Tarih: 15.08.2023 07:52

BEŞER KALMAK MI? İNSAN OLMAK MI?

Facebook Twitter Linked-in

BEŞER KALMAK MI? İNSAN OLMAK MI?/ Serpil Tekin Beşer sözlük anlamı itibari ile 'et ve kemikten oluşan canlı' demektir. İnsanlar ve hayvanlar da bu kategoriye girer. Beyin yapıları olarak ta bu iki canlı türü birbirine çok benzerler. İnsanlarda ve hayvanlar da alt beyin vardır. İnsanlarda üst beynin gelişmiş olması hayvanlardan ayıran en önemli farktır. Ayrıca kutsal kitaplara göre ise, insana üflenen bir de ruh vardır. Nedense hayvanlar için bu geçerli değildir. Öyleyse bu ruh, bildiğimiz insanın yani ete kemiğe bürünmesinden can verilmesinden çok farklı bir şey olmalı. Peki, beşerlikten insanlığa geçmeyi kaçımız başarıyoruz? Bize verilen bu harika 'ruhu' ya da özelliklerini kullanıyor muyuz? İnsanı insan yapan değerler; ilk önce canı, gücü, kararları, adaleti, aklı ve iradesidir.  Bunlardan birinin noksan olması hiç bir zaman bitirilemeyen yap-boz gibidir. Burada ki güç elbette vücut kütle ağırlığı ya da maddiyat değildir. Tanrı'nın verdiği ruh ya da kutsal kitaba göre üflenen ruh ne işe yarıyor? Seni et ve kemik olmaktan ayıran şey ne? Yaratıcının seni özel kıldığı o ruhun hakkını verebiliyor muyuz? Bir inanışa göre, doğuştan herkesin kalbinde küçük bir kara leke olurmuş, işte bu lekeyi büyütmek ya da yok etmek tamamen insanın kendine bırakılmıştır. İnsanlara verilen ruh yani irade, akıl, mukayese, vicdan, merhamet, adil ve ahlaklı olmak beşerlikten insanlığa geçiş sayılmıştır. Sizce bunların farkında olan insan kötülük yapabilir mi? Birine haksızlık edebilir mi ya da kendini sadece çalışıp, yiyip içmekle mi meşgul ederdi? Kısır bir döngünün içinde bize verilen bu muhteşem hayatı ellerimizle, canımız yana yana birbirimize en büyük kötülükleri yapıyoruz. Her şeyin anlamını bildiğimiz halde bilmiyormuş gibi oynamayı çok iyi beceriyoruz. İnsanlar nankörlük yapmakta usta oldu. Kendilerini beşer olduklarını bilmeden nasılda insan siluetinde satıyorlar. Aklıyla kalbinin yolunu bilmeden nasılda hayatta galip gelmişler gibi övünüyorlar. Oysa yapmamız gereken sadece durmak. Dur ki alasın sus ki duyasın. İçimizde öldürmeye çalıştığımız insan bir kenarda can çekişiyor. Kulaklarımızı kendimize kapatmışız. Bankta oturup sadece bir saat insanları izlemek yeterli. Gürültünün içindeki en cılız kuş sesini duymakta.  Evet her gün öleceğimizi düşünürsek yaşama bağlanamayız. Peki hiç ölmeyecek gibi olmakta kendimizi kandırmak değil mi? Dengeyi kurmak için yaptıklarına iradene, adaletine, ahlakına, vicdanına sahip çıkman sana üflenen o ruha uygun yaşamalısın. Ahmet yıllarca çalışmış. Çocukları kendi gibi olmasın, zorluk çekmesin diye hep birikim yapmış. Elbette hiç kolay olmamış, bu 'hak ettiği' gelire sahip olmak.  Kimi zaman doğruları bildiği halde susmuş, bazen vicdanı kabul etmese de haksız olana haklısın demiş. Para arttıkça Ahmet daha da hırs yapmış. Kazanmak için her türlü yolu denemeye başlamış. Kazandıkça kazanmış. Bu serveti yaparken çok 'ihanet' görmüş, acılar çekmiş, hiç kimseye güveni kalmamış. Mutsuz, öfkeli, sevgisiz biri haline dönüşmüş. Ağlayarak Tanrı'ya yalvarmaya başlamış. 'Tanrım insanlar neden böyle? Neden kimsem yok?  Kalbimi vereceğim, başımı koyacağım neden hiç bir yerim yok?' diye. Yukarıdan bir ses gelmiş 'Senin başın var mı? Sen daha başını bulup, aklınla kalbinin arasındaki 40 santimi gidemedin. Bir balık diğer balığa sormuş:  'Sen hiç deniz gördün mü?" Diğer balık cevap vermiş: 'Hayır'. Bizde öyle değil miyiz? İçimizdeki gücü bilmeden, yaşadığımız evrenin hiç tanımadan sanki yaratılışımız çok sıradanmış gibi sadece beşer gibi yaşıyoruz. Umarım beşerlikten çıkıp insan olma evresine ulaşırız. Herkese insanca bir yaşam dilerim…


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —