Ve bugün unutulmamalı. Neden? Çünkü dünyada 11 ili aynı anda vuran ve aynı gün içerisinde ikinci bir büyük depremin olduğunu tarih yazmadı. İşte Maraş depremleri böyle bir şey.
Öncelikle depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, geride kalanlarına sabır ve metanet diliyorum. Allah insanlığa bir daha böyle felaketler yaşatmasın. En önemlisi de bu depremlerden ders çıkarmayı nasip etsin.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat tarihli depremler, 15 milyondan fazla insanı etkiledi. On binlerce can yok oldu, bir o kadar binalar da yerle bir oldu. Deprem bölgesinde sanayi tesisleri başta olmak üzere iş yerleri de çöktü. Kentin ekonomisine can suyu olan fabrikalar da bundan nasibini aldı. Tabii Hatay ilimizi de unutmamak lazım. Depremin merkez üssü Pazarcık' tı ama gitti Hatay' ı yerin dibine geçirdi.
Gelecek kuşakların sizleri hayırla yad etmesini istiyorsanız, şehrin imar planlamasını yaparken deprem yönetmeliklerine uyunuz. Alüvyonlu arazilere, çürük zeminlere ve fay hattına bina yapmayarak, sağlam zemine sağlam binalar inşa ediniz. En önemlisi de dikey mimariden yatay mimariye geçiş yaparak, kentin siluetini tarihi dokulara uygun olarak planlayınız.
Şehirlerin, kimlik ve ruhu vardır.
Kahramanmaraş da edebiyatın ve şiirin başkentidir
Bir kültür kenti olan Kahramanmaraş'ın öncelikle kimliğinin ve hafızasının ayağa kaldırılması gerekiyor.
*Hamasetle ve sloganla şehirleri ayağa kaldıramazsınız.!
Şehirleri ayağa kaldırmak ve normale döndürmek sadece enkazları kaldırmak ve beton binaları dikmekten ibaret değildir.
Deprem bölgesinde güçlendirme ve yerinde dönüşüm projesi çok önemlidir.
Depremin ilk günlerinde orta hasarlı binaların da yıkılacağının söylenmesi, vatandaşı yanlış yönlere kanalize etmişti.
Şimdi hem güçlendirme maliyeti ve hem de vatandaşın konutlarına kendi eliyle verdiği zararların bilançosu söz konusudur. Ama geldiğimiz noktada hala orta hasarlı binaların ruhsatlandırma konusu netlik kazanmış değil. Eğer orta hasarlı binaların güçlendirilmesi, olası bir depremde tehdit arz ediyorsa yıkınız. Hepimiz biliyoruz ki bu binalar yorgun ve büyük darbeler aldı. Gerçekten sağlam olan binalar ayakta kalsın ve ruhsatları verilsin. Çürük binalar için de illa güçlendirilme mücadelesi verilmesin.
Yerinde dönüşümde fay hattına ve sıvılaşma zeminine konut yapılamayacağı ifade ediliyor. Önceden yapılan konutlara dokunulmayacağı, yeni yapılacak binalarda bu kararın uygulanacağı bildirildi. Deprem bölgesinde, yani konteyner kentlerde 128.000 kişi yaşıyor. Bugün itibarıyla yaklaşık 10.000 konut depremzedelere teslim edilecek. Aylık olarak da kura çekimleri belirlendikçe konutların afetzedelere teslim edilme süreci devam edecek. Bir yandan da kalıcı konutlar ve köy tipi evler hızla yükseliyor. Bu konutların mimarisi, kat adedi ve yapıldığı zeminler elbette tartışılabilir. Ancak şunu ifade edeyim ki, Türk devleti depremzedelerin yaralarını sarmada ve konutların hızlı bir şekilde yükselmesinde takdire şayan işler yapmıştır. Yazımın başında da ifade ettiğim gibi, kentin normale dönmesinde sadece bunlar yeterli değildir.
Kahramanmaraş'ta ticaret ve sanayi çok önemli bir lokomotiftir.
Bu sektör depremde %40 yara aldı. Var olan Sanayi fabrikalarının %30'u sağlam. Ayakta kalan fabrikalar ise %40 kapasite ile çalışıyor. Görebildiğim kadarıyla Kahramanmaraş'ın inşaat sektöründe en önemli eksikliği vasıflı elemanın ve teknik kadronun yeterli olmayışı. Kentte usta yok, olanlar da işleri yetiştiremiyor.
Sektör sahipleri sigorta ve kasko ile sorun yaşadılar. Sigortacıların sektör sahiplerine teklif ettiği paralarla bırakın fabrikaları ayağa kaldırmayı, o fabrikaların enkazını dahi kaldıramazsın.
Sigortalar, deprem görmüş fabrikayı tekrar sigorta yapmıyorlar. Yenisini alacaksın diyorlar, sektörün ise yenisini alacak ya parası yok, ya da zamanı.
Kahramanmaraş tekstil ve metal mutfak eşyalarında dev ihracat yapan bir şehirdi.
Yaklaşık 142 ülkeye ihracat yapan şehrin Türkiye ekonomisine çok büyük katkısı vardı. Bu fabrikaların durmasıyla hem ihracat rakamları geriledi hem de pazar alanında daralma oldu. Türkiye'nin %35 tekstilini üreten Kahramanmaraş, çelik ve altın sektöründe de öncü şehirler arasında yer alıyordu. Altın sektöründe İstanbul'dan sonra Türkiye'de 2 sırada yer alan kentin altın üretiminin yapıldığı kuyumcu kent depremden büyük zarar gördü.
Tekstil, metal mutfak eşyası, çelik ve altın sektörünün bir an evvel ayağa kaldırılması elzemdir !
Yazımı, depremin ilk günlerinde beni derinden etkileyen bir anekdotla bitirmek istiyorum
Deprem sonrasında Kahramanmaraş'tan yaklaşık 400 bin kişi farklı şehirlere gitti. Şehrin yavaş yavaş normale dönmesiyle 300 bin kişi tekrar geri yaşadıkları kente dönüş yaptılar. O gün deprem bölgesine direkt ulaşamasak da geldikleri şehirlerimizde Tük milleti olarak Edirne'den Kars'a tek yürek olduk. Biz İstanbul olarak gerek kamu kurumları, gerek hayır sahibi işletmeler gerekse STK lar olarak elimizden gelen desteği verdik.
Hatta o günlerden birkaç anımı paylaşmak istiyorum. O hafta kuzenim ile evini kiraya vermek için uğraşıyorduk. Yine o hafta Özbekistan'dan bir arkadaşımın emanet dövizini onun adına teslim almıştım. Kendisi umre dönüşü benden teslim alacaktı. 6 Şubat sabahı deprem felaketi ile uyandığımızda ne yapabileceğimi düşündüm ve ilk işim o evi depremzedeler için kiralamak oldu. Ailemize ait kullanmadığımız yazlıkları aktif hale geçirmem gerekiyordu. Elimdeki tüm imkanları onlara harcamak istiyordum. Birçok şey için nakit para lazımdı. Aklıma arkadaşımım emanet dövizleri geldi. Ay sonuna kadar denkleştiririm diye gidip bir kısmını bozdurup evi kiraladım. Başka boş bir evimizi ve 2 yazlığı gelen insanların kullanabileceği duruma getirmeye çalıştım. Bunları hazırlarken tek olmamam beni çok mutlu ediyordu. Başta küçük kızım, yakın arkadaşlarım, komşularım, tanıdığım esnaf ve STK'lar ile hepimiz eksiklikleri tamamlamak için gece gündüz uykusuz çalışıyorduk. Maraş'tan ve Umre 'den gelen ve dönecek evi olmayan insanları bu evlere yerleştirdik. . İlgilendiğimiz ailelerden birinin oğlan çocuğunu kızımın okuluna yazdırmak için gittiğimde parasını nasıl ödeyeceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Okulda yalnızlık çekmesin diye aynı okula gitmelerini istiyordum. Okula gidip okul sahibi ile titrek ses tonuyla konuşurken o bizim de çocuğumuz dediği andaki mutluluğumu anlatamam. A….'in kitap ve kıyafetlerini alıp terziye gittiğimizde hayatımda hiç olmadığı kadar hıçkırıklara boğuldum. O anı ve A…'in gözlerindeki mutluluğu kelimelere dökmem mümkün değil. Günlerdir uykusuz ve ayaktaydım .Barınmalarını ve eğitim işini halletmiştik . Lakin gıda yardımlarının çoğu hep kuru bakliyat tarzında idi. .Bu çocuklar sabah kalkıp okula giderken ne yiyeceklerdi.? Kalan doları da harcamaya karar verdim. Yazlık bölgede olduğumuz için aynı kuyumcuya gittim. Kuyumcu, "sana birşey soracağım ama çekiniyorum. Bir sıkıntın mı var? Sürekli döviz bozduruyorsunuz." Dedi.. Ben de, depremzede birkaç aile ile ilgilendiğimi ve çocuklar için kahvaltı alacağımı söyledim.. " Bizim de bir katkımız olsun" dedi. . Yanıma bir elemanını da verdi ve aileler ile önce iyi bir kahvaltı marketi ve nakit desteği aldık.. Eve aileyi yerleştirmemde yardımcı olan muhtar arayıp bir hayırseverin kurban kestiğini söyledi. Onları da ailelere ulaştırmıştık. O gece çocuklar tok uyuduğu için bir anne olarak rahat uyku uyuyabilmiştim. O günün gecesi Umredeki emanet dövizi olan doktor arkadaşım aradı ve dedi ki, "Lale, bir şey rica etsem yapar mısın? Tabiî ki olur dedim. "Sendeki parayı bozdurup depremzedelere verir misin?" dedi. İnanılmaz bir durumdu. Ben onu zaten onlar için harcamıştım.
Depremzede kardeşlerimiz ve çocuklarıyla çok güzel anılar biriktirdik o günlere dair.
Çok ağladık, bolca sarıldık.
Beraber sahurlar, kocaman yer sofrasında iftarlar yaptık.
Umreden gelen seccadelerimizin secdesinde gözyaşı döktük.
Kadim dostluklar kurduk.
Bu günler kızıma da güzel anılar bıraktı. En son çocukluğumda yaşadığım şeyleri kızımın da yaşamasına vesile oldu. Salona açtığımız kocaman yer yatağında kızımla yeni ablaları koyun koyuna yattılar. Tıpkı çocukluğumda Erzurum'da anneannemin evinde kuzenlerimle yer yatağında koyun koyuna yattığımız gibi…
Kan bağı neydi ki can bağı olmadıkça…
Ne zaman özlesek, telefon açıp yaşlı teyzemiz ve amcamızla konuşuyoruz. Ekranda ağlaşıyoruz.
Depremin bende bıraktığı izler bunlar. Kim bilir, deprem bölgesinde daha nice hikayeler var...