Tarih: 30.01.2024 12:15

“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”

Facebook Twitter Linked-in

Türk Milletini Necip TÜRK Milleti yapan kutsı deger,ortadan kalkınca,kaldırılınca,içine düştüğümüz inanç buhranından
kurtulabilmek için  recete olarak diyoruz ki

               Bu Türkmen Beyleri ve Türkmen Devletleri,Türkmen imparatorlu olma yolunda,
Osmanlının Osmanlı olarak Selcuklunun devamı bir siyası zihniyet olan EHLİBEYT sevdası ile yürüdükleri
Cihan Hakımıyetinde,dünyayı dize getirmiş,ne zaman İslam cografyasında zuhur etmiş olan Peygamber sonrası
Hilafet kavgalarının,başında Ehlibeytın haklarının ,bir mana ile ellerinden alınmış bir kavmıyet ve kabıle anlayışının getirisi
İslam adına İslamla alkası olmayan,sürtüşmelere son verme adına , Mısırın Yavuz Sultan Selim Han tarafından  
fethedilmesi sonrası  emevi zihniyetinin Osmanlıda,BİR NEVİ FETO PARELEL YAPILANMASI MİSALİ  yapılanması sonrası,
Osmanlı kendi sonunun başlangıcına karar verdiğinin farkında olmadan kendini bitirmişliğinin içinden dogan,
Emevi zihniyetinin savunucuları ile,Kuvvayi milliye ruhunda Mısır fethinden önceki devlet yapılanmasının başta ülkemden başlayarak Türk Birliğinin temel devlet anlayısı içerisinde,YENİDEN TÜRK İMPARATORLUGUNUN GÜÇLÜ TEMELLERİNİ ATMIŞ OLACAGIZ.  
             
             Büyük Selçuklu İmparatorluğu veya Selçuklu Devleti 
Orta Çağ'da Oğuz Türklerinin Kınık boyu tarafından kurulan  Türk, Sünni Müslüman bir imparatorluk. 
Selçuklular Hindukuş Dağları'ndan Batı Anadolu'ya ve Orta Asya'dan Basra Körfezi'ne kadar uzanan geniş bir alanı kontrol ettiler. 
Aral Gölü yakınında güç kazandıktan sonra ilk olarak Horasan'ı ele geçiren Selçuklular,
buradan İran içlerine doğru ilerledi ve ardından Anadolu'daki şehirleri kontrol altına aldı.
      Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Tuğrul Bey (1016–63) tarafından 1037'de kuruldu. 
Tuğrul'u büyüten dedesi ve Oğuz Yabgu Devleti'nde yüksek makam sahibi olan Selçuk Bey, 
adını hem ülkeyi yöneten hanedana hem de imparatorluğa verdi. 
Devlet kurulduktan kısa süre sonra İslam dünyasının merkezi otoriteden yoksun parçalanmış siyasi haritasını birleştirdi ve daha sonra
Haçlı Seferlerinin birinci ve ikincisinde kilit rol oynadı. 
Dili ve kültürüyle yoğun bir şekilde İranlılaşan Selçuklular,Türk-İran geleneğinde büyük bir gelişme sağladı
ve İran kültürünü Anadolu'ya taşıdı. Türk boylarının ele geçirilen yerlerde devlet otoritesini artırmak gibi siyasi amaçlar doğrultusunda devlet yöneticileri tarafından ülkenin kuzeybatısına yerleştirilmesi ile bu bölgelerde Türkleştirme süreci başladı.
Gittikleri bölgelere Türk kültürünü yayan Selçuklular beraberinde İslam dinini de Anadoluya yaydı.
       OSMANLIYI 1299 YILINDA OĞUZ TÜRKLERİNİN  
OSMANLI İMPARATORLUĞU;
 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
 1579 dan 1699 kadar,
 1 Asır DURAKLAMIŞ.
 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
 Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… 
Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz… 
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu... 
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar… 
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri 
Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517) 
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve 
Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.  
Bu yol Mısır'dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul'a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam'ının terk edilerek, Arap İslam'ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.  
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta "bugün de kısmen olduğu gibi" TÜRK kelimesi yasaklanır, "TÜRK'ÜM!", "TÜRKMEN'İM!" diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.  
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın "TÜRK'ÜM!", "TÜRKMEN'İM!" dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur... 
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.  
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…) 
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
TÜRKLERİN askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece TÜRKLERDEN oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.  
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır,   Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde "Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar" denir… 
Yine Kelkit'ten Hakkâri'ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran'a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran'dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve  bu politikalar sonucu gelişir ve büyür. 
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur TÜRKMENLER dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı'ya Rönesans'ı ıskalatırlar, Rönesans'ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı'ya ilk kez 1480'de Yahudiler ile gelir, sonra 1527'de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563'te ise Rumların matbaası vardır.  
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans'ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727'de İbrahim Müteferrika'nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299'dan 1683 Viyana Bozgunu'na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir TÜRK İMPARATORLUĞU (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu'ndan, nihayet 1922'de Ankara, Haymana Ovası'nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen TÜRK düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam'ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam'ı, Akşemseddin'lerin İslam'ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu… 
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
"Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!"
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...!!!




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —