"ÜMİT ÖZDAĞ'A İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ'NDE ÖCALAN'A DAVRANILMADIĞI GİBİ DAVRANILMAMIŞTIR"
"AKP HÜKÜMETİ EKONOMİ ÜZERİNDEKİ HAKİMİYETİ TAMAMEN YİTİRMİŞTİR."
"MUSTAFA KEMAL ŞEYH SAİD'İN KAFASINI EZMESEYDİ CUMHURİYET SAVCILIĞI OLMAZDI"
"KEŞKE BİRİLERİNDE ZAMANINDA YÜREK OLSAYDI DA ÖCALAN'I ASABİLSEYDİ"
"ZAFER PARTİSİ'NDE TERÖRLE MÜZAKERE DEĞİL MÜCADELE BULURSUNUZ"
"EVLATLARINIZI ZEHİRLEYEN BARONLAR VE SINIRLARIMIZI DELEN KAÇAKLAR AYNI ORDUNUN NEFERLERİDİR"
"İNSANLIK KATİLİ APO'YA SAYIN MI DİYECEĞİZ?"
"NEDEN S-400'LERE ÜSTÜNE DANTEL ÖRTÜLEN TELEVİZYONLAR GİBİ MUAMELE EDİYORSUNUZ?"
"PKK'YA GENEL AF MI ÇIKARTACAKSINIZ?"
"TÜRKİYE İÇİN EN HAYIRLISI BİR AN ÖNCE SANDIĞIN TÜRK MİLLETİNİN ÖNÜNE KONMASI"
"ÇÖZÜM TÜRK MİLLETİNİN İRADESİDİR"
Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ, Edirne'de gerçekleştirdiği Millet Toplantısında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
Video indirme linki: https://we.tl/t-D9786Edj1d
Prof. Dr. Ümit Özdağ: "Çok değerli basın mensupları, değerli Zafer Partililer ve bizleri sosyal medyalarının başında, televizyonlarının başında izleyen çok değerli yurttaşlarım, bu haftaki Türk Milleti Toplantısını Serhat kentimiz Edirne'den gerçekleştiriyoruz. Geçen hafta Antalya'daydık, bugün Edirne'deyiz. Türkiye'nin her bir yanını Millet Meclisine çevireceğiz diye Türk milletine söz vermiştik ve şimdi bu sözümüzü yerine getiriyoruz. Bölücü terör örgütü ile pazarlıklar konusunda Cumhur İttifakı ısrarcı olursa biz de bu süreçle mücadele konusunda kararlı olacağımızı, memleketin her köşesine gideceğimizi, komisyonda nelerin konuşulduğunu, nelerin pazarlığının yapıldığını Türk halkına açıklayacağımızı ifade etmiştik. Bugün de bu anlayışla Edirne'deyiz ve sevgili Edirnelilere görüşlerimizi, pazarlıkların Türkiye'yi nasıl bir felakete sürüklediğini anlatacağız. Ancak sözlerime başlarken 23 Aralık 2020'de Menemen'de gerici bir ayaklanma girişimi sırasında şehit edilen Kubilay'ı ve onunla birlikte şehit edilen Hasan ve Şevki bekçileri anarak başlamak istiyorum. Yine konuşmama başlarken Batı cephesi komutanı Lozan'da Türkiye'nin temsilcisi, Cumhuriyetimizin ikinci Başbakanı, Cumhuriyetimizin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü de rahmetle anarak başlamak istiyorum.
Dün İstanbul'da bir davaya katıldım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretle ilgili. Geçen sene 19 Ocak'ta Ankara'da akşam bir restoranda bir arkadaşımla yemek yerken, restoranın etrafı polis ekipleri tarafından sarılmıştı. Dışarıya çıktığım zaman restorana gelen yolların da sarılmış olduğunu görmüştüm. Beni gözaltına alıp aşağı yukarı 160-190 km süratle İstanbul'a götürdüler. Yolda 'canlı teslim etmek istediğinizden emin misiniz' diye kendilerine aracın bastığı sürati görünce takıldım. Geceyi de bir kalasın üzerinde geçirdim. Eminim o gece, ondan önceki gece yakalandıktan sonra Abdullah Öcalan denilen terörist başı hiç 20 santimlik kalasın üzerinde gecesini geçirmemişti ama Ümit Özdağ'a hem de yıllarca hocalık yaptığı birçok emniyet müdürünü, amirini, komiserini mezun eden Ümit Özdağ'a İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Öcalan'a davranılmadığı gibi davranılmıştı. Sonra savcılığa gittim, savcı Cumhurbaşkanı'na hakaretle ilgili soruları sorduktan sonra yeni bir soruşturma dosyası açmadan yatışmasına katkı vermiş olduğum halkı içeriye sakin oluşa çağırdığım Kayseri olaylarından dolayı tutuklamaya sevk etti ve bildiğiniz gibi tutuklandım. Cumhurbaşkanı'na hakaretten ayrı bir dava açılmıştı. Dün o davada beraat ettim ama bu sonuca sevinmiyorum. Çünkü bütün bu süreç aslında düşman ceza hukuku uygulamasının nasıl yoğun bir şekilde yaşandığını bize gösteriyor.
Değerli basın mensupları,
Bir ülkede adalet yoksa, bir ülkede eğitim sistemi bozulmuşsa, o ülkede ekonominin de başarılı olması, düzgün işlemesi, vatandaşlar için refah üretmesi beklenemez. İşte asgari ücret açıklandı. Yüzde 27 artışla 28 bin 75 TL oldu. Bu ücret Kasım 2025'teki açlık sınırı olan 29 bin 878 liranın altında bir rakam. İnanılır gibi değil. Bunu, bu kararı verirken hiç mi vicdanınız sızlamadı? İşçiye, emekçiye reva görülen bu ücret işçinin, emekçinin aç bırakılmasına karar verdik demektir. Çünkü asgari ücret Türkiye'de başlangıç ücreti olmaktan çıkmış, yaklaşık 10-11 milyon işçi için uygulanan genel ve standart ücret haline gelmiştir. Bununla birlikte en düşük emekli aylığında asgari ücretin bile uygulanmaması, 16 milyon emekli, dul ve yetimin inanılmaz bir açlığa terk edildiğini göstermektedir. Gelinen aşamada AKP hükümeti sığınmacı ve kaçaklara ayırdığı bütçeyi artık kendi memuruna, işçisine, emeklisine ayırmama konusunda kararlı olduğunu bir kez daha göstermektedir. AKP hükümeti ekonomi üzerindeki hakimiyeti tamamen yitirmiştir. Meclisten geçen 2026 bütçe yasasına göre toplam öngörülen harcama miktarı 19 trilyon, tahmin edilen gelir ise 16,2 trilyondur. Yani daha bütçe uygulamaya konulmadan 2,8 trilyon bir bütçe açığı olduğu görülüyor. Diğer yandan bütçe açığı kadar yani 2,8 trilyon faiz ödemesi yapılacak bu sene. Hem her fırsatta 'faize karşıyız' diyorlar ama en büyük rantiye yanlısı, faiz lobisi savunucusu iktidar AK Parti iktidarıdır. Sözün özü ekonomi bağlamında 2026, geçtiğimiz 8 senede olduğu gibi çalışanın, emeklinin, emekçinin, memurun aleyhine milli gelirin paylaştırıldığı bir yıl olmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar,
Ticaret Bakanı Ömer Polat dün gururla açıkladı. '22 yılda milli gelir 6 kat artarak 1,5 trilyon dolar oldu' dedi. Tamam, çok güzel. Bravo size, tebrik ediyoruz. 2002'de asgari ücretle 8,5 çeyrek altın alıyordu. 2026'daki asgari ücretle 2,8 çeyrek altın alıyor. Bu 6 kat artan milli gelirden emekçinin, emeklinin, dulun, yetimin, memurun aldığı pay nerede kardeşim? Evet Ticaret Bakanı, nerede? Madem 6 kat arttı, neden bu insanlar 6 kat fakirleştiler? Küçük bir sınıf rantiye, inanılmaz gelirler elde ederken, lüks tüketim zirveye çıkmışken, antikacı dükkanlarına girip, 'bu heykelin daha pahalısı yok mu?' diye soran edepsizler, vergi dahi ödemeden ortada dolaşırken, halk pazar yerlerinde boş filelerle dolaşıyor. Küçük bir azınlık Londra'da daire üzerine daire satın alıyor, Londra'da gayrimenkul fiyatları kontrol dışına çıkmış. Küçük bir azınlık Türkiye'de adeta İsviçre'de yaşar gibi yaşarken, Türk halkının büyük bir bölümü sanki Bağdat'ın varoşlarında yaşar duruma düşmüş. Küçük bir azınlık en lüks restoranlarda yemek yerken, her 4 çocuktan 1 tanesi okula aç gidiyor. İşte AK Parti'nin ekonomiyi getirdiği nokta budur. Ticaret Bakanı, çok övünme. Türkiye'yi getirdiğiniz nokta bu. Bu millet bu fakirliği hak etmiyor. Bu millet çalışkan bir millet. Bu millet onuru yüksek bir millet. Bu ülke zengin ama bu ülkenin halkı sizin yanlış ekonomi politikalarınızdan dolayı fakirlik içerisinde yüzüyor. Adalette, eğitimde ve ekonomide yeni bir başarı hikayesi yazmamızın zamanı gelmiştir. AK Parti'nin zengini zenginleştiren, yoksulu, yoksullaştıran politikalarını ve kendisini artık aşmak zorundayız.
Değerli basın mensupları, sevgili Edirneliler, sevgili yurttaşlarım,
Zor durumda olanlar sadece asgari ücret alanlar, emekli, dul ve yetimler, işçiler değil, kasasında tek kuruşu olmayan esnafa, fabrikasında zarar yazan sanayiciye kâğıt üzerinde kâr ettin denilerek vergi dayatılıyor. Bunun adı muhasebe değildir. Bunun adı mali akıl değildir. Bunun adı mali akıl tutulmasıdır. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın savunduğu enflasyon muhasebesi teoride adil bilanço diye anlatılıyor. Ama uygulamada ne oluyor? Stok yerinde duruyor, satılmamış, makina çalışıyor ama zarar yazıyor, nakit yok, kasa boş, devlet ne diyor? 'Ben senin defterine bakarım, değer artmış vergini ver'. Yani gerçekleşmemiş kazançtan gerçekleşmiş gibi vergi alıyorsunuz. İnsanlar buna da itiraz edince 'bu teknik bir uygulama' diyorsunuz. Hayır arkadaşlar, hepimiz biliyoruz. Bu teknik bir uygulama değil, bu siyasi bir uygulama, bu bilinçli bir tercih. Bu Mehmet Şimşek'in uyguladığı model şu, üretimi değil kâğıdı vergilendir. Nakit akışını değil, defterdeki hayali rakamları esas al. Sonuç ne oluyor? Kobiler nefessiz kalıyor. Sanayici, yüksek faizli, krediye mahkûm oluyor. Esnaf, vergi dairesinin yolunu ezberliyor. Ticaret Bakanlığı ne yapıyor? Sanayi Bakanlığı ne yapıyor? Sadece seyrediyorlar. Müdahil olmak yerine bu tablonun normalleşmesini izliyorlar. Buradan açıkça Zafer Partisi olarak söylüyoruz. Üretimi ayakta tutmadan enflasyonla mücadele edemezsiniz. Enflasyonu aşmanın bir yolu da üretimin artmasıdır. Sanayiciyi boğarak bütçe yapamazsınız. Zarar eden işletmeden vergi almak devleti güçlü değil, çaresiz gösterir. Bakın, daha sert muhalefet yapmaları gerektiğini düşünüyoruz ama TOBB bile, TÜRMOB bile şöyle söylüyor. 'Gerçekleşmemiş kazancın vergisi olmaz'. Hele böyle bir ekonomik kriz döneminde, hele iş dünyası yüksek kredilerin altında, faizlerin altında ezilirken. 2026'ya girerken Zafer Partisi olarak uyarıyoruz. Şirketler artık sadece ticari karlarına değil, enflasyon düzenlemesi adı altında yaratılan hayali karlara göre vergi karşılığı ayırmak zorunda bırakılıyor. Bu sürdürülebilir değil, bu ekonomiyi büyütmez, çöküşü hızlandırır.
Değerli basın mensupları, çok değerli Zafer Partililer, çok değerli Edirneliler ve televizyonlarının başında beni izleyen çok değerli yurttaşlarım,
Biraz önce bir davayla başladım konuşmama, şimdi başka bir davayla devam edeceğim. Şeyh Said adlı vatan hainine 'hain' dediğim için birileri rahatsız olmuş. Ve hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlar. Hatırlıyorum bir televizyon programında yandaş bir gazeteciyle konuşurken, 'Suriyelilere sürekli Arap diyorsunuz' dedi. 'Kardeşim adamlar Eskimo değil ki Arap, ne diyeyim' demiştim. Yahu Şeyh Said de vatan haini ne diyeyim ben adama. Vatan kahramanı mı? Savcılık da dava açmış. Evet. Cumhuriyet Savcılığı, Cumhuriyet Savcılığı olarak var çünkü Mustafa Kemal, Şeyh Said'in kafasını ezdi. Eğer ezmeseydi Cumhuriyet Savcılığı da olmazdı. Rahatsız oluyorlarmış. Daha sizi çok rahatsız edeceğiz. Haine hain, teröriste de terörist demeye devam edeceğiz. Bizden sakın o hain ve benzerlerinin adını bulvarlara, sokaklara vermemizi ya da onlar gibi anma törenleri ve toplantıları yapmamızı beklemeyin. Zafer Partisi'nde terörle müzakere değil mücadele bulursunuz. Şeyh Said'e hain dedim. Vatan hainidir. Çünkü Genç Cumhuriyetimizin kuruluşu esnasında Yunan işgal güçleri Anadolu içerisinde ilerlerken kılını kımıldatmayan camilerin yakılmasına, Müslüman Türklerin öldürülmesine ses çıkartmayan bu hain, İngiliz emperyalizmi lehine 'bir Türk'ü öldürmek, 70 kafir öldürmeye evladır' diyerek ayaklanmış ve bu ayaklanmasının sonucunda Türk ordusunun kahredici gücüyle ezilmiş ve İstiklal Mahkemesi'nde hak ettiği cezayı almış ve asılmıştır. Keşke birilerinde zamanında yürek olsaydı da Abdullah Öcalan denilen katili de Şeyh Said gibi asabilselerdi. Şeyh Said, İngiliz destekli isyanı ile Musul ve Kerkük'ün milli bütünlüğümüz içerisinde yer almasını engellemiştir. Genç Cumhuriyeti yıkmak için ayaklanmıştır. O bölücü emperyalizmin müşahidi biz Mustafa Kemal'in askeriyiz. Her zaman söylediğim gibi, hayattaki en büyük onurlarımdan, nişanlarımdan birisi, neden? Süvari Binbaşı İstiklal Harbi Gazisi Mikail Bey'in Şeyh Said hainini teslim alıp yakalandığı köprüden Diyarbakır'a yargılanmak üzere getiren Süvari Birliği'nin komutanlarından birisi olmasıdır. Bugün gelinen nokta ibret vericidir. Dün Şeyh Said hainlik ve bölücülük yapıyordu. Bugün de PKK terör örgütü lideri Öcalan hainlik ve bölücülük yapmaya devam ediyor.
Öcalan katili ayrıca uyuşturucu trafiğini kontrol edip gençlerimizi zehirliyor. Unutmayalım, PKK bir narko-terör örgütüdür. ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Koruma Ofisi; Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar'ı önemli yabancı uyuşturucu kaçakçıları olarak tasnif etmiştir. Düşünün Amerika bile bunu kabullenmiş durumda. Şimdi böyle bir ortamda dün Lice'de DEM Parti uyuşturucuya karşı bir yürüyüş düzenledi. Hani Türk sinemasında tecavüzcü Coşkun diye bir tipleme vardır. Onun İyi Ahlak Derneği kurmasını düşünün. DEM'in uyuşturucuya karşı yürüyüş düzenlemesiyle bu birbirine çok benziyor. Ya da Adolf Hitler'in 'Yahudileri Sevelim Derneği' kurması gibi bir şey. Bakın arkadaşlar şaka değil resmi rakam veriyorum. Lice Kırsalında geçen sene 300 tane uyuşturucu kaçakçısı yakalandı. Bu yakalanan 300 tanenin 45 tanesi örgüt üyesi. Hadi İçişleri Bakanlığı'na sorun. Yalan mı söylüyor Ümit Özdağ? Geleceğimizi yok etmeye çalışıyorlar bunlar. Medyada da yer alıyor. Uyuşturucu kullanma yaşı 12'ye inmiş ve milyonlarca gencimiz uyuşturucu belasının pençesine düşmüş durumda. Bu durum uyuşturucu ve terör baronlarının iş birliği yaptığı hibrit bir savaştır. Uyuşturucu baronları sınırlarımızdan girmek isteyen işgal kuvvetlerinin öncü birlikleridir.
Sevgili anneler babalar,
Evlatlarınızı zehirleyen baronlar ve sınırlarımızı delen kaçaklar aynı ordunun neferleridir. İngiltere'nin Çin'i uyutmak için 19. yüzyılda gerçekleştirdiği Afyon Savaşı'nın bir benzeri şimdi Türk gençliğine karşı sürdürülüyor. Bu savaşı kazanmak için uyuşturucu kullanımını özendirenler, normalleştirenler ile elbet mücadele edilmeli. İstanbul'da şimdi bir operasyon yürüyor. Onu da dikkatle izliyoruz. Son dönemde 'sanki şunu kullansan bir şey olmaz bunu her şey kullanıyor' gibi laflarla uyuşturucunun bazı çevreler tarafından normalleştirilmeye çalışıldığını da biliyoruz. Bu operasyonun bir faydası olmuş mudur? Olmuştur. Bunun normal olmadığını suç olduğunu kim kullanırsa kullansın cezalandırılması gerektiğini göstermiştir. Dileriz siyasi amaçlar için her zaman olduğu gibi yanlış kullanıma doğru gitmez. Ancak bu savaşı sadece meşhur kullanıcılarla mücadele ederek kazanamazsınız. Bu savaş sadece torbacılar toplanarak yapılamaz. Asıl hedef uyuşturucu baronları ve terör elebaşlarıdır. Organize suç, uyuşturucu ve sanal kumar ile gerçek mücadele ancak Zafer Partisi'nin Tertemiz Türkiye Projesiyle gerçekleştirilebilir. Bu noktada Tertemiz Türkiye Projesini anlatabilmemiz için toplumu anlatabilmemiz için bütün televizyonlara çağrıda bulunuyorum. Zafer Partisi'nin Tertemiz Türkiye Projesi komisyonunda yer alan uyuşturucu sanal kumar ve organize suçla mücadele konusunda uzman olan Genel Başkan Yardımcılarımızı ve Genel İdare Kurulu Üyelerimizi ekranlarınıza davet edin. Onlara Türk halkına uyuşturucu organize suç ve sanal kumarla nasıl mücadele edilir ve edilmeli konusunda anlatmaları için fırsat verin.
Durum böyleyken şimdi şu soruları da sormamız gerekiyor. İnsanlık katili Apo'ya sayın mı diyeceğiz? Bebek katili Öcalan'ı kurucu Önder diye mi isimlendireceğiz? Kim yapar bilmiyoruz ama bizden kimse bunu beklemeyeceğini biliyor. Siyasi hesaplarla terör örgütünün siyasi yandaşlarına şirinlik yapmak bize uymaz. Bizde öyle bir kan yok. Bu bizim kanımıza dokunur. Kanına dokunmayanlar bunu rahatlıkla yapıyorlar. Görüyoruz. Biz Atatürk'ten yana, Cumhuriyet'ten yana, İstiklal Harbi'nden yana kalmaya ve haine hain teröriste terörist demeye bölücülerle tavizsiz şekilde mücadele etmeye devam edeceğiz.
Değerli basın mensupları kıymetli Edirneliler, sevgili Zafer Partililer,
Küresel ısınmadan dolayı yağışların azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Gerçi bugün Edirne yağışlı Trakya yağışlı İstanbul yağışlı ama biz gökten daha fazla yağmur yağmasını beklerken son dönemde gökten insansız hava araçları yağmaya başladı. Dün de Libya Askeri Heyeti'ni taşıyan uçak Ankara semalarında düştü. Geçen hafta Karadeniz'den gelen ve ancak Elmadağ üzerinde yani sahilden 200 kilometre içeride düşürülen bir İHA ortaya çıktı. Gerçekçi olalım, hiçbir çağdaş, modern devlet başkentine 100 km kalana kadar bir yabancı İHA'nın yaklaşmasına izin veremez. Eğer veriyorsa burada büyük bir güvenlik zafiyeti vardır. İHA'nın düşürüldüğü bölgede yer alan stratejik savunma tesisleri de dikkate alındığında yaşananın ihmalkarlık ve skandal boyutunun üzerinde bir hadise olduğunu görüyoruz. Ardından Balıkesir ve Kocaeli'nde de düşen 2 İHA ortaya çıktı. Daha da ilginci bu İHA'lardan bir tanesinin kuyruğunda Kızıl Yıldız armasının olması. Herhalde Ruslar düştüğünde anlaşılsın bizim olduğumuz diye İHA'nın üzerine bir de Kızıl Yıldız çizmişler. Bu tür konularda çok dikkatli olmak gerekir. Ancak bu gelişmeler bize şunu gösteriyor. AK Parti 23 yıldan beri iktidarda ama Çelik Kubbe projesi hala gerçekleşmemiş durumda. TSK günün ihtiyaçlarına uygun yeterli modernizasyon sürecinden ne yazık ki geçmemiş bir vaziyette. Yaşadığımız ihmal ve kusurlarının ana sebebi savunma alanındaki ciddi ve stratejik boşluklardır. Diğer yanda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov hafta içinde yaptığı bir konuşmada Türkiye'ye satılan S-400 hava savunma sistemlerinin Moskova'nın bilgisi ve onayı olmadan Avrupa Birliği ülkeleri tarafından satın alınıp Ukrayna'ya transferi konusunda ağır uyarılarda bulundu. Biz de buradan hükümete soruyoruz, S-400'leri aldınız madem, neden milli hava savunma sistemimizin bir parçası haline getirip bunu bütün dünyaya açıklamıyorsunuz? Neden vazgeçmeyeceğinizi söylemiyorsunuz? Neden S-400'lere eskiden evlerdeki üstüne dantel örtülen televizyonlar gibi muamele ediyorsunuz? Şimdi S-400'leri doğru düz kullanıma almadan bir şekilde elden çıkaracağınız söyleniyor. Eğer bu iddia doğruysa yani S-400'leri çıkartıyorsanız, HİSAR sınıfı hava savunma sistemlerimiz, füzelerimizin menzili henüz 150 km, S-400'lerin 400 km. S-400'leri devre dışı bırakırsanız ve HİSAR'ın menzilini 400 kilometreye çıkartamazsanız bu arada doğan boşluğu dünya bu kadar kritik bir dönemden geçerken ve Türkiye bu dünyanın en kırılgan olduğu bölgelerin başında gelirken ne ile telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Bu bakımdan başka bir ülkenin baskı ve zorlamasıyla bu sistemleri elden çıkarmak her şeyden önce egemenliğinizi tartışmaya açar ve aksi bir egemenlik tartışması içerisine Türkiye'nin sokulmaması gerektiğini düşünüyoruz. İktidara da bu sorun haline gelmesine neden olduğu süreci stratejik akılla yönetmesi konusunda tavsiyede bulunuyoruz.
Sevgili basın mensupları, değerli Edirneliler,
İkinci terörle müzakere sürecini halkımıza rağmen, Türk halkının ağır tepkisine rağmen sürdürmeye devam ediyorlar. Şimdi ikinci aşamaya geçeceklermiş, o halde soralım ne yapacaksınız ikinci aşamada? Abdullah Öcalan'ı serbest mi bırakacaksınız? PKK'lı teröristleri infaz yasasıyla serbest bırakmaya başladığınızı biliyoruz. PKK'ya genel af mı çıkartacaksınız? Anayasanın 66. maddesinden Türklüğü çıkartıp anayasaya Kürt ve Arap etnik kimlikleri mi ekleyeceksiniz? Anayasanın 42. maddesini değiştirip Kürtçenin eğitim dili olmasına izin mi vereceksiniz? Ne yapacaksınız? Nedir bu ikinci aşamada yapacaklarınız bir söyleyin Türk milletine. Bakın Zafer Partisi olarak sizi uyarıyoruz. Siz Öcalan'ı ve PKK'yı affetmeye çalıştıkça halkımız da sizi asla affetmemek konusunda kararını güçlendiriyor. Hatta Suriye ile paralel giden ikinci terörle müzakere ile milli üniter laik devleti nasıl savunacağınızı da bir Türk halkı izah etmenizi istiyor.
Değerli basın mensupları, Edirne basınının seçkin temsilcileri,
Bütün bu soruların cevaplarını vermekte zorlandıklarını biliyoruz çünkü devleti yönetemiyorlar. Bakın İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi 2 bin 500 kişilik bir ortak ani müdahale gücü oluşturmaya karar verdiler. Aslında bununla ilgili epeyce yol kaydedildiğini düşünüyoruz. Geçtiğimiz aylarda Kıbrıs'ta Rum kesiminde Havaalanı civarında bir ani gelişme üzerine ilk müdahale eden Kıbrıs Rum kesiminin askerleri değil İsrail askerleri oldu. Çok şaşırtıcı. Tabi bu 2 bin 500 kişilik birlik Türkiye'ye karşı etkili olabilecek bir yapı değil. Ancak burada siyasi anlam daha önemli çünkü oluşan ittifak içerideki ikinci terörle müzakere sürecinin devam etmesi için siyaset ve kamuoyuna baskıyı arttırmayı amaçlıyor. Biz, Zafer Partisi olarak Türkiye'de devlet hakkının, ciddiyetinin ve sorumluluğunun, devletin kurucu felsefesinin yegâne temsilcisi olduğumuzu biliyoruz. Zafer Partisi iktidarında dinamik bir onarım ve yeniden yapılanmayla Türk Devleti'nin kuruluş ayarlarına ve asıl gücüne yeniden döndüreceğiz.
Değerli Zafer Partililer, değerli basın mensupları,
İkinci terörle müzakere, pazarlıklar, yasa değişiklikleri, yeni anayasa ve çevremizde savaşlar derken, ekonomik buhran bütün derinliğiyle Türk halkının üzerine adeta saldırırken, 2026 yılının Cumhuriyet tarihimizin en zor yılı olacağı anlaşılıyor. Türkiye için en hayırlısı, bir an önce sandığın Türk milletinin önüne konması ve 2026 yılı içerisinde yapılacak bir erken genel seçimdir. Çözüm, Türk milletinin iradesidir. Ana temennim, yeni yılda milletimizin demokratik tercihini ortaya koyup, Zafer Partisi iktidarıyla Türkiye'mizin en seri ve dinamik şekilde AKP hükümetlerinin yol açtığı hasarların onarımına başlanmasıdır. Bu duygu ve temennilerle hem kandilinizi kutluyor hem de 2026'nın Türk milleti için hayırlı ve güzel gelişmelere vesile olmasını diliyorum."
Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın açıklanan asgari ücretin açlık sınırının altında olması hakkında gelen soruya verdiği cevap:
"Konuşmamda da ifade ettiğim gibi millet patlamaya hazır arkadaşlar. Bir millet açlığa mahkûm ediliyor. Bu millet bunu hak etmiyor. Çünkü Türkiye zengin bir ülke. Birilerinin bütün çocukları iş bulurken ve birkaç ayrı yerden maaş alırken, birilerinin hiçbir çocuğunu işe sokamaması, yazılı sınavı geçip mülakatta atılması bu insanları ağır bir öfkeye sürüklüyor. Asgari ücretlilerin durumu ortada. 16 milyon emekli, dul ve yetim. Ben güney illerimizde, kış aylarında beş yıldızlı otellerde yabancı emeklileri görüyorum. Ama Edirne'de emekli, kendi mahallesindeki kahvede günde üç tane çay içip evine gidebilecek durumda değil arkadaşlar. İşte AK Parti ekonomisi budur. Hadi Sayın Erdoğan'la yan yana gelelim, şu çay simit hesabını bir daha yapalım. AKP iktidarı geldiğinde, Türk ekonomisi dünyanın 16. büyük ekonomisiydi. Şimdi 23. sıraya geriledi. Ben yıllarca siyaset bilimi hocalığı yaptım üniversitede. Siyaset bilimine giriş dersinde öğrenciler birinci sınıfta şu soruyu sorarlar. Siyaset nedir? Cevap çok basittir. Siyaset, kaynakların nasıl dağıtılacağına karar vermektir. AK Parti, 23 seneden beri bu kararı zengin sınıfların lehine, fakirlerin aleyhine vermektedir. Sosyal yardım bir politika değildir kardeşim. Sosyal yardım bir halkın fakirleşmesidir. Fakir olmayan sosyal yardıma ihtiyaç duymaz. Bir ülkede ne kadar az kişi sosyal yardıma muhtaçsa, o ülke o kadar zengin, halkı o kadar refah içerisindedir. 23 yıldan beri bu ülkede sosyal yardım alanların sayısı artıyor. Çünkü 23 yıldan beri bu ülke fakirleşiyor. Durum budur."
Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 'Fenerbahçe Başkanı Saadettin Saran'ın gözaltına alınmasının siyasi olduğunu düşünüyor musunuz?' sorusuna verdiği cevap:
"Biraz önce de konuşmam sırasında bahsettim. Türkiye'de uyuşturucuyla mücadele ancak büyük patronlar, baronlar, limanlardan tonlarca giren uyuşturucu üzerinden yapılır. Dün akşam İstanbul Barosu'nda etkili bilinen bazı avukat arkadaşlarımla görüştüm. Dedim ki ne olur bana hukuken izah verdiler. Dediler ki normalde bir gün bile tutuklu olmaması lazım. Şu maddeden şu maddeden şu maddeden şu nedenlerle serbest kalması lazım. İddialar doğru olsa bile diyerek ancak o maddeden değil de şu maddeden açarlarsa davayı tutuklayabilirler. Çünkü bu dediler siyasi bir boyutu olan operasyon. Onun için biz de yakından izliyoruz ve kimseye düşman ceza hukuku uygulanmaması dileğimizi ifade ediyoruz. Bu dileğimizi ifade ederken benim kardeşim ceza usul hukuku hocası doçent, Fatih Altaylı davasında mahkemenin verdiği kararı bir öğrenci sınavda bana verse çakar dedi. Avukat arkadaşlar bildikleri her şeyi unuttular. Çünkü yeni bir hukuk var. Bir gazeteci arkadaşım var yıllardan beri. Uzun zaman görüşmemiştik. Karşılaştık. Dedim ki kızın ne yapıyor? Dedi ki Çad'da okyanus bilimleri okuyor. Dedim ki Çad'da okyanus yok. Yok ya dedi şaka yapıyorum. İzmir'de hukuk okuyor ama Türkiye'de de hukuk yok."
Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 'Önümüzdeki seçimlerde size yakın olan kesimi nasıl kucaklamayı düşünüyorsunuz?' sorusuna verdiği cevap:
"Bize göre yakın olan kesimi nasıl kucaklamayı düşünüyoruz? Onlar bizi kucaklıyorlar zaten. Yani gençlik, Zafer Partisi'nin yanında anketler de bunu gösteriyor. Fakat mesele sadece Türk gençlerinin desteği değil, bütün çalışan sınıfların, bütün AKP ekonomisinden mağdur olan üretici güçlerin desteği. Yani biz işçinin desteğini istiyoruz ama işverenin de desteğini istiyoruz. Biz ekonominin omurgasını oluşturan esnafın desteğini de istiyoruz. Biz hale borçlu olan pazarcının desteğini de istiyoruz. O pazarcıdan ucuz elma almak için mücadele eden emekli Ayşe teyzenin de desteğini istiyoruz."
Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 'CHP'nin ikinci çözüm süreci komisyonundaki tutumunu yeterli buluyor musunuz? Komisyondan ayrılmalı mı?' sorusuna verdiği cevap:
"Komisyona oturmadan önce Sayın Özgür Özel ile bir görüşmemiz oldu. Kendisinden CHP'nin komisyona katılmaması için özel ricada bulundum. Komisyona katılmanın komisyona büyük bir meşruluk vereceğini, CHP'nin kurucu parti olarak bu cumhuriyeti milli üniter devlet ekseninden çıkartıp, çok uluslu federal bir yapıya dönüştürme girişimine masaya oturarak dahi ortak olunmaması gerektiğini ifade ettim. Doğrusu kendisi de ilgiyle dinledi, bazı sorular sordu, bazı yorumlar yaptı. Ama daha sonra CHP'nin parti içindeki dengelerinin, benim gibi düşünen birçok milletvekili olduğunu da biliyorum CHP içerisinde, dengelerinin zorlamasıyla masaya ne yazık ki oturdu. Bir an önce masadan kalkması gerekir diye düşünüyorum."