Kuzey kalede bir edebiyat sokağı…
Bilir misiniz?
Bu şehir bende bir sevdadır; ne çok gayret etsem, çabalasam da kavuşamadığım. Bağrında doğup ve hatta yaşadım diye sevinsem de, bir türlü ulaşamadığım.
Hangi sokaktan içeri girsem, hüzün dolar yüreğime.
Bazen çocukluğumun ince hatıraları içeren, bazen de gençliğimin deli sevdalarından oluşan bir hasret demeti.
Hangi durumda olur ise olsun hep özlemle arşınlamışımdır, bu şehrin sokaklarını. Âcizane kendi adımlarımın içerisinde kaybolduğum ve her adımında dahi ararken; kendimi bir kez daha yaralı, bir kez daha sevdalı ve bir kez daha çocuksu bulduğum.

Rahmetli babam geliverir hemen aklıma, hemen her sokağın öte başından, bana doğru ağır adımlarla gelirken; takındığı gülen yüzü yanı sıra, sevecen bakışlarında dahi olsa sorgulayan mızrak gibi bakışlarıyla.
-Halen daha bulamadın mı balam? Dercesine…
Oysaki hep kaybolmuşumdur bu şehrin sokaklarında.
Hep yapayalnız, bir başıma kala kalmışımdır; uzaklarda bir yerlere dalarak…
Ve her yalnızlığımın fırtınasında esen, deli bir rüzgârın savruntusunda; yeni bir sokağın kaldırımlarını adımlarken, hüzün damlalarının arasında kaybolduğum yeni bir mısrasında asılı kalarak…
Edebiyat Sokağı dediler bu yeni sokak adına. Merak etmemek için yabancı veya yalancı olmak lazım gelirdi elbet…
Veya en kötüsüyle de bu şehire küsmek.
Adımlarım, hiç te yabancısı olmadığım ve çocukluğumun en güzel yıllarının geçtiği, çok yakın olan ama zamanın tozlu raflarından da çok uzak bir yerlere alıp götürdü beni.
Belki de ilk kez bende beni bularaktan…

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, Erzurum Şubesinin güzide yönetiminden, Şube Başkanı Murat Ertaş hocamızın gayretleri sonucunda; Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen'in katkı ve özellikle de, samimi destekleri sonucunda şehrimize kazandırılmış bir kültür hazinesi olup, bir kez daha görmüş olduk ki, bu şehirde istenildiği vakit çok daha güzel şeyler de olabiliyormuş…

Öncelikle ben, kendi penceremden durumu seyre daldığım ve "bir çivi, bir nal" tespitinden yola çıktığım vakit, sadece dernek olarak görülen bir kuruma tahsis edilmiş "Eski Erzurum Evlerinden" bir tanesinden ortaya çıkarılan bu kültür hazinesinin, maneviyat pınarının kaynağının farkına, bu kadar geç varabilmenin üzüntüsü yüreğimi bir kez daha incitti dersem, yalan söylememiş olurum.

Özellikle Osmanlı dönemi edebî metinlerin Latinize edildiği "Türk Elifba Temrinleri" gibi, şairleri ve şiir okumayı sevenleri bir araya getiren, o duygu yoğunluğunu yaşamak için organize edilen "Şiir Mahfili" gibi, etkin okuma ve tenkitli edebiyat çalışmasını destekleyen "Eleştirel Okuma ve Hikâye Yazarlığı" gibi ve bir kez daha üzerine basa basa belirtmekte fayda gördüğüm Erzurum Büyükşehir Belediyesinin Türk kültür hayatına yeni yazarlar kazandırmayı amaçlayan bir kültür çalışması olan "Erzurum Yazarlık Mektebi" gibi, Cumartesi buluşmaları olarak da anılıp birbirinden kıymetli kültür adamlarının konuk olduğu "Kültür ve Medeniyet Sohbetleri" gibi, birbirinden farklı günlerde, birbirinden farklı kitapseverlerin "okuma grupları, kitap analizleri" gibi birçok programla EBB Dil ve Edebiyat Konağının bu şehire ve bu şehrin kadim insanına kattığı zenginliğin neden farkına varamıyorduk ki?

Binlerce yıllık kadim bir tarihe sahip olan ve bu tarih süreci içerisinde bayrağının dalgalandığı her devletten ve her milletten farklı örnekler alarak, zenginleştirilmiş bu mozaiğin güzelliğini neden göremiyoruz ki?
Ve tüm bunlar; sadece ve sadece küçücük bir siyaset dünyasının, hizmet amacıyla ortaya çıkarılmış düşüncesinin farklı bir yansıması olarak bizlere sunulmuş.
Bu gayretlerinden dolayı, emeklerinden dolayı Murat Hocamıza ve nezdinde tüm emektarlarına minnet duymamak ne acı!

Erzurum Kalesinin Kuzey surlarına bakan kısımdan, derneğe tahsis edilmiş olan evin bulunduğu sokaktan içeriye girdiğim vakit; aklımdan geçirdiğim keyfin tarifini yazacak kelimeleri ben henüz toparlayamadım. Hem zaten oraya "edebiyat sokağı" adını vererek, sanki de bu tür düşünceleri ortadan kaldırmak için ilk hamleyi yapmışlar diye düşünmedim de değil.
Kışın lapa lapa kar yağdığı vakit ilk işim bu sokağa gelip fotoğraf çekip/çektirip şiir yazmak boynuma borç olsun. Şiirin vurucu gücünden faydalanacağımızın sevinciyle, işte şimdi yandı bırakıp gidenler…

Şiir demişken, şiire kucak açıp yürek dolgunluğu içerisinde doyumunu da sağlayan Selim Adim hocamızın yönetiminde ki "Şiir Mahfili" programına misafir olarak katıldık. Hazırlıksız gittiğimiz ve özellikle de böyle bir ortamı beklemediğim için şaşkınlıktan birkaç dakika kendimce durgunluk yaşadım diyebilirim.
Sırasıyla okunan ve her bir nağmesinde başka bir hayat olan şiirlerin kulaklarımda bıraktığı huzurun tarifi ne mümkün! Ara ara ilahi ve gazel ile birlikte seslendirilen duygu patlamaları ise canımıza can kattı diyebilirim.

Konağa girişte hemen sol tarafta açılan derslikte, Murat Hocam yazarlık atölyesinde genç arkadaşlarımızla "yazarlık mektebi" çalışmasının lezzetinin tadını çıkarırken; biz ise üst katta şehrin belli bir dönemine damga vurmuş olduklarını bildiğimiz, kelam ve kalem erbabı üstatlarından dile dökülen dizelerinde, gerçek manada hayat buluyor, büyük bir keyif eşliğinde duygularımıza his katıyorduk.

Mehmet Sekmen'in bu şehire kattığı en güzel çalışmalardan sadece birisidir bu diye iç geçirdim. Murat Hocama, Selim Hocama ve isimlerini sayamadığım diğer güzel hocalarıma minnetle ve şükranla teşekkür etmektir bize düşen.
