Her Şey Bu Kadar Normalleşmişken Kim Asıl Deliyi Görecek?
Sabah uyanıyoruz, daha gözümüzü açmadan cep telefonunun ekranına eğiliyoruz. Haberler, bildirimler, krizler, zamlar… Hepsi put gibi karşımıza dikiliyor. Düşünmemize bile fırsat vermeden yeni bir güne "hazır mıyım?" diye değil, "acaba bugün ne patladı?" diye başlıyoruz.
Bu sadece bir ruh hâli değil, sistemin bizden beklediği standart mod.
Yorgun olacaksın.
Koşarak yaşayacaksın.
Sürekli yetişmeye çalışacaksın.
Ve sonunda yorulduğunu fark edemeyecek kadar tükenmiş olacaksın.
Artık toplumun genel geçer hâli: Bıkkın, kızgın ama nedense hâlâ susan insanlar kalabalığı.
Modern dünyanın en büyük başarısı şu: Yorgun bir toplum yaratmak, sonra o yorgunluğa "normal hayat" demek.
Sürekli Koşuyoruz Ama Kimse Hangi Yarışa Katıldığını Bilmiyor
"Daha iyi bir hayat" diye pazarlanan şey, erişilemeyen bir hedef hâline geldi. Hep bir şeyleri yetiştirmek zorundaymışız gibi yaşıyoruz. Fatura ödemek, güncel kalmak, ekonomik çalkantıları takip etmek, sosyal medya ritüellerini yerine getirmek… Hepsi birer görev.
Aslında ne oluyor biliyor musun?
Biz koşuyoruz, sistem durduğu yerden bizi izliyor.
Çalışıyorsun, kazanamıyorsun.
Didiniyorsun, yettiremiyorsun.
Gece uyuyorsun, sabah daha yorgun kalkıyorsun.
Çünkü sistem yorulmanı istiyor. Yorulan insan ses çıkaramaz. Yorulan insan adaletsizliği görse bile "bir ara bakarım" deyip erteler. Yorulan insan haksızlığa uğrayınca bile ses tonunu yükseltmeyi beceremez.
Modern hayatın en sessiz suçu bu: Tükenmişlik üreterek insanı yönetmek.
Herkese Aynı Masal: 'Çalışırsan Başarırsın'
Kimse kusura bakmasın ama bu çağın en büyük yalanı bu.
"Çalışırsan başarırsın."
Kime göre?
Neye göre?
Kimin koyduğu kurallarla?
Sen çalışıyorsun, başkası kazanıyor.
Sen üretiyorsun, başkası büyüyor.
Sen yoruluyorsun, başkası alkışlanıyor.
Bunun adı başarı değil; sömürünün makyajlanmış hali.
Birileri arkada oturup imzayla milyonlar kazanırken, birileri ayakta saatlerce çalışıp ay sonunu zor getiriyorsa, burada başarı falan yoktur. Burada sadece şık paketlenmiş bir adaletsizlik vardır.
Gerçek şu:
Bu sistemde çalışmak değil; bağlantın, soyadın, kurduğun masadaki yerin belirler kaderini.
Dijital Panayırda Kaybolmuş İnsanlık
Eskiden insanlar düşünür, konuşur, tartışırdı. Şimdi herkes ekranlara gömülmüş durumda.
Sadece izliyoruz…
Sadece tüketiyoruz…
Sadece tepki veriyoruz…
Ve ironik şekilde her şeyin farkındaymışız gibi davranıyoruz, ama aslında hiçbir şeyin içinde değiliz.
Dijital dünya bize "özgürlük" diye satıldı, ama gel gör ki en büyük esareti orada yaşadık.
Profil fotoğrafı güncelleyerek kendimizi değiştirdiğimizi sandık.
Bir haber paylaşarak dünyayı kurtardığımızı düşündük.
Emojiyle tepki vererek vicdanımızı rahatlattık.
Gerçekte ne oldu?
Hiçbir şey.
Çünkü sistem seni etkileşim üreticisi yaptı, fikir üreticisi değil.
Sessiz Bir Koşu Bandı: Nereye Gittiğimizi Bilmiyoruz
Eskiden insanlar neden yaşadığını bilirdi. Şimdi herkes "niçin çalışıyorum?" sorusunu bile sormaya korkuyor.
Hayatımız bir koşu bandına döndü:
Koşuyoruz, hızlanıyoruz, yoruluyoruz, ama yerimizde sayıyoruz.
Düşünsene…
Bir ülkede milyonlarca insan aynı sorunu yaşayıp da kimsenin çıkıp "Burada yanlış giden bir şey var" dememesi, dünyanın en büyük toplumsal deneyidir.
Bizim adımıza kararlar alınıyor, bizim adımıza sistem dizayn ediliyor, ama kimse bize "Ne istiyorsunuz?" diye sormuyor.
Çünkü cevabımız tehlikeli olabilir:
Adalet.
Eşitlik.
Rahat bir nefes.
Gerçek bir hayat.
Bunları isteyince sistem bozulur. İşte o yüzden yorulmamız gerekiyor.
Asıl Soru Şu: Ne Zaman Durup Kendimize Bakacağız?
Sistem yorgun insan istiyor; peki biz ne istiyoruz?
Belki de ilk defa gerçekten sorsak…
Belki de ilk defa durup nefes alsak…
Belki de ilk defa "Bu hayat kimin hayatı?" desek…
O zaman belki değişimin fitilini ateşleriz.
Çünkü unutma:
İnsanlar yorgun olabilir ama toplumlar uyanınca hiçbir sistem ayakta kalamaz.
Bir sabah herkesin aynı anda "Artık yeter!" dediğini düşün.
Bir sabah herkesin aynı anda "Ben bu oyunu oynamıyorum" dediğini düşün.
Bir sabah herkesin aynı anda "Bu düzeni kabul etmiyorum" dediğini düşün.
İşte o gün, tarihin yönü değişir.
Figüranlığı Reddeden Bir Toplum, Oyunu Yeniden Yazar
Bu düzenin bize biçtiği rol basit:
Koş, yorul, sus.
Ama unutma…
Biz istemediğimiz sürece hiçbir sistem sonsuza kadar sürmez.
Yeter ki figüran olmayı reddedelim.
Çünkü ses çıkaran bir toplum, hiçbir gücün susturamayacağı bir gerçektir.