Eluca Atalı, son dokuz yıldır sahneye taşıdığı eserleriyle çağdaş tiyatroda dikkat çeken bir dramaturg ve oyun yazarıdır. Yaratıcılığı, tarihi, toplumsal ve bireysel konuları derinlemesine işleyen oyunlarında kendini gösterir. Hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap eden eserleri, çok kişilik sahne oyunları, mono performanslar ve çocuk oyunları gibi farklı türlerde hayat bulur. Atalı, sahnede insanın iç dünyasını ve toplumun gerçeklerini ustalıkla bir araya getirirken, izleyiciye hem düşündürücü hem de duygusal bir yolculuk sunar.
Eluca Atalı'nın Oyunları
Eluca Atalı'nın tüm yaratıcılığına dikkat ettiğimizde, yaratıcılığının son dokkuz yılında oyun türüne yöneldiğini görürüz. 2016 yılında yazdığı "Tiqranizm Xocalıda" adlı siyasi-tarihi oyunuyla başlayan sahne eserleri yaratma sürecinin üzerinden 9 yıl geçti ve bu yıllar içinde büyük bir hazine yaratmış oldu. Bugün artık 14 oyunun yazarıdır. İlginç olan nedir? Konu ve çeşitlilik. Yazar hem siyasi-tarihi, hem toplumsal, hem de insan faktörünü ele alıyor. Genel olarak oyunlarında tür çeşitliliği de var: Çok kişilik sahne eserleri, mono performans oyunlar ve çocuk oyunları.
"Tiqranizm Hocalıda", "Nalşekilli Mühasire", "Açılmayan Gülle", "Zindan Kapısında" gibi eserleri tarihi-siyasi temalıdır. Azerbaycan'ın ikiye bölünmesi ve bölündükten sonra yurdun ve insanların yaşadığı acılar, aynı zamanda Karabağ sorununun sahnede yer alması yazar tarafından ustalıkla betimlenir. "Açılmayan Gülle", o müthiş Hocalı trajedisinden sonra cepheye gitmiş Elli Atayurt adlı askerin anıları temel alınarak yazılmış mono performans bir oyundur. Eserin kahramanı olan gönüllü savaşçının Batı Azerbaycan'dan sürgün edilmesi, ikiye bölünmüş vatan, kahramanın çocukluk anıları bir fotoğrafa bakışı ile sergilenir. Küçük bir eşyada yazar, bir kitaba sığmayacak kadar bir ömrü bize sunar. Ateşli silaha sarılmış askeri, merhamet ve insanlığın savaş meydanında hangi biçimde ortaya çıkarabileceği artık bir ikilem karşısında bırakır. İnsan ve vahşilik ikisi bir arada nasıl durabilir? Belki de şimdi bunun hakkında konuşmak bize kolay görünür, ama "öldürmezsen, öldürecekler!" ilkesiyle ateş içinde savaşan askerin karşısına çıkmış düşmanı gördüğümüzde düşünelim. O soruyor: "Öldüreyim mi, yoksa affedeyim mi?" Sonuçta, o da bir insan. Onun da çocukları, ailesi var. Otomatik silahın kurşununu göğsüne dayamış bir canlıyı düşman mı yoksa insan mı saysın? Düşman sandığında öldürmelidir, insan sandığında ise serbest bırakıp, ona hayatı, yaşamayı vaat etmelidir.
Eluca Atalı yaratıcılığının en ikilem yaratan kalem ürünü olan bu eser aslında insani bir sorudur. Tüm savaşların temelinde bu olmalıdır: düşman da insandır!
"Zindan Kapısında" adlı mono performans oyun, baba-çocuk ilişkilerinin belirgin bir örneği olarak gösterilmişti. İran İslam devrimini kabul etmeyen on sekiz yaşındaki genç kız Fatma, molla rejimi tarafından idam edilir. Bir gece zindan müdürü, kızın babası Allahkerim'e telefon açarak "Gözün aydın ağa, kızın günahını yıkadı" der. Anlaşılır ki, idam edilen kızın babası 5 bin tümenlik şeker alıp zindan çalışanlarına dağıtmalıdır. Üzerine düşeni baba yapar, zindan müdürü ise ona süt parası (veya başlık parası da denebilir) verir. Müdür, onun kızı idam edilmeden önce zindandaki nöbetçilerden birine – devrim muhafızına nikah edilmiş olduğunu bildirir. İmam Humeyni'nin, çocuk yaşta idam edilenlerin cennete gitmemesi için onlara "yasal tecavüz" edilip sonra idam edilmeleri yönünde fetva verdiği söylenir. Baba kızının cesedini ister, ancak kafirlerin normal insan gibi defnedilme hakkı olmadığını hatırlatarak kızının cesedini ona vermezler. Kızının zindana düştüğünde giydiği kıyafetleri, orada yazdığı 122 günlük anıları ve zindandaki kızların kendilerinden sonra hayatta bir hatıra kalsın diye giysilerinden iplik çekip dokudukları "Kız Portresi" ile geri dönen baba, evin eşiğinde oturur. Öğle ezanı okunur, ancak baba ömründe ilk defa olarak namaz kılmaya kalkmaz. Eserin verdiği mesaj, zorbalığın ve hegemonyanın insanı yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda manevi olarak da yok ettiğini, inancını çaldığını gösterir.
Eluca Atalı'nın dramaturji yaratıcılığında çocuk oyunları ile başarı kazandığını vurgulasak, yanılmış olmayız. Birbiri ardına yazılmış 5 çocuk oyunu – "Anka Kuşu", "Oduncunun Masalı", "Ak Güvercin", "Atanur ve Hükümdar" ve "Atanur'un Maceraları" rejisörler tarafından yüksek değerlendirilerek sahneye konulmak üzere seçilmiştir. "Anka Kuşu", Nahçıvan Devlet Kukla Tiyatrosu'nda rejisör Şirzad Abutalıbov'un yönetmenliğinde sahne bulmuştur. "Oduncunun Masalı" oyunu doğa felsefesini anlatan ve son dönemde dünyayı saran doğal felaketleri içeren bir eserdir. Oyun, Nahçıvan Devlet Milli Dram Tiyatrosu tarafından sahnelenmiş, Green Fest Festivalı'nda ve aynı zamanda geçen yıl Bakü'de düzenlenen COP29 Uluslararası Ekoloji Etkinliği'nde başarıyla sergilenmiştir. Belirtmek gerekir ki, "Anka Kuşu" Özbekistanlı sanat uzmanı Boltaboy Bekmatov tarafından "Zamanın şah eseri" olarak nitelendirilerek, tüm Özbekistan sahnelerinin bu eseri oynamasını tavsiye etmiştir. Eserin çocukların eğitiminde önemli rol oynayacağını, dünyanın küreselleşme politikasına karşı başarılı bir eser olarak değerlendirmiştir.

Yavru bir kuş, tüm canlılar gibi doğanın bir varlığı olarak yumurtadan çıkar, yalnız o hiç umursamaz bir tane değildir. Gördüğü her şeyde mantık arar: içinden çıktığı yumurtanın neden yuvarlak olması bile onun soruları arasına girer. En temelinde, tüm yavrular gibi o da hızlı büyümek, büyük gökyüzünde uçmak istiyor. Durmadan uçuş denemeleri yapan yavru kuş, bir gün annesinden habersiz yuvadan boşluğa atlar, mavi gökyüzünde süzülürken hissettiği özgürlük ve rahatlıkla hayrete düşer ve sonsuzluk içinden, siyah-mavi bulutların arasından süzülen sarı ışığa doğru yol alıp ilerlerken büyük Güneş'e vurulur.
O, Güneş'e ulaşma isteğini annesine söylediğinde kesinlikle "olmaz" cevabıyla karşı karşıya kalır. Güneş'e gidecek yol yavru kuştan milyonlarca yıl uzaktadır, bu, bir kuş ömrünün zerresini oluşturan çok uzun bir zamandır. Yalnız yavru kendi inatçılığından vazgeçmiyor, Güneş'e gitmek için yola koyulur. Kuşlar arasında zekâsıyla ün yapmış karga, alışkanlığı üzere yeni haber yayarken, yavru kuşa uzak bir diyarda, kayalıklar arasında bir mağarada Anka kuşu adlı bir varlığın var olduğundan haber verir ve bildirir ki, kim gidip o uzak diyara varır, Anka kuşunu görürse, ebedi hayatı kazanır, hiç ölmez. Yalnız yolun şartları ağırdır, bir kez havalanıp, yalnızca mağaraya vardıklarında nefes alabilirler ve hem de kendine yük olmasın diye sefer zamanı yiyecek ve su götürmek olmaz.
Ebediyeti kazanma aşkına düşenler çok oldu, o uzak diyardaki mağaraya gidip Anka kuşunu görmek istediler. Lakin yolun uzunluğu ve ağırlığına kanatlarının gücü yetmiyor. Onların arasından yalnız biri, yavru kuş mağaraya gidip Anka kuşuna seslendi. Beklemeden sesine cevap verdi: "Anka kuşu sensin!" Kendi içsel gücünü gösterip, iradesi zorluklara dayanan kimliğinden bağımsız olarak Anka kuşuna dönüşür.
"Anka Kuşu" oyunu, çocuklara amaçlarına ulaşmak için hiçbir yoksunluktan korkmamak gibi yüksek manevi nitelik aşılamak amacıyla yazılmıştır.
Yazarın diğer çocuk oyunları da Azerbaycan, Türkiye, İran, Özbekistan sahnelerinde oyunlaştırılmaya hazırlanıyor.
Mono performans oyun yazarlığı, dramaturgun son yıllarda yöneldiği sahne türüdür ve artık 5 eseri mono performans oyunlardan oluşmaktadır. "Bir Çift Göz" oyunu "Üç Kadın" projesi ile hayata geçecek. Dramaturgun kadın olması artık bizlere bilinen bir şey. Yönetmen Hacerhanım Memmedova ve oyuncu Vefa Gurbanzade tarafından eser sahneye konacak. Eserde toplumsallaşan kadın, sosyal sorun öne çıkarılır ve 3 yaşındaki küçük kızın büyük dünyada kaybolup, kendi dünyasını kurma çabası işlenir.
Eluca Atalı'nın Oyunları Listesi:
1.Tiqranizm Hocalı'da
2.Nalşekilli Mühasire
3.Dönüş
4.Anka Kuşu
5.Oduncunun Masalı
6.Bir Çift Göz
7.Zindan Kapısında
8.Açılmayan Gülle
9.Ana Kuşunun Monoloğu
10.Ak Güvercin
11.Mavi Balina
12.Yılan ve Kişi