Bu şehir insanı yazmaya zorluyor…
Bu şehir bağrında o kadar çok güzel insan yetiştirmiş ki. Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden özel ve hepsi birbirinden farklı!
Tıpkı coğrafyasında adıyla anılan ve uzun zamanlar beraber yaşamak zorunda kaldığı "kar tanesi" gibi.
Birbirlerinden farklı ama tek bir amaç için bir arada olan.
globalbakis.com/ÖZEL-YORUMHABER
"Ben bu şehri çok seviyorum" derken bile gözlerindeki ışığı ve nefesindeki titrek heyecanı arka sırada oturmama ve aramızda bayağı bir uzaklık farkı olmasına rağmen, gördüm ve sanki de yanı başındaymışım gibi hissettim diyebilirim.
Aslında henüz kitabını okumasak ta, bu kadim şehrin sessiz çığlığının yansımasını hep birlikte kulaklarımız da işittik, Orhan Hocama kalan ise sadece ve sadece sessizliği bozan bir farklı ses ile "kral çıplak" diye haykırması oldu.
Gerisi ise zaten bu suskun şehrin, her mevsim üşüyen sokaklarında yankılanıp dile gelen; bir varmış, bir yokmuş masalının dünyaca bilinen dizeleri.
İşte bu dizelerin sırf bizim halkımızın uyumasına engel olmak ve ninni hissiyle ruhumuza verdiği uyuşukluğu gidermeye çalışmak ve konusunda bayağı uzmanlaşmış birilerinin, bu terennümüne kattığı siyasi duruşun sihrini bozmak için hırçın ve bir o kadar da haklı isyanının asaleti içerisinde ki asiliğinin adını ortaya koyanların başında gelir; Orhan Bozkurt.

Değil midir ki işte o yüzden de "bu şehir insanı yazmaya zorluyor" diyerekten, kaleminin neden yıllardır elinden düşmediğinin cevabını da, sohbetin ta başından vermiş oldu.
Ve değil mi ki, şahsını dinlemeye gelen ve bu şehri en az kendisi kadar seven hepimizin bildiği ve aynısını yaşadığı şeyleri anlatıyordu ama kelimelerin, onun ses tonunda farklılaştığını yine çoğumuz daha iyi anlıyorduk.
Çünkü o, hiçbir kelimenin gideceği adrese pul ekleyerek yön tayin etmiyordu.
O; Orhan "Bozkurt" olmanın özgür iradesinde bıraktığı düşünce yapısıyla çizmişti hep rotasını.
Ve bu toprakların mayasına hediye olarak sunmuş olduğu "Dadaş"lık simgesinin en sadık göstergesini taşıyordu yüreğinde…
Çelik bir yay gibi,
Nerede ve nasıl ve hatta hangi amaçla gerilebileceğini çok iyi bilerekten!
Orhan Bozkurt, bu yorgun ve yine kendi tabiriyle zor olan kadim şehrin "has"larının sadece birisidir ama ince fikir yapısı ve yıllardır taviz vermeden arşınladığı bu kutsi yolun da "en"lerindendir.
Orhan, o yüzden sevilir, o yüzden sayılır, o yüzden de fikir yapısı şehrin yaşayanlarının bir çoğusuyla uyuşmasa bile, her bir dadaşın yüreğinde geniş bir alana sahip olur.
Bu şehir, gerçekten de; Orhan Hocanın sohbetinde de dile getirip, anlattığı gibi hemen her açıdan çok zor bir şehirdir.
Hatta benim kendi şahsi kanaatime göre de, üstadın birçok yazısında hiç sağa sola yansıtmadan ve rol yapmadan, insanların yüzüne vurduğu gibi de harbi bir şehirdir.
Biz, işte o harbilik te sevdik Orhan'ı…
Dedim ya, gerçi biz Orhan Hocamızın kitabını okumadık ama yazılarının birçoğunda; aleni olarak arşınladığı adımları gibi harbice gittiği yolda savunduğu fikirlerini taşıdığı yüreğini, zaten sevdik biz.
Bana göre bu güne kadar soyadıyla müsemma gerçek bir "Bozkurt" gibi yaşadı ve Allah'ın izniyle de daha çok uzun yıllar da, adımlarından sapma olmadan yaşayacak bu şehrin Orhan'ı.
Kim ne anlar bilemem ama dün akşam ben o sahnede titrek heyecanıyla; geçmişten günümüze gelen diğer Dadaşlardan Deniz'in asiliğini, Topçu' nun asaletini ve rahmetli Erkal'ın masum samimiyetini gördüm.
Orhan Bozkurt, kendisini tanıdığım bu çok uzun süre zarfında; çok sözler söyledi, çok yorumlarda bulundu ve çokça birilerine gönderme yaptı ama kimsenin gölgesinin üzerine düşmesine asla ve kat'a müsaade etmedi ve adım gibi inanıyorum ki etmeyecek.
Çok iyi biliyorum ki Orhan Bozkurt, aldığı her nefes sayısınca bu şehrin asırlardan beri süre gelen sessiz çığlığının; avaz avaz, haykırışı olmuştur. Ve özellikle de bazı kulakları sağır eden sessizliğinin, yükselen sesi olmuştur.
Olmaya da devam edecektir.
Uzun lafın kısası,aslına bakılırsa ben dün akşam karıştırdım. Orhan Hocam mı Erzurum'u anlatıyordu; yoksa dile gelen Erzurum'mu Orhan Hocamı?
7. si yapılıyordu Kitap Fuarımızın ve Erzurum Büyükşehir Belediyesi olarak Mehmet Sekmen'in farklılıklarının farkını yaşıyorduk hep beraber.
Temennim o dur ki 17 incisinde de ve 27 incisinde de Orhan Hocam ve onun samimi ve rolsüz izinden gideceğine inandığım birçok sesimiz olsun bizim.
Ve onlar anlatsın, biz de bir şeylerin değiştiğini ve süre gelen bu suskunluğun bozulduğunu görerek huşu içerisinde dinleyelim.
Bir onları ve bir de sesi çıkan Erzurum'u…