Tarih: 16.07.2025 09:38

Darbe kafalılar…

Facebook Twitter Linked-in

Darbe kafalılar…

Bu sıralar aldığım nefesi bile duygusala bağlamış durumdayım. 

Normal olduğuna inanmak istemiyorum ama İki kediyi yan yana görsem, dalında salınırken düşen bir yaprağı görsem veya annesinin kucağında ağlayan bir sabiyi görsem; gözlerim yanmaya başlar, ortalıkta da her hangi bir toz getiren rüzgâr olmamasından dolayı da bahane bulamadığım için sırtımı döner, derin derin nefes alarak normale dönmeye çalışırım.

Yaşadığım bu durumu hayra yormak istiyorum ama

Hani derler ya; 

Ya ben öleceğim, ya da benden birisi…

Ama bugün olmasın, ne olur bugün olmasın!

Çünkü bugün 15 Temmuz…

Aslında bugünün benim için gerçek manada çok güzel anları, anıları ve acıları bulunmaktadır.

Ki güzel ve kadim ülkem için de ve hatta hatta özellikle de bir kesim için de hakeza…

Oysaki 

15 Temmuz 2016; Anadolu'mun 1048 den sonra ki, 1071 den sonra ki, 1453 ten sonra ki, 1919 dan sonra ki ve 1922 den sonra ki yeniden dirilişinin adıdır. 

15 Temmuz; içerisinde bulunduğum sıkıntılı ortamın şafağında, ecel ile birlikte umudun buz gibi nefesini ensemde hissettiğim çok özel ama çok özel bir günün adıdır. 

15 Temmuz; ilk göz nurum, biricik torunumun doğduğu ve ben acizin yaşama sevincini, var olma gayesini bir kez daha hissettirdiği günün adıdır.

Ve  

15 Temmuz; aziz milletimizin tarihin tozlu sayfalarının arasına kanı ve canıyla not olarak düştüğü, yaşanmışlığı ve hissedilmişliği tüm ayrıntılarıyla hakikat olan bir destanın ta kendisidir… 

Benim gibi düşünenlerin sayısının hiç te azımsanmayacak kadar çok olduğunu bildiğim gibi hazmedemeyenlerimizin de olduğunu ve hatta 15 Temmuz 2016 gecesinin de, tıpkı önceki yaşanılan birçok hayal kırıklığı geceleriyle, eş değer olarak bir kez daha yaşayanların olduğunu da çok iyi biliyorum!

Tıpkı kendilerinin bildiğini, bildiğim gibi… 

Dedim ya 15 Temmuz; benim yüreğimde farklı bir yâr, farklı bir yara…

Böylesi anlamlı bir günün de; elbette ki çok özel bir anlam taşıyan farklılığı olmalıydı değil mi?

Davul/zurnadan öte ellerde bayrak, toplum mühendisliği çerçevesinde atılan sloganların dışında çok özel bir şey olmalıydı… 

Düğüne gider gibi gidilecek ama ağlanılacak halimize dahi gülebileceğimiz bir ortamı sağlamalıydı!

Ne galibiyet sarhoşluğunu andıran bir heyecan ile kendimizden geçmeliydik, ne de sahte ciddiyetimizin ortaya koymuş olduğu cehaletimizle, olaylara Fransız kalmamalıydık.

Yani 

Çakırkeyf kalmalıydık.

Hatta biraz tabir-i caiz ise hovarda şımarıklığını takınmalıydık.

Ti ye alarak, 

Kahkahalarımızın ve dahi sahne ardında kuliste bıraktığımız gözyaşlarımızın gücüne inanarak.

İşte böylesine masalımsı ve böylesine ruhumuza işleyen bir şey olmalıydı.

Destanlaşan ve hatta biraz daha ileriye giderek efsane olmaya aday bir adım olmalıydı.

Biraz çocuksu, biraz da ağır abi takınmalarında racon keser gibi olmalıydı…

Yani senaryo böyle olmalıydı, hatta ve hatta yönetmen böyle bir şey istemeliydi…

Doğrusunu söylemek gerekirse aklımın ucundan dahi geçmemişti böylesi bir şey. Böyle bir çalışma. 

Üstelik amatör tarzda ve henüz yolun başında. 

Hatta ve hatta eldeki imkânların değerlendirilmesi noktasında, tüm camia elini taşın altına koyarak.  

Bir kez daha, 

Bir kez daha yanılmadığımı, göğsümü gererek ifade etmek içindir bu satırlarım…

Son bir yıldır gözdemiz Atatürk Üniversitemizin attığı adımların ve başarılı çalışmaların keyfini doruk noktasına kadar yaşayanlardanım.

Son bir yıldır gerçek anlamda bizlerden birisi olan ve kendi tabirimle "personeline selam veren adam" olarak nitelendirdiğim, Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu Hocamızın yönetiminde ki Atatürk Üniversitemizin; Erzurum halkına sunmuş olduğu hizmetlerin gururunu yaşayanlardanım.

Bir kez daha yanılmadığımızı anlamak ne güzel bir şey! 

Salonda oturup beklemeye başladığımızda çok iyi biliyorum ki hiç kimsenin aklına böylesi güzel bir çalışma ortaya konulacağı gelmemişti. 

Uzun yılların vermiş olduğu tecrübelerimizde bile böylesi bir dip notunun olmaması, Atatürk Üniversitesinin bir kez daha bu şehirde bir ilki gerçekleştirdiğini yaşayarak hissetmiş olduk. 

Hem de ne yaşama…

Gerçi uzun gelen protokol konuşmaları da olmasaydı çok güzel olacaktı ama işin özünde bu da gerekli, maalesef yapacak bir şey yok.

Bu durum karşısında yönetmenimiz ne düşündü, inşallah başka bir programda göreceğiz.

Kim ne der ise desin, umurumuzda bile değil ama anlaşılan odur ki; bu saatten sonra pilavdan dönenin kaşığı, bırakın kırılmayı pilavın içine sos olacak umarım farkındasınızdır, sayın yönetmenim… 

Işıkların söndüğünü ve davudi bir sesin bir şeyler fısıldadığını gördüğüm ve yerel şiveyi duyduğum andan itibaren, uzun zamandır vakit bulamadığım için kontrol ettiremediğim bozuk gözlerimden dolayı daha iyi seyredebilmek açısından, boş olan birkaç koltuğu da atladıktan sonra kendimi bir an için Nejat Uygur Tiyatrosunda hissetmeye başladım. Daha ilk anlarından itibaren ortaya konulan performans ve konu anlatımının sadeliği, bu karanlığa boşuna sevgi beslemediğimizin ispatı oldu diye düşündüm. Ara ara sevgili yönetmenimiz de bize yol göstermek için katılınca, bu işin sonunun gerçekten merak etmiş olduk.

Bardağın dolu taraflarını seven ve gören birisi olarak; konu, konuya giriş ve konuda ki bütünlük orantısına dikkat ettiğimde, şahsım adına gerçek anlamda harika bir sırlama ve sıralama gördüm diyebilirim.    

Verilmek istenilen mesajın; halen daha yanı başımızda ve toplumumuzun içinde bizimle aynı oksijeni soluyarak dolaşan birileri tarafından anlaşılmasını elbette ki beklemiyorum ama "ben insanım" diyen ve son 30-40 yılını bu ülkede geçiren her vatandaşın, kenarda köşede bu duruma benzer bir anısı elbette ki vardır. 

Yoksa ömrü hayatı boyunca karakolun önünden dahi geçmemiş birilerinin, mahkemede "anlat bakalım" emri karşısında dilsizleşip, kendinden geçmemiş olanların veya ihanete uğramamış olanların, yalancı ve berrak bir aydınlık içerisinde yaşayanların bahse konu durum hakkında yoruma kalkmaları; bekâr birisinin mahkemede boşanma davası açması kadar boş ve anlamsız olacağını da ifade etmekte fayda var. 

Yani yönetmenime, senaristime, oyuncularıma ve hatta makyaj yapanlarıma ve hatta mikrofonun sesini ayarlayan arkadaşıma diyorum ki; elinize emeğinize ve yüreğinizin güzelliğine sağlık. 

Yani Atatürk Üniversitemizin İletişim Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Raci Taşçıoğlu hocama diyorum ki; hocam ne iyi ettiniz de, bizi şu karanlık salonda ışığa doğru heyecanla beklettiniz. Verdiğiniz mesajın inceliğinde yatan ve her ne kadar adı "kara mizah" olsa da aslında gerçek beyazlığı ifade eden serzenişlerin içerisinde, payınızın büyük olduğunu görmekteyim. Sizin nezdinizde tüm emektarlarınızın ve özellikle de böylesi güzel ve cesur bir çalışmaya imza atan Doç Dr. İrfan Hıdırlıoğlu hocamıza, Akın Öksüz, Murat Karasungur, Suat Çakır, Muhammet Erdal Büke, Berkan Hiçyılmaz ve Nur Dal kardeşlerimize de ifade etmek isterim ki sizin de yüreğinizin güzelliğine ve yüceliğine sağlık.

Elbette ki atılan bu adımların teşvik edicisi, destekleyicisi ve hatta özellikle belirtmek isterim ki yol göstericisi olan, Atatürk Üniversitemizin ileri görüşlü ve kendisine çok yakıştığını her ortamda dile getirdiğim; alçak gönüllülüğü ile güzelliğini ortaya koyan Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu hocamızı unutmak en büyük hatamız olur.  

Biliyor musunuz?

İlklere alıştırdınız, olmamış olanları, özellikle de olması yönünde attığınız adımların sesi artık ülkemin her yerinden duyulduğu gibi bizim de göğsümüzü kabartmaktadır. Daha iyisini, daha güzelini ve daha kalitelisini bu halk için, bu şehir için nasıl yapabilirimin çözüm noktasındaki gayretleriniz takdire şayandır.

Kadim bir şehir olan Erzurum'un adını dünyaya duyurma noktasında; eğitim ile sağlık ile spor ile sanat ile kültür ile turizm ile ve dahi her alanda başlatmış olduğunuz mücadele ruhu için ne kadar teşekkür etsek azdır. 

Yaşadığımız ve alışmaya başladığımız bu güzellikler sizin eseriniz olarak bu halkın gönlünde her daim yer edecek ve gelecek zamanlarda da güzel bir anı ile yâd edilerek hafızalardaki yerinizi koruyacağınıza inandığımızı bir kez ifade etmek isterim.

Bu şehir dün bir kez daha sizin ileri görüşlü yaklaşımlarınız sayesinde ve eğitim camianızda yetişen dinamik beyinler öncülüğünde, bir daha asla ve kat'a karanlığa aşık darbeye meyilli kafalara yer vermeyeceklerine, barındırmayacaklarına olan inancımızı pekiştirmiştir.

Umarım ki o kafalar kötü bir anı olarak, sadece kara mizahıyla gülüp geçiştirdiğimiz; kısa ve anlık ve aydınlatması kendi elimizde olan karanlıklarda olsun artık.

Ve kadim halkımın her günü, salon aydınlandığı vakit dakikalarca tutulan alkışın neşesinde ve bilincinde olsun.  

Sağ olun, var olun hocam.

Unutmayınız en büyük dualardan birisidir, "Rabbim kimseleri olumlu olarak gördüğünden ve güzel olarak alıştığından alıkoymasın"…

Yönetmenimiz bunu unutmuş veya öyle istemiş te olabilir, yapacak bir şey yok.

Bu arada o sıcakta bir bardak da su verseydiniz daha iyiydi… 

Bir kusurumuz oldu ise affola…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —