Neler oluyor bize?
Hafta sonu gerçekten ama gerçekten bu şehrin rezaletinin başka bir versiyonuna tanıklık ettik. Belki çoğumuzun haberi dahi olmadı ama şehrin nadide turistik otellerinden birisinde hem de o kadar yabancı misafirin ortasında, bir koltuk kavgasıdır aldı başını gitti.
Muhasebeciler Odasının Genel Kurulundan bahsediyorum.
Her şeyin normal bir seyirde sürdüğü ve birilerinin yanlış olduğunu iddia ettiği duruma, kendi yanlışlarını görmeden ve aldırış dahi etmeden, bile isteye ve inatla devam etmesi ve yine üzülerek belirtmek isterim ki, şiddet yoluyla da provakate etmesi şehrim adına utanç kaynağı olmuştur.
Henüz üzerinden günler geçmemişken, bilmem kaç kişilik delegesi olan bir genel kurul seçimlerindeki sandıktan, delege fazlası oy çıkması rezaleti gibi hem de…
Birkaç haftada hem de yine göz önündeki bir kurumun koltuğunda üç başkan değişiyor…
Merak ettiğim bir husus var!
Kendilerine, bilhassa aynı camiadan olan birbirlerine saygısı olmayan bu insanlar; yarın bir gün seçilmiş oldukları bu koltuklarda, sözde temsil ettikleri kişilere veya sözde hizmet amacıyla oturdukları bu kamu alanı sayılan yerlerde, kamuya nasıl saygı gösterecekler ki?
Yapmış olduklarını beyan ettikleri (!) hizmetin, kime ve ne şekilde olduğu izlenimini bu şekilde mi verecekler?
Kaldı ki tutulan kayıtlarda ve çekilen tüm görüntülerde her şey normal seyrinde devam ederken; birisinin kalkıp toplantıyı, tüm kuralları ve teamül hukukunu hiçe sayarak, defaatle hem de ceviz kabuğunu doldurmayacak bir sebepten (!) dolayı bile-isteye sabote etmesini esefle izledik diyebilirim.
Hatta ve hatta sebebi ne olur ise olsun; haklı dahi olunsa (!) ki kayıtlarda olunmadığı gayet net bir biçimde ortada iken, kanun ve uygulama yönetmeliği hükümleri ortada iken, seçilmiş ve görevi henüz devam eden ve hatta kanunen temsil yetkisi bulunan, resmi sıfatı olan bir yönetim kurulu başkanına fiziki saldırıda (!) bulunmanın mantığını ve sebebini halen daha çözmüş değilim.
Ne hakla ve ne hadle.
Bu kanun tanımazlığın ve keyfi adımın gücünü nereden, kimden aldığınızı merak dahi etmeden.
Hem de misafirlerin ve protokolün gözü önünde!
Hem de uluslar arası ismi olan bir turistik otelde.
Hem de; Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası adını taşıyan nadide bir kamusal görevi olan bir kurum adının içerisinde.
Tıpkı henüz reşit olmamış çocuklar gibi ve mahalle kavgası misali…
Belki temsil adınızın önünde "serbest" ibaresi olabilir ama kamusal alanlarda ve kamu adına bu kadar serbestliğinizin olduğunuzu size kim söyledi?
Açılım ve logonuzun içerisinden "Erzurum" ibaresini çıkarın da, nerede ve nasıl isterseniz gidin; koltuk mu olur, menfaat mi olur, ego mu olur, inatlaşma mı olur dilediğinizce kavganızı yapın.
Hiç birimizin ve kimsenin umurunda da değilsiniz.
Kaldı ki bu saçma sapan olayın içerisine bir hanım kardeşimizi, o odanın ciddi meslek emektarlarından olan bir hanım meslektaşınızı, şehrin nadide, tanınmış ve sevilen insanlarından birisinin adını karıştırılması, sırf divan başkanlığı için hazırunun çoğunluğunun teklif ve onayı alınmışken, böylesi bir ego zafiyetine meydan verilmesi ise esefle izlediğimiz başlı başına başka bir üzücü durumu oluşturmuştur.
Her zaman dile getirdiğimiz STK Yönetimlerinde uygulamaya konulması gereken 2 veya 3 dönem kuralı mecburiyetinin olması durumunun önemi bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu tür alanlarda uzun süreli söz sahibi olan kişilerimiz belli bir zaman sonrasında bu kamu alanlarını kendi şahsi yerleri gibi algılamakta ve o yönde kendilerince her hangi bir kanun ve yaptırıma da aldırış etmeden, muhatap almadan (!) kendi mallarıymışçasına şiddet yoluyla koruma tedbirlerine başvurmaktadırlar.
Örneğini hafta sonu gördüğümüz gibi…
Örneklerini daha öncelerden de görüp, yaşadığımız gibi…
Erzurum Serbest (!) Muhasebeci Mali Müşavirler Odası adına çok üzüldüm.
Gerek siyasi açıdan, gerekse bu şehire hizmet açısından her daim göz önünde ve ön planda bulunan, bu üzücü olaya adı karışan şehrin nadide isimleri adına çok üzüldüm.
Erzurum adına çok üzüldüm.
Keşke şiddet yerine, var olduğunu iddia ettiğiniz haklılığınızı (!) salonu terk ederek gösterseydiniz.
Bence daha çok ses getirirdi.
Bari bu kadim şehrin adını kullandığınız için kamusal bir alanda tüm kamu adına bu şehirden ve insanlarından özür dileseydiniz.
Dünün dostluğun, kardeşliğin ve hürmetin başkenti konumunda olan Dadaşlar diyarı Erzurum'dan bu tür "ego" görüntüsü ön plana çıkan olaylara tevessül etmek ne acı?
Sormayalım mı şimdi;
Neler oluyor bize?