Tarih: 21.12.2022 13:34

SOSYAL SADİZM

Facebook Twitter Linked-in

SOSYAL SADİZM   Betimsel gözlemle ( Olaylara müdahale etmeden yapılan) bir Belgesel filminden: Bir aslan, savunmasız bizon yavrusunun yanına yaklaşır. Herkesin beklentisi savunmasız olan yeni doğmuş  bizon yavrusunu yiyeceği yönünde olduğundan yürekler bir hoş olur. Aslan, hafif ısırıklarla, hafif pence darbeleriyle onu sever, hatta onun daha olmayan boynuzlarıyla vurduğu hafif karşı darbelere de ses çıkarmaz. Meğerse, yavruyu parçalayacak diye düşündüğümüz aslanın amacı; annesiz kalmış, yalnızlıktan korkmuş yavruyu rahatlatmak annelik yaparak, koruyarak sahip çıkmakmış. Hicbir yırtıcı hayvan, karnı aç değilse, karşıdan  saldırı algılamamışsa başka bir canlıya, özellikle de kendi cinsinden olana saldırmaz. Hele hele; Yaraladıktan sonra bir kenara çekilip, yarası nasıl kanıyor, nasıl ölüyor diye seyretmez. Kısacası sadistlik yaparak sadist olmaz, yaratılışı gereği olamaz.   Bir koyun sürüsü uçuruma geldiğinde en öndeki koyun uçurum aşağı atlamasıyla onu gören diğer koyunların uçurumdan atladığının böylece  koca sürünün  telef olduğunu anlatan haberleri sıkça duyarız. Koyunlar, insana göre saçma gelen bu davranışı; Sürü psikolojisinin aitlik olma duygusunun alt güdüsünün verdiği sonunu düşünmeden yapılan bize göre saçma içgüdüsel davranışla bunu yaparlar. Acı çeken koyunların kendisidir ama, bu mazoşist hisle davranmak sonuç olarak koyunun kendisi olduğundan kimse koyunlara acımaz; koyunların mazojist davranışından dolayı telefinden zarara uğrayan  çobana acır. Zaten çoban da, koyunlara değil; bu sürü psikolojisinin mazoşist hissin sonucu olan olayın bilimsel yakınlığıyla değil , kendini ucurumdan atarak diğer koyunlara önder olan ilk koyuna küfrede küfrede kendine acısıyla ilgilenir.   Bu örnekte sürü olarak yapılan bilinçsiz, güdüsel bir eylem var. Olaya gerçekçi bakarsak, burada koyunların yaptığı güdüsel de olsa kendi tercihleridir. Insan hayvandan farklı olarak irade, muhakeme sahibidir. Öyle olmasına ragmen: Hayvanlar aleminde gördüğümüz bu olayların benzerini, insanlar aleminde de sadistlik ve mazoşistlik hatta hatta aynı olayda ikisini bir arada görmek görmek mümkün. Ekonomik şartlar iyiyken, refah sevisyesi yüksekken sırf gününüz insanının sosyal, aile bağları zayıflayarak günümüz stresini kaldıramayarak, geride bırakacağı insan ve sorunları düşünmeden intihar eden azımsanmayacak sayıda insanlara rastlarız. Emile Durkheim'in egoist (bencil) intihar dediği bu intihar çeşidi, adındanda anlaşılacağı gibi uç noktadaki egoistçe yaklaşıma iyi bir örnektir. Bir de, irade sahibi olan insana, irade sahibi insanların zorla yaptırmış olduğu; akıllara durgunluk veren baştan sona sosyal sadizm içeren  intiharlar var: Tayland'da eşi ölünce, bağırtılarına yalvarmalarına bakmadan, diri diri eşinden önce mezara konulup, ölen eşi üzerine konduktan gömülen kadın adına dini tören, gelenekte olsa tam bir topluca yapılan sosyal sadistik örnektir. Seyrettiğim videoda, kadının mezara yatırıldıktan sonra bile, son kürek toprak dökülerek sesini duyuramayacağı son ana kadar, karşıdakilerin insan olabileceğini düşünerek umutla son ana kadar beklediğini içim parçalanarak seyrettim. Ölen kocasıyla diri diri yakılma eylemiyle biten sati geleneği de sosyal sadizme, malesef olmayasıca diğer bir örnek. Kadını, ölü eşiyle diri diri yakanların vicdan rahatlatmak için mantığına bakın; neymiş kocasına iyi baksaydı ölmezmiş. Bu mantıksa, mantığın ters mantığına göre bakıldıgında, İyi de adam da kendisine iyi baksaydı da ölmezmiş, o zaman adamı hem öldüğü hem de kendisine iyi bakmadığı için iki defa yakın mantığı çıkmaz mı? Sizi bilmem de; Burada kadınlar dini ve sosyal baskı nedeniyle isteseler de istemeseler de yapılacaklara boyun eğmeleri gerektikleri baskısının kabullenişiyle az da çokta olsa  mazoşist geldi bana. Bazılarımız, bunlar az gelişmiş, kültür seviyesi düşük ülkelerde olur diyorsanız; alın size, Avrupa'nın göbeğinde, çoğu kültürlü insanların bulunduğu ortamda bir sanatçının yapmış olduğu garip,  Dünya'da süreci ve sonu sonradan üzerinde çok araştırma yapılıp çok yankı uyandırmış sosyal bir deney. Performans sanatçısı Marina Abramoviç, 1979 yılında Rhythm 0 adını verdiği bir gösteri sergiledi. Rhythm 0, hem gösteri esnasında olanlar hem de sonuçlarının gösterdikleri sayesinde sanat tarihinin en sarsıcı performanslarından biri oldu.   Performans sanatçısı Marina Abromoviç, otuzlu yaşların başlarında, daha ünlü olmadan, içinde gül, çikolata, kesici maddelerinin de bulunduğu yetmiş iki materyalin üzerinde kullanılabileceği, bu kullanılma esnasında altı saat boyunca hiçbir tepki vermeyeceğini ilan ederek  Ryhthm sıfır adlı bir gösteri düzenleyeceğini açıkladı.   Gösteri günü gelip çattı. Gösteriyi merak eden insanların doldurduğu gösteri salonunda, yetmiş iki parça masaya dizildi, Marina ortaya dikilip transa geçti ve gösteri  başladı.   Baştan, gösteri, sıkıntısız ve güzeldi. Elini sıkanlar, ona gül verenler, yaptığı cesaret verici uzun gösteriden dolayı ona cesaret vermek için saçını okşayıp güzel sözler söyleyenler. Ama hep böyle gitmedi. Her davranışa tepkisiz kaldığını gören insanlar, davranışlarının tarzını değiştirmeye başladı.  Birisi geldi elbisesini yırttı, başka birisi vücudunun üst tarafını çıplak bıraktı. Birisi bıçağı alıp hafifçe boynunu kesip, kanını emdi. Oradaki makyaklardan biri, masadaki silahı alıp Marina'nın kafasına dayayacak kadar olayı abarttı. Allah'tan oradakiler adamın elinden silahı alıp adamı sakinleştirdiler.   Şiddetin bu kadarla bittiğini düşünebilirsiniz, bitmedi.   Yarı çıplak kalan Marina'ya elle defalarca taciz ettiler. Hatta birisi kucaklayıp masaya yatırarak tecavüz etmek istedi. En azından buna müsade etmeyecek kadar sağduyusu kalmış oradaki az sayıdaki insanlarca gene kurtarıldı.   Kendinin bile tahmin edemediği bu kadar şddetin, bu kadarla bittiğini düşünebilirsiniz, bitmedi. Yarı çıplak kalan Marina'ya elle defalarca taciz ettiler. Hatta birisi saldırı eşiğinj fazlasiyla aşıp Marina'yı kucaklayıp masaya yatırarak tecavüz etmek istedi. En azından buna müsade etmeyecek kadar sağduyusu kalmış oradaki az sayıdaki insanlarca gene kurtarıldı, işkencelerden sonra, kanlar içinde, gözyaşlarına boğularak da olsa altı saati bitirdiğinde, hareket etmeye başladı. Artık en azından yapılanlara sessiz kalmayacak kadar da olsa savunmasız değildi. Biraz önce, savunmasız olan Marina'ya her türlü işkenceyi hak gören Insanlar, Marina'nın  hareket ettiğini görünce kaçışmaya başlarlar. Artık karşılarında, yaptıklarının, kendilerinin ve vicdanlarının üstlerine üstlerine gelen inkar edemeyecekleri, onlara hesap sorabilecek, üzerinde yapılanların ağir izlerini taşıyan, canlı belge niteliğinde, yaptıklarını  inkar  edemeyecekleri canlı harekey eden bir resim vardır. Artık çevresinde insanlar beyninde görüntü olarak yoktur. Sadece yaptıkları canlı şahit olarak gözünün önünde, vicdanında kacamadığı suçluluk duygusu, üzerine doğru yürüyen kanlı çıplak vücuduyla vicdanının en derinlerine  saldıran Marina ve vicdansızlığın canlı resmi vardır. Biraz önce sadistlikte sınır üstüne sınır atlayan kişiler, bu yoğun duyguların verdiği vicdan duygusunun verdiği korkuyla kaçmasın da ne yapsın. Aslında kaçtığı; insana, canlıya karşı insan olamamanın verdiği, vicdan, suçluluk duygusudur.  Ama nereye giderse gitsin hep kendisiyle gelecek, hiçbir zaman onu bırakmayacaktır. Marina eve döndüğünde gosteriden önce simsiyah olan saçlarının bir kısmının bembeyaz olduğunu farkeder. Bu anlattığın olay da 40-50 sene onceki olay, şimdilerde böyle şeyler olmaz diyebilirsiniz. Günümüzde deyaşanan; savaşlarda, silahlı insanların çevresindeki silahlı kalabalığa güvenerek savunmasız insanlara sivillere yaşatılan olaylar bu yazdığım örenkleri değişik bir versiyonu değil mi? Malesef, sosyal sadizm de hep vardı hep olacak! Ben neyi merak ederim: Aslında, insanların insanlara sadistçe yaptıklarını bu şekilde üstlerine yürüterek, gözlerine gözlerine sokma, vicdanlarına vicdanlarına baskılama, mağdurun çektiği acıyı, acıyı çektirene aynı anda kanalize etme şansımız olsa o insanlar acaba sadist olabilir miydi? Öncelikle, insan olmak, insan kalmak dileğiyle, Sağlık, huzur saygıyla kalın! Hasan Barın


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —