HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Afganistan-Pakistan hattında yükselen tansiyon, Lübnan'a yönelik tehditler ve Avrupa'daki kayıp çocuk skandalıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Demir, "Lübnan, açıkça kuşatılmış ve yalnız bırakılmıştır. Bölge ülkelerinin sessizliği, bu saldırganlık politikalarını cesaretlendirmektedir." dedi.
"Afganistan-Pakistan gerilimi tüm İslam dünyasını istikrarsızlığa sürükleyebilir"
Afganistan ile Pakistan arasında son günlerde yeniden artan gerginliğin ciddi endişelere yol açtığını belirten Demir, "Hindistan ve ABD gibi dış aktörlerin kışkırtıcı politikalarıyla daha da tırmandırılan bu gerilim, yalnızca bölgeyi değil, tüm İslam dünyasını istikrarsızlığa sürükleyebilecek bir potansiyel taşımaktadır. Bu nedenle tarafların da sağduyulu davranarak, gerginliği tırmandıracak adımlardan kaçınmaları elzemdir." ifadelerini kullandı.
Afganistan ve Pakistan'a aklıselim ve diplomasi çağrısı
Afganistan ve Pakistan halklarının uzun yıllardır savaş, yoksulluk ve güvenlik sorunlarıyla mücadele ettiğini hatırlatan Demir, "Tarafların derhal yapıcı bir diyalog başlatmaları, karşılıklı güven esasına dayalı kalıcı bir güvenlik anlaşması imzalamaları gerekmektedir. Ekonomik kalkınma, toplumsal huzur ve bölgesel barış için savaş değil, iş birliği mekanizmaları ön plana çıkarılmalıdır. İki ülke arasında kurulacak istikrar, sadece kendi halklarının değil, tüm bölgenin yararınadır. Bu nedenle, aklıselim ve diplomasi ile hareket edilmesi zorunludur." şeklinde konuştu.
Lübnan'a yönelik tehdit ve saldırılar
Açıklamasında Lübnan'a yönelik uluslararası baskı ve tehditlere de değinen Demir, ABD Başkanı Donald Trump'ın Lübnan hükümetine Hizbullah'ı silahsızlandırma yönündeki ültimatomunu ve Tom Barrack'ın açıklamalarını "açık bir tehdit ve uluslararası hukukun ihlali" olarak nitelendirdi.
"Lübnan'ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzaladığı anlaşma baskı ve tehditlerin bir sonucu olarak değerlendirilmeli"
siyonist rejimin ateşkes sürecinde Lübnan topraklarında yaklaşık 5 bin ihlal gerçekleştirdiğini, düzenli suikast ve saldırılarla bölgede terör estirdiğini hatırlatan Demir, şu ifadeleri kullandı:
"Bu gerçeklik ortadayken, ABD'nin hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmeyen işgalcilerin güvenliği adına, Lübnan'ı ekonomik şantaj ve saldırı tehdidiyle sindirmeye çalışması kabul edilemez. Son olarak, Lübnan hükümetinin siyonistlerin Doğu Akdeniz'de üs haline getirdiği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzaladığı deniz yetki alanı anlaşması da bu baskı ve tehditlerin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Lübnan, açıkça kuşatılmış ve yalnız bırakılmıştır. Bölge ülkelerinin sessizliği, bu saldırganlık politikalarını cesaretlendirmektedir."
"Tüm bölge ülkeleri, bu hukuksuzluklara karşı sorumluluk almalı"
Demir açıklamasının devamında, "Bu saldırgan tutumun sadece Lübnan'a değil, tüm bölge istikrarına ağır bedelleri olacaktır. Tüm bölge ülkeleri, bu hukuksuzluklara karşı sorumluluk almalı ve dayanışma içinde hareket etmelidir." çağrısında bulundu.
"İki yılda 12 bin göçmen çocuğun kaybolması, derinleşen bir çocuk koruma krizinin açık göstergesidir"
Demir, konuşmasının son bölümünde İngiltere'de sosyal hizmetlerin koruması altındaki 2.400'den fazla çocuğun geçtiğimiz yıl kaybolduğunun açıklanmasını "alarm verici bir tablo" olarak değerlendirdi.
Bu çocukların önemli bir kısmının göçmen olmasının insan ticareti ve istismar riskini daha da artırdığını dile getiren Demir, "Dünya genelinde yaklaşık 150 milyon çocuğun yetim kaldığı gerçeği ile birlikte, Avrupa'da yalnızca iki yılda 12 bin göçmen çocuğun kaybolması, küresel ölçekte derinleşen bir çocuk koruma krizinin açık göstergesidir." şeklinde konuştu.
"Epstein skandalının ortaya koyduğu sapkın ağlar, çocukların nasıl hedef alındığını somut biçimde göstermektedir"
Bu kadar yüksek sayıda çocuğun devlet gözetimi altında kaybolmasının "basit bir ihmal" olarak açıklanamayacağını belirten Demir, "Sosyal hizmet kurumlarındaki denetimsizlik veya izleme mekanizmalarının yetersizliği kadar, bazı çevrelerin bu boşlukları bilerek kullandığı ve hatta bazı yöneticilerin iş birliği içinde olduğu ihtimali de değerlendirilmelidir. Epstein skandalının ortaya koyduğu sapkın ağlar, bu tür yapılarla çocukların nasıl hedef alındığını somut biçimde göstermektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Demir, çocuk güvenliğinin siyasi hesaplardan uzak, şeffaf bir şekilde ele alınması gerektiğini belirterek, küresel çapta etkili bir çocuk koruma sistemi kurulması çağrısında bulundu. (İLKHA)