Utanmayanların Altın Çağı
Biri çıkıp "Bu devirde en güçlü kim?" diye sorsa, cevabı ezber gibi:
Utanmayanlar!
Bu çağ tam onların çağı. Çünkü utanmak, artık bir zayıflık belirtisi sayılıyor. Vicdanı olan "saf", ahlaklı olan "kullanışlı aptal", sözünün eri olan "eski model" diye küçümseniyor.
Yeni neslin rol modellerine bak: Sıfır üretimle sınırsız tüketim, sıfır emekle sınırsız kazanım, sıfır utanma ile sınırsız özgüven…
Garip bir denklem ama işliyor; çünkü toplum, arsızlığı bir yaşam becerisi, yalakalığı bir yetenek, üçkâğıdı bir zekâ işareti sanacak hale geldi.
Eskiden "adamlık" denirdi, ağır gelirdi; şimdi "iş bilirlik" deniyor, herkes severek taşıyor. Eskiden hırsızın başı öne eğilirdi, şimdi televizyona çıkıp hayat dersi veriyor. Eskiden yüzsüzlük ayıptı; şimdi bir nevi başarı hikâyesi.
Ve işin kötüsü: Bu düzeni değiştirmek isteyen herkes azınlıkta.
Ahlakın sesi fısıltı, arsızlığın sesi megafon…
Vicdanı Sürgün Ettiler
Düşünsene…
Toplum olarak öyle bir eşiğe geldik ki; bir haksızlık gördüğümüzde tepki vermeden önce aynı soruyu soruyoruz:
"Bana bir zararı dokunur mu?"
Eğer cevabı "hayır" ise, olay kapanıyor.
Çünkü vicdan, artık bireysel riske göre çalışıyor.
Kimimizin vicdanı cep telefonundan pahalı; o yüzden kullanmaya korkuyor.
Bir belediye işçisi hakkını arıyor, herkes susuyor.
Bir kadın adalet arıyor, herkes üç maymunu oynuyor.
Bir çocuk aç kalıyor, herkes 'devlet baksın' diyor.
Ne kadar rahat, ne kadar konforlu bir toplum değil mi?
Empatiye değil, mesafeye yatırım yapıyoruz.
Artık kalabalıklar bile yalnız. Çünkü kimse kimse için ses çıkarmıyor.
Toplumun vicdanı, sessizliğe abone olmuş gibi.
Karakter Kiralama Hizmetleri (Saatlik ve Ücretsiz Yüzsüzlük Dahil)
Dünyanın en hızlı büyüyen sektörüne hoş geldiniz:
Karakter kiralama!
Takla atmak lazım? Hemen gelir.
Birine yağ çekilecek? Dakikasında teslim.
Yalana ortak aranıyor? Yığılırlar.
Gerçek karakteri olanın ilerleme şansı sıfır neredeyse.
Çünkü bu çağ, eğilene değil kırılana değil, bükülene değer veriyor.
Artık insanlar "Dik dur" nasihatını yanlış anlıyor:
Dik durmak = burnu dik tutmak sanıyorlar.
Kimse sormuyor:
"Ben kimim? Ne savunuyorum? Ne uğruna kaybetmeye razıyım?"
Bunlar eski moda sorular.
Yeni moda sorular belli:
"Kim kazandı? Ben neresinden girsem kârlı çıkarım?"
Ve bu zihniyet büyüyor.
En tehlikelisi de şu: Arsızlar birbirine omuz veriyor, onurlular yalnız bırakılıyor.
İnsanlık Noteri Aranıyor
Her gün yeni bir yalan, yeni bir algı operasyonu, yeni bir sahte başarı hikâyesi…
Her yer kurgu.
Gerçek ise yalnız.
Bir doğruluk savunucusu çıkıyor, bir dakika içinde linç ediliyor.
Bir haksızlık ifşa ediliyor, beş dakika içinde konunun üstü kapatılıyor.
Bir yanlış yakalanıyor, on dakika içinde kahraman ilan edilen kişi bile değişiyor.
Sosyal medya, algının tapınak merkezi.
Yüz bin takipçisi olan haklı, bir takipçisi olan haksız.
"Görünürlük", "gerçeklik" ile karıştırılıyor.
Eskiden "İnsanın yüzüne bakınca anlardın" derlerdi.
Şimdi filtre var, yüzler simetrik; ruhlar yamuk.
Toplumun ortak bir hakikat duygusu kalmadı.
Doğruyu tartacak bir "insanlık noteri"ne ihtiyaç var.
Ama nerede?
Önünde kuyruk olmaz diye kimseye açtırmıyorlar.
Çıkış Nerede?
İşin kötüsü şu ki; herkes sistemi şikâyet ediyor ama kimse değişimin bir parçası olmak istemiyor.
Çünkü kolay olan belli:
"Seyret, sus, karışma."
Ama güzelim, bir yerde durup kendimize şunu sormalıyız:
Biz böyle olmayı seçmiş bir toplum muyuz, yoksa böyle şekillendirilmiş bir toplum muyuz?
Cevap her ne olursa olsun, sonuç değişmiyor:
Kibarlık çağ dışı ilan edildi.
Arsızlık yeni medeniyet.
Ahlak bir lüks.
Utanmak bir engel.
Vicdan bir arıza.
Doğruluk ise uzak bir ülkede yaşayan bir akraba gibi:
"Var ama gelemiyor."
Yine de umutsuz değilim.
Çünkü toplumların en karanlık dönemleri, en dürüst insanların ışığını aradığı zamanlardır.
Birileri susuyor diye doğruluk yok olmadı; sadece söyleyeni azaldı.
Belki bir gün, gerçekten değerli olan şeyler yeniden moda olur:
Ahlak.
Vicdan.
Utanma duygusu.
Gerçek karakter.
Belki…
Ama o güne kadar biz yazacağız, biz söyleyeceğiz, biz uyandıracağız.
Çünkü bu düzenin üstüne örtülen örtüyü kaldıracak olan yine biziz.