Bu şehirde sadece hava muhalefetine rastlarsınız!/Vedat Kan
Sabah erkenden uyandık yine. Obalarımızdan birisinde kahvaltılı toy var, hazırlandık gideceğiz oraya.
Seçim toyu renkleniyor düşüncesi var belleğimizde.
Seçim meydanlarına renk gelecek, en azından bizim şehirde bir rekabet havası esecek ve bu esnada görülemeyen bazı şeylerin, bilinemeyen bazı şeylerin ve hatta bu şehirde varlıklarıyla-yoklukları dahi tartışılır olduğu bazı şeylerin belki ortaya çıkacağı umudu yeşerir gönlümüzde.
Bir insan dahi her gün bal yiye yiye bıkıyor ya, bizler de çeyrek asırdır yaşadığımız bu siyaset arenasında değişik yüzler ve değişik ajandalar görmek istiyoruz ama gel gör ki mümkün değil…
Her seçimde farklı bir simanın hayalini kurarken, aynı simaların bıyıklı/bıyıksız veya makyajlı/makyajsız halleriyle yola revan oluyoruz.
Hep yazdık, hep söyledik… Şehir içine ve dışına, hava alanına misafir karşılamaya gidenlerimiz de aynı simalar, uğurlamaya gidenlerimiz de. Hatta ve hatta davul-zurnacımız bile aynı simada…
Hal böyle olunca birileri, bizim için değişen ne var diye soracak olur ise vereceğimiz koskocaman bir "hiç" cevabı olur.
hayal dünyasından çıkıp günümüze döndüğümüzde, aslında iktidar partisi bütün teşkilatlarıyla şehir için elinden gelenin en iyisini yapmak için ciddi gayret gösteriyor ama muhalefette olanlarımız bir bırakmıyorlar ki kim ne yapıyor gerçek manada görelim, idrak edelim.
Hani benim bir pencerem vardı; arada geçerdim karşısına ve oradan seyrederdim âlemi… İşte o pencereden gördüm; geçenlerde kardeşlerim toplanmışlar bir araya, büyükşehir belediye başkanı Mehmet Sekmen'in icraatlarını tartışıyorlar. Kimin nerede ve ne şekilde aday olduğuna bakıyorlar. Sonrasında dama taşı gibi karşısına bir taş koymanın gayretini yaşıyorlar.
Yetmedi; atılan her adımın kamu yararına olup olmadığının tartışmasını yapıp, halkın menfaatlerine yarayıp-yaramadığına bakıyorlar, kendi aralarında güzel tartışmaları da var aslında, kim nerede ne kadar güçlü, kim nerede ne yapacak hesaplamalarına girmelerini görmeniz lazım.
Ellerinde projeler, taslaklar, tasarımlar ve hatta kanun taslakları dahi var. Bu şehrin neresinde ne eksik var ise oraya halk için hemen bir hizmet planlaması yapılacak.
Düsturları da şu imiş; "halkın olan halkındır, biz sadece hizmet ile mükellefiz. Birimiz gider, diğerimiz gelir."
Miş…
Koskocaman bir "hiç"in yanına, bir de koskocaman bir "mış-miş" ekleyelim biz.
O pencereden ne "kırat"ı görebildim, ne sadakta "ok" vardı, ne de ak saçlı dertlere deva olmuştu. Bacılar dahil herkes suskun, herkes sadece ve sadece düşünceli idi.
Neden mi?
Bir Deli Dumrul gelip; kırata binip delicesine sürüp çıkıp gitmişti ve giderken de sadağına doldurduğu okları kafasına göre sağa sola atıp, düştükleri yerlere handı-hamamdı, köprüydü, yoldu yapıp, gelenden geçenden para alıyordu. Ak saçlı biriside ardından "beni nasıl görmezsin, ben asırlardır buradayım" diye feryat edip bağırıyordu, bacılar ise bu hanlar bu hamamlar "birkaç çorbacıya kaldı" diye üzülüp duruyordu…
Ne alaka, bende anlamadım ama pencereden böyle göründü.
Bu şehrin havasının insanına olan muhalefeti yüzyıllardır varken, başka muhalefetin olmasına zaten gerek yok ki. Bir günde 4 mevsimi yaşayan bizler, o mevsim şartlarına karşı gelmişiz, birkaç fikir ile mi masal dinleyip, günümüzü gün edeceğiz.
Masal dünyasından sıyrılıp gerçeklere döndüğümüzde o pencereden gördüğüm kadarıyla, bu şehirde muhalefet olmadığından; Cumhur İttifakı üyeleri de bu demokrasi şöleninden keyifli bir seçim için, anı olması açısından kendilerine muhalif olup seçim yarışında birbirlerine parmak sallayıp, gizliden gizliye sözüm ona "yassak hemşerim" argosuyla bazı yerlerde kanunları ve hatta kanun temsilcilerini de arkalarına alıp, afiş indirttiriyorlarmış…
Kahvaltıda gördük ki; hava yine esmeye başladı, iyi ki güneşi gördük ve poturu çıkarttık… Sen misin poturu çıkartan, tipiyi ye de gör gününü…