Bir azim, bir gurur tablosu; Vahit Özdemir…
'Emekli Diplomat ve Fransa Türk Öğrenci Birliği eski Başkanı" olan Vahit Özdemir'le C4Defence Online Savunma Dergisinin 130. Sayısında yer alması planlanan Röportajımız
Tum1haber/medya/özel röportaj/Aleyna Koç
1952 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi'nin Yeniyapan Köyünde doğdu. 12 yaşında Ankara'ya taşındı. Ortaöğrenimini Ankara'da yaptı. Fransa'da Lyon Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu ve Siyasal Bilgiler Enstitüsünde öğrenim gördü. 1973-1975 yıllarında Merkezi Lyon'da bulunan Fransa Türk Öğrenci Birliği'nin kurucu Başkanlığını yaptı.
Kısa bir süre Milli Savunma Bakanlığında Fransızca Mütercim olarak çalıştı. 29 Kasım 1975-06 Şubat 2015 tarihlerinde Türkiye'nin Brüksel, Urumiye, Nürnberg, Varşova, Tiflis, Kiev, Houston ve Melburn dış temsilciliklerinde çeşitli diplomatik ve konsolosluk görevlerinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığının İstanbul Temsilciliğini yaptı. Ulaştırma Bakanı ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı'nın Başdanışmanlığı görevlerinde bulundu.
Evli olan Vahit Özdemir 2 çocuk babası.
Vahit Özdemir Fransızca, İngilizce, Almanca, Farsça ve Rusça biliyor.
Özdemir, babası merhum Gazi Derviş Özdemir'den (1898-1986) intikal eden Kırmızı Şeritli İSTİKLAL MADALYASI hamilidir. Babası Gazi Derviş Özdemir Atatürk'ün Süvari Muhafızı olup, İzmir'e ilk girenler arasında yer almıştır.

Vahit Bey öncelikle kendinizi tanıtıp, özgeçmişinizi anlatır mısınız?
''1952 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi'nin Yeni yapan Köyünde doğdum. 12 yaşında Ankara'ya taşındık. Ortaöğrenimini Ankara'da yaptım. Fransa'da Lyon Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu ve Siyasal Bilgiler Enstitüsünde öğrenim gördüm.1973-1975 yıllarında Merkezi Lyon'da bulunan Fransa Türk Öğrenci Birliği'nin kurucu Başkanlığını yaptım. Kısa bir süre Milli Savunma Bakanlığında Fransızca Mütercim olarak çalıştım. 29 Kasım 1975-06 Şubat 2015 tarihlerinde Türkiye'nin Brüksel, Urumiye, Nürnberg, Varşova, Tiflis, Kiev, Houston ve Melbourne dış temsilciliklerinde çeşitli diplomatik ve konsolosluk görevlerinde bulunarak, Dışişleri Bakanlığının İstanbul Temsilciliğini de yaptım.. Ulaştırma Bakanı ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı'nın Başdanışmanlığı görevlerinde bulundum. Evliyim ve 2 çocuğum var, Fransızca, İngilizce, Almanca, Farsça ve Rusça biliyorum, babam merhum Gazi Derviş Özdemir'den (1898-1986) intikal eden Kırmızı Şeritli İSTİKLAL MADALYASI hamilidir, yine babam Gazi Derviş Özdemir Atatürk'ün Süvari Muhafızı olup, İzmir'e ilk girenler arasında yer almıştır.

Çok ilginç bir yaşama ve herkese nasip olmayan bir hikâyeye sahipsiniz. Özellikle Türk diplomat olarak Türkiye'nin yakın tarihine şahit olmuş kişisiniz, diplomatlık kavramını kısa anekdot ile bizlere anlatır mısınız?
''1975-2015 yılları arasında Belçika da İran da Almanya da Polonya da Gürcistan da Ukrayna da tekrar Almanya da ABD ve Avusturalya da görev yaptım 40 yıllık diplomatlık hayatım boyunca 16 diplomatik pasaport eskittim 2 önemli bakanın danışmanlıklarında bulundum bunlar Ulaştırma Bakanı ve Dışişleri Bakanı, Başbakan yardımcısıydı bana şöyle bir soru yöneltseniz tekrar Türkiye de memuriyet yapmak isteseniz nerede yaparsınız diye ben hiç düşünmeden Dışişleri Bakanlığı derim bu bakanlıkta unvanınız ne olursa olsun yurt dışında görev yapıp insan gibi yaşayıp değişik kültürleri görüyorsunuz ve dünyayı tanıyorsunuz ben bugüne kadar 50'ye yakın ülkede gezi yaptım ömrü hayatımda göremeyeceğim Afrika ve Asya 'da ki ülkeleri gördüm 40 yıl boyunca hiçbir zaman maddi sıkıntı çekmedim çocuklarımı en iyi okullarda okutma imkânına sahip oldum bana göre diplomatlık özel ve önemli bir meslek ve çalışılması kolay bir meslek gençleri Dışişleri bakanlığında Ticaret Bakanlığında Çalışma Bakanlığı ve diğer bakanlıklarda diplomatik statüde görev almaları için ellerinden gelen gayreti göstermeleri gerektiğini özellikle rica ediyorum.''

Bu röportajımızın asıl konusu 1979 yılında İran'da Urum iye Başkonsolosluğunda yaşadığınız bir anı ve sonrasında yaşadıklarınız olup bu anınızı detayları ile uzunca bizlere anlatır mısınız?
''1978-1982 yıllarında Türkiye'nin İran'da ki Urum İye başkonsolosluğunda ikinci adam olarak genç yaşta görev yaptım ciddi olaylar yaşadım, bunlardan biri 29 ekim 1979 tarihinde ben başkonsolosluk vekiliydim Urum İye Üniversitesi Ziraat Fakültesinde bir öğretim üyesi vardı eşi Türk beni akşam yemeğine davet etti, evlerinde 30'a yakın insan vardı bunların çoğusu akademisyendi kaçak alkolü bol miktarda tüketmişlerdi biri yakında Tahran'da ki üniversite öğrencilerinin Amerikan Büyükelçiliğini işgal edeceklerini söyledi ben ise bunun mümkün olmayacağını ciddi sorunlara yol açacağını, Viyana diplomatik sözleşmesine aykırı olduğunu söyledim o ise ısrarla görürsünüz yakında işgal olursa benim haklı olduğumu anlarsın dedi. Ben tabi pek ciddiye almadım, bu zat çok alkol aldı ondan dolayı böyle konuşuyor diye düşündüm, gece 12 civarı başkonsolosluğa girdiğimde içime bir şüphe düştü ve Urumiye Üniversitesi'nde ki öğretim üyesinin iddialarını kısa bir kriptoyla Tahran Büyükelçiliğimize gönderdim acemiliğimden olsa gerek kriptoyu Dışişleri bakanlığımıza göndermedim sadece Büyükelçiliğe gönderdim ertesi gün Tahran Büyükelçiliğinden Müsteşar Aykut Bey beni arayıp yahu kardeşim böyle kripto mu çekilir diyerek fırçaladı, tabi benim moralim bozuldu sonra 3 kasım 1979 da işgal gerçekleşti ve kimse benden özür dahi dilemedi. Bilindiği üzere istihbaratın yüzde 80'i açık istihbarattır mesela Mısır'da ki darbe girişimini Arapça bilen bir odacımız öğreniyor bunu Ankara'da ilgililere bildiriyor fakat odacıyı kimse ciddiye almıyor, sonra Büyükelçiye soruyorlar böyle böyle bir konu var ne diyorsun? Olur mu efendim siz bana mı, yoksa on paralık odacıya mı inanıyorsunuz burada darbe olması söz konusu değil, diyor fakat 2 ay sonra darbe gerçekleşiyor.''

Gerçekten filmlere konu olacak hikâyeydi… Peki, bu minvalde son yıllarda ABD-İran arasındaki askeri ve diplomatik gerilimleri nasıl yorumlarsınız?
ABD Tahran Büyükelçiliğinde ki rehineleri kurtarmak için bir operasyon yapmaya kalktı fakat bunu beceremedi askeri uçak ve helikopter çöl fırtınasına denk geldi, helikopter düştü uçak çarpıştı ve bunu İran Dini Lideri Ayetullah Humeyni, Allah'ın gazabı olarak nitelendirdi.
İran-İsrail ve ABD açısından bir değerlendirme yapsanız, Ortadoğu'yu yeni bir savaş dalgası mı bekliyor?
İsrail devleti 1948 yılında İngiltere ve Amerika'nın yardımıyla baskısıyla kuruldu. İsrail'i tanıyan 2 ülke var, biri şah yönetimindeki yönetimin deki İran, İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye. 1945 den sonra ağırlık Türkiye'ye verdi Türkiye'nin NATO'ya girmesini sağladı o tarihte Sovyetler Birliği'nin Türkiye'den talepleri vardı, Kars Ardahan istiyorlardı. Boğazlar üzerinde hak iddialara vardı ve Türkiye bu durumdan kurtulabilmek için meclis kararı olmaksızın Kore'ye asker gönderdi, ondan sonra 1952 yılında Türkiye'ye Yunanistan'la birlikte NATO'nun üyesi oldular, tabii bizi bir takım sıkıntıları da sokan NATO'nun Türkiye için yardımcı olacağını caydırıcı bir unsur olacağını düşünmüyorum. Yani bir alman askeri bir Hollanda askeri bir Fransız askeri Türkiye için ölür mü ben bunu bir tarihte lüks kalite NATO Genel Sekreteri Hollanda eski Dışişleri Bakan Yasef Bey'e sordum, ısrarım üzerine cevap vermedi fakat en son dedi ki genç meslektaşım aramızda kalmak kaydıyla şunu söyleyebilirim Türkiye için bir alman Hollanda veya Belçika askeri ölse burada hükümet düşer… Kamuoyu o konuda çok hassas dedi. NATO'nun şöyle bir özelliği var caydırıcı bir yönü olabilir dedi yani şu anda 30 kadar ülke NATO üyesi, yani zaten Sovyetler Birliği dağılmış şu anda Amerika'ya karşı ciddi bir tehdit de yok, yani bir moda oldu işte. Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan belki Azerbaycan dâhil NATO'yu güçlendirmek için de her türlü yolu deniyorlar. Yani benim imkânım olsa hodri meydan der NATO'dan Türkiye'nin çıkmasını beklerim, bize ciddi maddi manevi külfet yüklüyor ve bazı NATO üyesi ülkeler Türkiye'nin bölünmesi parçalanması için her türlü gayreti gösteriyorlar, bölücü terör örgütüne her türlü ağır ve modern silahları veriyorlar, yani bana göre Türkiye NATO'dan bir an önce kurtulmalıdır diye düşünüyorum…

Son olarak Türkiye-ABD-İran ve İsrail çerçevesinde bir değerlendirme yapacak olsanız bölgeler açısından ne söylemek istersiniz?
Tehlike bulutları dolaşıyor, her an bir üçüncü Dünya Savaşı çıkabilir. Bununla ilgili alt yapılar hazırlanıyor. Ortadoğu'da haritaların değişmesi gerektiğini söyleyen bir ABD Dışişleri Bakanı vardı, yani ABD'nin niyeti belli… Batı ülkelerinin özellikle Almanya ve Fransa'nın da niyeti vardı… Bunlar, güçlü Türkiye'den çok rahatsızlar, Türkiye'nin güçlenmesinden askeri bakımdan bazı malzemeleri kendisi yönetmesinden, Türkiye'nin üretmesinden rahatsızlar ya onun için Türkiye'de akıl çıkınca terbiye etmeye kalkıyorlar ama ben buna ihtimal vermiyorum. Mesela bir örnek vermek isterim; 1975 yılında İran şahı Cezayir'de Cezayir devlet başkanı Havari bu medyanın gözetiminde ırak devrim komuta konseyi Başkan Yardımcısı Hüseyin su satabilen bir anlaşma imzaladılar ve şad gül Arap su konusunda anlaştılar. İran'da Barzani güçlerine verdiği desteği çekti Barzani ve aşireti Tahran yakınlarındaki Keleş'e yerleştiler bir süre sonra Molla Mustafa Barzani akciğer kanserine yakalandı, beraberinde İran istihbarat elemanları ve doktorları olduğu halde tedavi için Molla Mustafa Barzani Amerika'ya gitti ve orada 1979 yılında vefat etti, bu tarihte Kürtlerin Barzani aşiretinin Irak'ta ilişkileri iyi olmadığı için cenazeyi Türkiye sınırına yakın bir şehir var oraya defnettiler. Bizim Azerbaycan Türkleri ilişkiler üstü bir şehir diyorlar oraya, bir 50-60.000 nüfusu olan bir şehir, cenaze töreninde ben de gittim. Orada Mesut Barzani ve İdris Barzani mi tam bilemiyorum birisi bana sordu, sen dediler Kürtçe biliyor musun, ben; yok ben Fransızca biliyorum dedim, Kürtçe bilirsen iyi olur dediler, ne yapacağım dedim Kürtçe ile biz dediler, inşallah 30-40 yıl içerisinde bir bağımsız Kürdistan devletini kuracağız, sen de o bağımsız devletin kürtçe bilen ilk büyükelçisi olursun demişlerdi, yani böyle bir niyetleri vardı, fakat bu amaçlarına ulaşamadılar. Yani 10 yıl içerisinde bağımsız Kürdistan devletinin ırak toprakları içerisinde kurulacağını düşünüyorum zaten, Suriye'de fiili bir Kürt devleti kuruldu. Amerika'nın güdümünde Amerika'ya her türlü desteği veriyor, Türkiye'nin şöyle bir özelliği var, Türkiye'de Kürtler Türkiye'nin birinci sınıf vatandaşı, eşit vatandaşız Türk Kürt ayrımı yok… 12.000.000 luk aile olan Kürtlerle Türkler karma evlilik yapmış, Türkiye'de kimin Kürt kimin Türk olduğu da belli değil. Türkiye'de esas olan insanların dinidir… Müslüman iseniz sıkıntı bitiyor, bir de Sünni mezhebinden iseniz daha da rahat ediyorsunuz. Mesela bazı yerlerde Hıristiyanlara ve Alevilere karşı soğuk bakıldığını, halk nezdinde bakıldığına yakınen şahit oluyorum, hâlbuki onlar da ülkemizin birinci sınıf vatandaşları bunlarla birlik beraberlik içerisinde yaşamaya mecburuz.


