SÖZ VERDİNİZ TUTMADINIZ!
BİLİYOR MUSUNUZ? SİZ BU MASADA EMEKÇİNİN UMUDUNU KIRDINIZ...
Bir ülkenin Çalışma Bakanı çıkıyor, kameraların önünde konuşuyor:
"2025'in ikinci yarısında gerçekleşen enflasyon kadar zam yapacağız" diyor.
Yani?
"Ocak-Haziran 2025 enflasyonu kadar zam vereceğiz" diyor.
Rakam belli: Yüzde 16,7.
Ama ne oluyor?
Ertesi gün bir ses geliyor Maliye Bakanlığı'ndan:
"Yok öyle bir şey!"
Ve o dakika bizim Çalışma Bakanı sırra kadem basıyor.
Nerede?
Yurtdışında!
Tesadüfe bak!
Dün hükumet yeni teklifle geliyor:
"Zam oranını yüzde 11'e düşürdük."
Aaaa… Hani yüzde 16,7 idi?
Yani bakanın dediği başka, hükumetin yaptığı başka.
İşin özeti şu:
Bakan konuşmuş ama konuşmamış sayılıyor.
İmzalamış ama imzalamamış gibi davranılıyor.
?
Peki bu nasıl oluyor?
Çünkü bizde bazı bakanlıklar var ama aslında yok gibi.
Bazı bakanlar var ama "emir eri" gibi.
Kararı başkası veriyor, sorumluluğu başkası taşıyor.
Anlaşılan o ki, Çalışma Bakanının masasının altında görünmeyen bir sandalye daha var: Maliye Bakanının sandalyesi…
O oturmadan hiçbir teklif geçerli sayılmıyor.
Şimdi bir dakika, işin teknik tarafına dönelim.
"Gerçekleşen enflasyon" dediğin zaman ne anlam taşır?
Yani ne demek?
Geçmiş 6 ayda TÜİK'in açıkladığı enflasyon.
Yani 1 Ocak'ta başlayan sözleşme için 1 Temmuz'da zam yapacaksan,
Ocak-Haziran arası TÜİK verisine bakarsın.
Buna "gerçekleşen enflasyon" dersin.
Bunun dışında bir şey öneriyorsan, o zaman "beklenen enflasyon", "hedef enflasyon", "tahmini oran" dersin.
Ama sen önce çıkıp "gerçekleşen enflasyon kadar zam vereceğiz" deyip, sonra "yok öyle demedim, onu Maliye onaylamadı" dersen…
Kusura bakma, ya cümleyi bilmiyorsun ya da kelimelerle oynuyorsun.
Şimdi soralım:
Madem zam oranını Maliye belirleyecek,
Neden o masada Çalışma Bakanı oturuyor?
Neden toplu sözleşme metnini o paraflıyor?
Neden kameraların önünde umut dağıtıyor?
Yani bu ülkede bakanlar artık neyi temsil ediyor?
Kendilerini mi?
Hükümeti mi?
Yoksa her şey sadece bir WhatsApp grubundaki "okundu" işareti gibi mi?
Şimdi kamu işçisine diyorlar ki:
"Yorgun musun?
Oyalandığını mı hissediyorsun?
Ciddiye alınmadığını mı düşünüyorsun?"
Evet!
Ama merak etmeyin, bu bir hissiyat değil;
Bu yaşanmış bir gerçek.
Son söz:
Çalışma Bakanı, eğer gerçekten bu süreci yanlış anladıysa; çıkıp, "Yanıldım" demeli.
Yok eğer her şeyi bildiği halde göz yumduysa, "Sorumluyum" demeli.
Ama ne yapıyor?
Sendikaları suçluyor.
Yani her şeyin suçlusu yine işçi oluyor!
Şaşırdık mı?
Elbette hayır!
Siyasetin cebindeki her zaman hazır olan B planıdır bu.
Yani alışık olunan senaryo!
Bu işin adı toplu sözleşme değil artık:
Toplu oyalamadır...
Bakanın adı var ama yetkisi yok.
Devletin masası var ama ciddiyeti yok.
Geriye ne kalıyor?
Biraz mizah,
Çokça öfke,
Sonrasında, kalıntı olarak ne kaldıysa o kadar umut.