Diplomalar duvarda süs, gençlik kahvede müşteri, kurumlar torpille dolu. Bu şehirde çalışmak isteyen çok, ama çalışacak yer yok.
Erzurum sokaklarında bir gez, kahvehaneler dolu… Ama iş yerleri değil. Gençler oyun oynuyor, çay içiyor, başvuru sitelerine göz gezdiriyor. Ama sabah işe gitmek için çalan bir alarmları yok. Çünkü iş yok.
Diplomalı, donanımlı, umut dolu gençler her sabah "bugün belki bir yer arar" diye bekliyor. Ama onların beklediği kurumlar, çoktan birilerine söz verilmiş koltuklarla dolmuş. Müdürün yeğeni, başkanın kuzeni, vekilin komşusu… Erzurum'da CV değil, tanıdık konuşuyor.
Koca şehirde en dolu şey nedir biliyor musun? Makam odaları. Kapılarını gençlere değil, referans notlarına açan makamlar... Müdürlük, daire başkanlığı, danışmanlık... Dolu. Ama alt katlar boş. Üretim boş. Yenilik boş. Gençlik, boş.
Erzurum'da liyakat artık müzelik bir kelime. Yıllarca çalışmış, staj yapmış, iki dil bilen gençler; evde bekliyor. Ama kamuda hiç kimse "bu genç ne yapıyor" diye sormuyor. Çünkü yukarıdaki koltuklarda oturanların çocukları zaten İstanbul'da yaşıyor, Amerika'da okuyor. Buradaki genç kimsenin umurunda değil.
Bir de dalga geçer gibi "gençler çalışmak istemiyor" diyorlar. Oysa bu gençler her sabah erkenden kalkıp ilan kovalıyor. CV yazmaktan yazıcı tükeniyor ama dönüş yapan yok. Çünkü torpili olmayan, bu şehirde sadece çırak olur; o da en iyi ihtimalle.
Erzurum'un gençleri istihdam değil, istifaya mecbur bırakılıyor: Hayallerinden, şehrinden, emeğinden… Ve her yıl yeni bir mezun dalgası geliyor. Onlara ne sunuluyor? Sıra dışı bir hayat mı? Hayır. Sıradışı bir sabır.