zâlimin karşısına.
Mazlumun yanında olacaksan, konuş! Susma! Haykır, bütün gücünle haksızlığı, haksızlığı
yapan haksızın yüzüne! Haksızlığın, adaletsizliğin karşısında susarsan; vicdansız,
vicdansızlığına; namussuz, namussuzluğuna; hırsız, hırsızlığına; arsız, arsızlığına; kahpe
kahpeliğine; hain de ihanetlerine yenilerini ekler.
Hadi ÖNAL/ELÂZIĞ
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —