Tarih: 30.10.2022 08:25
Değirmen
70'li yıllardaydık. Nisan sonu mayıs ayı başlarıydı.
Köy camisinin hopörlerinden önce belli belirsiz bir öksürük, onun peşinden köy korucusunun sesi gelmeye başladı.
-Eyyy komşular, yarın köy değirmenin tamir ve bakımı için angare vardır. Tüm komşuların kazma ve küreklerini alarak gelmeleri önemle duyurulur.
Bu anonsu duyduğumuzda ''yaşasın yarın değirmene gideceğiz, orada akşama kadar dereye gireceğiz'' diye sevinip sevinçle havalara hoplamaya başlamıştık.
Şimdi hemen hiç vakit kaybetmeden koşa koşa eve gidip babamın karşısına dikilmem gerekiyordu. Çünkü babamın onunla beraber köy değirmenine gelmeme izin vermesi gerekiyor. ''Baba yarın beni de götürür müsün değirmene? Siz çalışırken bende dereye girerim, hem bütün arkadaşlarım da oraya gelecekler'' diye sorduğumda babam ''tamam oğlum tamam, sende gel'' derse ben akşamdan hazırım demektir.
Sabah zor olur. Köyden değirmene gidenler ile birlikte dereye giden patikayı takiben yürümeye başladığımızda artık yol bitmek bilmez. Ancak derenin göründüğü Osman tarlasına geldiğimizde artık bizi kimse tutamaz, iniş aşağıya adeta uçarak dereye varırsınız. Suya gireceğimiz yer hemen değirmenin altında bulunmaktadır. Bütün arkadaşlarım da orada hazırdırlar. Bizim derenin bu bölgesinde suya girmek için yüzme bilmeye hiç gerek yoktur. Sadece suyun derin olan tarafında bulunan taşın üzerine çıkacak ve arkadaşlarına sesleneceksin;
-Heyyy kenara çekilin kenara, bakın şimdi atlıyorum, bir iki üç…
Bütün gücünle ve hızla kafa üstü adeta bir karabatak kuşu gibi suya dalacak aynı hızla çırpınarak derin olan bölgeyi geçip kıyıya ulaşacaksın. Çünkü ayaklarımız yere değene kadar suyun içinde gitmen gerekir, gidemezsen biraz su yutarsın ama mutlaka kıyıya ulaşırsın. Bu böyle bıkmadan usanmadan akşama kadar devam eder gider. Böylece her türlü suda yüzmeyi kursa gitmeden öğrenmiş olursun. Akşamüstüne doğru bembeyaz olan sırtının derisi kızarır, ateş gibi yanmaya başlar. Geçmesi için evde annemin sarımsak ile karıştırılmış yoğurdu sırtımıza sürmesi gerekir. Ancak o zaman iyileşir, deriyi kaşıyarak yolup temizleyebilirsin. Bu tarif edilemez, acı ile tatlı karışımı bir duygudur. Karnının acıktığını hissettiğinde hemen koşarak değirmenin bendini yapmakta olan babanın yanına gidip geleceksin. Çünkü elma, peynir, yumurta veya zeytinden oluşan azık onun yanındadır. Ekmeği çok çabuk yiyip yutman gerekir. Allah muhafaza geride kalan arkadaşlarımız bizden daha fazla suya girebilirler. Onlardan geriye kalmamak için birkaç dilim ekmeği hızla yemem lazım ama bazen lokmalar boğazına dizilip takılı kalabilirler.
Çünkü hemen yanı başımızda çalışan Sar Hasan enişte suda bulduğu yılanı eline dolar üstüne, üstüne gelir, ''enişte getirme ben çok korkuyorum yılandan'' desen de oturup ağlasan da sızlasan da fayda etmez. Hasan enişte yılanı getirir boynumuza dolar, bizi korkuttuğu için kahkaha atarak gülerken, arkasını döner gider. Onun gitmesiyle birlikte hemen bizimde fırlayıp gitmemiz gerekir çünkü işin içinde yılan var, yılan.
Akşama doğru artık değirmenin kanalları açılmış, bendi tamamlanmış olur. Taşların bulunduğu değirmenin merkezine suyu gönderirler. Artık sıra değirmencilerdedir. Değirmenci Davut çok sakindir, hiç sıkıntı yaratmaz, Şevket amca ise güleç yüzlüdür, o kızarken de güler. Gafur dayı heybetli aynı zamanda asık suratlıdır. Ondan korkarız ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Hazneye dolan unu kontrol ederken eline bir avuç unu alır seslenir.
-Evlat gel bakalım buraya, kokla şu unu bakalım olmuş mu?
Biz unun olup olmadığını nereden bileceğiz ama mecburen una doğru burnunu uzatırsın, uzatmanla beraber Gafur dayı avucunda ki bütün unu yüzümüze üfleyerek püskürtüverir. Bir an için ne yapacağını bilemeden sinirli ama diğer yandan ağlamaklı tabana kuvvet kaçarsın. Yıllarca eşeğe yüklenmiş buğdayı çuvalları ile değirmene gelip gittik. O undan hemen orada yapılıveren poğaçalardan yedik. Evimizde anamızın elediği undan koca fırında yaptığı ekmekleri yedik. Sadece ekmek mi? Tabi ki hayır. Goca fırın bizim eve yakın olduğundan yapılan ekmeğin kokusu evimize ulaşırdı. Bunu duydun mu hemen koşup fırının önüne geldiğinde ise yavaş adımlar ile geçeceksin. Geçerken ekmek yapan annelerden birisi mutlaka seslenip ''gızanna gelin bakalım buraya'' diye yanlarına çağırır.
İstemem yan cebime koy edası ile onların yanına doğru yürümeye devam edersin ama yeniden seslenirler.
-Gelin bakalım buraya, gelin. Alın şu pesemetleri siz erkek çocuklarsınız yoksa bir yeriniz şişer, Allah muhafaza düşer, düşer. Almanız lazım.
Utana sıkıla alırsın, mis gibi kokan pesemeti, bir iki ısırışta bitirirsin. Şimdi o pesemetin ne olduğunu bilebilen ve onu yapabilecek kimse kalmadı, belki de. Poğaça dediğimde hemen simit fırınlarında yapılanlar aklınıza gelir ama bizimki o türlü bir poğaça değil. Yine bilemediniz. Geçenlerde köyden kardeşim aramıştı.
-Birader annem yarın sabah poğaça yapacak, tam saat yedide burada oldun oldun, bak eğer olamazsan ben oturup hepsini yerim, bilesin. Haberin olsun, ona göre gel.
Kardeşime ''tamam ben yarın sabah tam saat yedide orada olurum. Sen merak etme'' dedim. Annemin poğaçasını duyunca söylemesi ayıp ağzım sulanmıştı beya.
Sabah arabaya atladığım gibi son sürat gitmekte olduğum Balya yolunda çalışma olduğunu üç metre havada uçup, boş yolda birkaç tur döndükten sonra takla atmadan durunca anladım. Demek ki verilmiş sadakam ve yiyecek ekmeğim varmış. Tam saat yedide eve sağ salim ulaşıp poğaçaya yetişmiştim. O lezzeti bırakır mıyım sandınız ki! Hey yavrum hey...
Mehmet Ali Alkaya
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —