Tarih: 08.12.2025 13:45

Kuzey Kıbrıs’ın Yalnızlığı:

Facebook Twitter Linked-in

Burhan Uçaner

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) uluslararası alanda tanınmaması, Türkiye'nin en derin diplomatik yaralarından biri olmayı sürdürüyor. 1974 Harekâtı sonrası kurulan devlet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararlarıyla "hukuken geçersiz" ilan edildi ve tüm ülkelere "tanımayın" talimatı verildi. Bugün Türkiye dışında hiçbir BM üyesi KKTC'yi egemen devlet olarak kabul etmiyor. Ancak meselenin en çarpıcı ve Ankara'da en çok hayal kırıklığı yaratan boyutu, "kardeş" addedilen Türk devletlerinin –Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan– de aynı safta durması.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2002'den beri Kıbrıs politikasını "egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm" eksenine oturttu. Recep Tayyip Erdoğan, federasyon modellerini tamamen reddederek KKTC'nin tam bağımsızlığının ve uluslararası tanınmasının peşine düştü. Doğu Akdeniz'deki enerji denkleminde Güney Kıbrıs'ın AB üyeliği, Yunanistan ve İsrail'le ittifakı Türkiye'yi sıkıştırınca, Ankara KKTC'yi stratejik bir kalkan haline getirdi. Neo-Osmanlıcı vizyonla birleştirilen bu politika, Anadolu'dan ada'ya yoğun nüfus aktarımı, cami inşaatları, eğitimde İslamcı vurgu gibi adımlarla desteklendi. Ne var ki bu bağımlılık ilişkisi, KKTC'yi Türkiye'nin "uzak eyaleti" konumuna indirgedi ve uluslararası meşruiyet kazanma ihtimalini zayıflattı.

Türk Devletleri Teşkilatı (eski Türk Konseyi) üyeleri ise teoride pan-Türkist birliğin doğal parçası olmalıydı. Erdoğan, 2025'te bile "Türk dünyası KKTC'nin yanında durmalı" çağrısını yineledi. Gelgelelim Azerbaycan dışında hiçbir üye tam tanıma yoluna gitmedi; Azerbaycan dahi Karabağ zaferi sonrası verdiği sözleri sınırlı gözlemci statüsüyle yetindi.

Peki neden?

Birinci sebep, uluslararası hukuka ve BM kararlarına bağlılık. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan, kendi bağımsızlıklarını Sovyet sonrası dönemde BM normlarıyla meşrulaştırmış ülkeler. KKTC'yi tanımak, "ayrılıkçı devlet" damgası yeme riskini doğuruyor. 2025 Nisan'ında Semerkant'taki AB-Orta Asya Zirvesi'nde bu üç ülke Güney Kıbrıs'la diplomatik ilişkilerini büyükelçilik düzeyine çıkararak pozisyonlarını netleştirdi.

İkinci sebep, ekonomik pragmatizm. Orta Asya devletleri, AB'den gelecek 12 milyar Euro'luk fonları ve enerji projelerini riske atmak istemiyor. TANAP gibi boru hatları bile Azerbaycan'ı temkinli olmaya itiyor; Ermenistan'la barış süreci de tanıma ihtimalini gölgeliyor.

Üçüncü ve belki en acı olanı, AKP'nin baskı politikalarının ters tepmesi. KKTC yetkilileri açıkça "Kazakistan ve Özbekistan'ı "kardeşlik bağlarını yaralamakla" suçladı. Ankara'dan gelen "önlem alın" çağrıları ise Astana ve Taşkent'te soğuk duş etkisi yarattı. Zorlayıcı pan-Türkizm yerine devlet çıkarları ağır bastı; laik Orta Asya yönetimleri, Erdoğan'ın İslamcı tonundan da rahatsız.

Sonuç: 

AKP'nin "iki devletli çözüm" ısrarı, kısa vadede Türkiye'nin Akdeniz'deki manevra alanını koruyor görünse de uzun vadede KKTC'yi daha derin bir yalnızlığa itiyor. Türk Devletleri Teşkilatı'nda gözlemci statüsü gibi sembolik kazanımlar elde edildi, fakat tam üyelik ve tanıma hâlâ uzak. Değişim için Türkiye'nin önce AB ile ilişkilerini onarması, ardından Türk dünyasına "dayatma" yerine "kazan-kazan önerileri sunması gerekiyor. Aksi takdirde KKTC, Türk dünyasının bile resmen kabul etmediği "Türkiye'nin yalnız adası" olarak kalmaya mahkûm.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —